Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > Marmara’da endişe veren rapor: Tek tehdit ‘müsilaj’ değil!

Marmara’da endişe veren rapor: Tek tehdit ‘müsilaj’ değil!

Balıkesir’in Bandırma ve Erdek ilçelerinde dört ayrı üniversiteden bilim insanlarının oluşturduğu araştırma ekibinin müsilaj çalışmasının sonuçları açıklandı.

Balıkesir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdullah Soykan, Prof. Dr. İsa Cürebal ve Uzman Furkan İnan, Ardahan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Serkan Kükrer, Dr. Öğretim Üyesi Dilek Aykır, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nden Araştırma Görevlisi Dr. Şakir Fural, Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilal Aydın’dan oluşan araştırma ekibi, Erdek ve Bandırma körfezlerinde deniz dibinden aldığı toplam 69 sediment ve karot örneğinin, laboratuvar ortamındaki incelemesini tamamladı.

Yapılan çalışmanın ardından, araştırmanın sonuç bilgisi raporu paylaşıldı. Raporda; Erdek ve Bandırma körfezlerinin karşı karşıya olduğu tek tehlikenin müsilaj olmadığı, alınan örneklerde cıva, kadmiyum, bakır, çinko gibi toksik element zenginleşmelerine de rastlandığı kaydedildi.

KANALİZASYON VE SANAYİ ATIKLARI ALG ÇOĞALMASINA NEDEN OLUYOR

Müsilaj sorununun çözümüne katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen çalışmada, müsilaja sebep olan mikroskobik alg türlerinin çoğalma dinamiklerini deniz dibindeki çökellerden takip edilerek güncel ve tarihsel kayıtlar çıkaran ekip, ilginç sonuçlara ulaştı.

Sonuç bilgisi raporunda yapılan çalışma ve incelemelerden elde edilen verilere göre:

  • Denizin dibini kaplayan çamur (sediment) tabakasının özellikle üstten 10 santimetrelik kısmında müsilaja sebep olan türlerin aşırı üremesini teşvik eden azot ve fosforun uluslararası kriterlerin çok üzerinde birikim yaptığı tespit edilmiştir.
  • Bu birikime paralel olarak sedimentte aşırı alg üremelerinin göstergelerinden, klorofil ve biyojenik silika konsantrasyonunun da yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu durum, azot ve fosfor varlığı ile alg artışları arasında doğrudan ilişkiyi göstermektedir.
  • Sedimentin 10 santimetreden daha derinde bulunan kısımlarında ise azot ve fosfor azalışı ile uyumlu düşük birincil üretim gözlenmiştir.
  • Bu durum, kanalizasyon ve sanayi atıklarının Marmara Denizine yoğun şekilde deşarj edilmediği dönemlerde günümüzdeki gibi rahatsız edici alg çoğalmalarının olmadığına işaret etmektedir.

Raporda, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ile hazırlanan arazi kullanım haritaları ve arazi çalışmalarıyla yapılan kaynak değerlendirmesinde, Erdek Körfezi’nin çevresinde başta tarım, sanayi ve yerleşme alanları olmak üzere antropojenik aktivitenin yoğunlaştığının tespit edildiği de belirtilerek, CBS verilerine dayalı mekansal analiz ve çok değişkenli istatistik sonuçları, Erdek Körfezi’ndeki azot, fosfor ve potansiyel toksik element kaynağının körfez çevresi ve Gönen Çayı havzasında sürdürülen antropojenik faaliyetler olduğunu göstermiştir” ifadelerine yer verildi.

Bandırma Körfezi‘nde besleyici elementlerin kaynağının değiştiğinin vurgulandığı araştırma raporunda, CBS ile yapılan mekansal analizler Bandırma Limanının iç kısmı ve kıyı hattında bulunan sanayi tesisleri açıklarının önemli azot fosfor ve potansiyel toksik element birikim noktaları olduğunu göstermektedir denildi.

HER İKİ KÖRFEZ İÇİN DE TEK SORUN MÜSİLAJ DEĞİL

Yapılan çalışmada her iki körfez için de tek çevre sorununun müsilaj olmadığı, bölgede önemli düzeylerde cıva, kadmiyum, bakır, çinko gibi toksik element zenginleşmelerinin de meydana geldiğinin tespit edildiğine dikkat çekildi.

Gelecek dönemlerde, sedimentte birikmiş olan tüm kirleticilerin, deniz dibinden suya geçmeye devam edeceği, bu yüzden tüm önlemler alınsa bile aşırı alg çoğalmalarının uzun yıllar sorun olmayı sürdüreceği vurgulandı.

ALG ARTIŞLARI EKOSİSTEME ZARAR VERECEK

Müsilaj sorununa yönelik yapılan çalışma raporunda Müsilajla Mücadele Eylem Planının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekilerek şunlar kaydedildi:

  • Her alg artışı müsilaj ile sonuçlanmayabilir. Müsilajı yaratan türler, toplam alg komünitesi içindeki bir gruptur.
  • Önümüzdeki yıllarda değişen koşullara bağlı olarak başka özelliklere sahip türlerde de artışlar olabilir.
  • Ancak kesin olan şudur ki aşırı alg artışlarının tamamı ekosisteme zarar verecektir. Araştırma bulgularımız; Müsilaj ile Mücadele Eylem Planı’nın hızlı şekilde uygulanması, Marmara Denizi’ne atık deşarjının durdurulması için kentsel ve endüstriyel kaynakların yanında eylem planının 12nci maddesinde değinilen havza içi kaynaklara daha fazla odaklanılması gerektiğini göstermektedir.
  • Müsilaj ile Mücadele Eylem Planı, Marmara Denizi’nin ekolojik bozulmadan kurtarılması için oldukça etkin maddeler içermektedir. Ancak eylem planında sadece azot ve fosfata dikkat çekilmiştir.
  • Araştırma bulgularımız Marmara Denizi güney kıyılarında potansiyel toksik element kirliliğinin varlığını göstermektedir.
  • Bu nedenle, cıva, arsenik, kadmiyum vb. toksik kirleticilerin müsilaj eylem planına dahil edilmesini öneriyoruz.
  • Marmara Denizi’nin ve Türkiye’nin bütün sulak alanlarının ekolojik risklerden korunması için yerel yönetimler ve yetkili kurumlar ile iş birliği içerisinde çalışmaya devam edeceğiz.
  • Karar vericilere sağladığımız verilerin sulak alanlarımızdaki ekolojik risklerin azaltılması ve önlenmesinde etkili olacağını düşünüyoruz.

Komisyon raporu: Müsilajın nedeni sudaki besin maddesinin artması

Öten yandan bir başka endişe verici araştırma sonuçları da TBMM’de oluşturulan Araştırma Konisyonu tarafından sunulan rapor olmuştu. TBMM Müsilaj Araştırma Komisyonu’nun TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a sunulan raporunda “Marmara Denizi’nde müsilaj oluşumunda en önemli faktör sudaki besin maddeleri oranının artmasıdır.” ifadeleri yer aldı. Komisyon Başkanı Mustafa Demir, biyolojik arıtma tesislerinden geçmeden Marmara Denizi’ne atık su verilmemesi gerektiğini söyledi.

Başta Marmara Denizi olmak üzere denizlerdeki müsilaj sorununun sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, raporunu tamamladı. 400 sayfalık raporda; müsilaja neden olan faktörlerin yanında kontrolü ve önlenmesine ilişkin öneriler de yer aldı.

‘EYLEM PLANI ETKİN ŞEKİLDE UYGULANMALI’

Müsilajın kontrolü, önlenmesi ve bir daha benzeri çevre sorunlarının yaşanmaması için; kentsel, endüstriyel, tarımsal ve denizcilik gibi faaliyetlerden kaynaklanan kirliliğin tespit edilmesi gerektiği; kirlilik kaynaklarının etkisinin ve kirlilik yükünün azaltılması amacıyla da eğitim ve farkındalık çalışmalarına ihtiyaç duyulduğu belirtilerek,  şöyle denildi:

“Marmara Denizindeki kirliliğinin giderilmesi amacıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinasyonunda Marmara Denizi Havzası’nda yer alan valilikler, yerel yönetimler, ilgili kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin katılımlarıyla hazırlanarak 06 Haziran 2021 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan 22 maddelik Marmara Denizi Eylem Planında belirtilen tüm eylemler birbirini tamamlar nitelikte düzenlenmiştir.

Eylem planının bu bütünlük dikkate alınarak etkin bir şekilde uygulanması, uygulamaların titizlikle takip edilmesi, denetlenmesi ve belirtilen standartlarda işletilmesi ile Marmara Denizi iyi çevresel duruma ulaşabilecektir. Eylem Planı kapsamında hazırlanan Marmara Denizi Bütünleşik Stratejik Planında yer alan faaliyet ve alt faaliyetler, ilgili ve sorumlu kurumlar tarafından belirtilen süreler içerisinde hassasiyetle uygulanmalıdır”

‘ATIK SU YÜKÜ AZALTILMALI’

Raporda ayrıca, hızlı nüfus artışına bağlı olarak artan su ihtiyacı, gün geçtikçe gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlere paralel olarak ortaya çıkan aşırı kullanım ve oluşan kirlilik nedeniyle yaşanan sorunların atık su yönetiminin önemini ortaya koyduğu vurgulanarak, şu ifadelere yer verildi:

“Atık su yönetiminde temel prensip ‘en az kirletme’ ve ‘maksimum geri kazanım’ olmalıdır. Marmara Denizi Havzası’nda bulunan atık su yükünün azaltılması amacıyla öncelikli olarak kirliliği kaynağında önleme prensibine dayanan temiz üretim uygulamaları ile atık su debisinin ve kirlilik yükünün azaltılması sağlanmalı; oluşan atık suyun uygun arıtma yöntemleri ile arıtıldıktan sonra yeniden kullanım alternatifleri değerlendirilmeli ve bu tedbirlerin alınması sonrasında oluşan atık suyun deşarjı mevzuatta belirtilen standartlara uygun olarak gerçekleştirilmelidir.

Arıtılmış evsel atık suların sanayide, park, bahçe ve yeşil alan sulamalarında kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Kullanılmış suların tekrar kullanılması hakkında yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Gri suyun yeniden kullanımı yasal düzenlemelerle teşvik edilmelidir.”

‘ATIK SULAR İLERİ BİYOLOJİK ARITMAYA TABİ TUTULMALI’

Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş atık suların deşarj edildikleri alıcı ortamın fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik ve ekolojik özelliklerini değiştirmeyecek hale getirmek için farklı arıtma yöntemleri kullanıldığı ve bu konunu su kaynaklarının korunmasında önem arz ettiği belirtilerek, şöyle denildi:

“Bu kapsamda tüm evsel ve endüstriyel atık sular ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulmalı, arıtma tesislerinde su geri kazanımı sağlanmalı, Marmara Denizinin azot-fosfor yükünü azaltmak öncelikli tedbir olmalıdır. Mevcut durum ve modelleme çalışmaları dikkate alınarak yapılan önceliklendirmeler doğrultusunda planlı ve kademeli şekilde arıtmalar yapılmalı ve revize edilmelidir.

Marmara Denizi’nin ekolojik seviyesini korumak için besin yükü azaltımı ihtiyacı dikkate alındığında her iki kaynağın (noktasal ve yayılı) olabilecek en etkin seviyede kontrolü gerekmekte olup, bölgede bulunan mevcut atık su arıtma tesislerinin tamamının ileri biyolojik arıtma tesisine dönüştürülmesi gerekmektedir.

Marmara Denizi alt akıntısının arıtılmamış ve/veya yeterli arıtılmamış atık sular için seyrelme ve Karadeniz’e taşınması için bir konveyör olarak kullanılması prensibinden vazgeçilerek, fiziksel ve biyolojik evsel atık su arıtma tesislerinin ivedilikle ileri biyolojik arıtma tesisine dönüştürülmesi sağlanmalıdır.”

TARIMSAL KAYNAKLI KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİNE YÖNELİK TEDBİRLER

Raporda, tarımsal kaynaklı kirliliğin önlenmesiyle ilgili de,  şu ifadelere yer verildi:

“Marmara Denizinde müsilaj oluşumunda en önemli faktör sudaki besin maddeleri (azot, fosfor) oranının artmasıdır. Bitkisel üretim amacıyla bitkinin ihtiyacından fazla verilen kimyasal gübreler ve hayvancılık işletmelerinde uygun depolanmayan hayvansal dışkılar ve silaj suları içerisinde bulunan besin maddeleri yüzey akışı ile yer üstü sularına, sızma yolu ile yer altı sularına karışarak kirlilik oluşturmaktadır.

Tarımsal faaliyetler gerçekleştirilirken alınması gereken ve İyi Tarım Uygulamaları Kodunda da yer alan tedbirlere uyulmasının tarımsal kaynaklı kirliliği önemli ölçüde azaltacağı değerlendirilmektedir. Havza bazında pestisit, gübre ve diğer kimyasal bileşiklerin kullanımının kontrol altına alınması, bu tür kimyasalların kullanılması, üretilmesi, taşınması ve depolanması sırasında atıkların çevreye bırakılmasının önlenmesi yönünde sıkı tedbirler alınmalı, havza içerisinde organik gübre kullanımı teşvik edilmelidir.

Zirai faaliyetlerde arazi yönetimi, gübreleme yönetimi teknikleri ile birlikte damla sulama sistemlerine geçilerek tarımsal gübre kullanımı kaynaklı kirleticilerin akarsulara geçişi sınırlandırılmalıdır. Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu ve tarımsal kirliliği önlemeye yönelik tedbirler konusunda kamuoyu farkındalığı ve çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi amacıyla kamu spotları hazırlanarak yerel ve ulusal kanallarda yayınlanması sağlanmalıdır” .

KOMİSYON BAŞKANI DEMİR: ASIL KİRLETENLER İNSANLAR

Müsilaj Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Demir, müsilaja neden olan üç tane temel etken olduğunu belirterek, “Bir tanesi küresel ısınma nedeniyle suyun ısınması. İkincisi Marmara Denizi’nin jeolojik yapısı nedeniyle durgun bir suya sahip olması. Üçüncüsü Marmara Denizi’ni asıl kirletenler insan odaklı. Bunlara baktığımızda en çok kirleticiler kentsel atıklar. Gemilerin bıraktığı balast suları var, kötü tarım uygulamaları münasebetiyle gübreleme ve onun artıklarının denize ulaşması ama bunların hepsinin içerisinde asıl kirleticiler insan odaklı kirleticiler” dedi.

Marmara Denizi’nin etrafında 5’i büyük şehir olmak üzere 7 il olduğunu ve biyolojik arıtma olmadan bu illerden Marmara Denizi’ne su verilmemesi gerektiğini kaydeden Demir, “Marmara’ya 7.5 milyon metreküp atık su veriliyor. Bunun yüzde 76’sı İstanbul odaklı. Her ne pahasına olursa olsun artık İstanbul’un ileri biyolojik arıtma tesislerinden geçmeden Marmara Denizi’ne su vermemesi lazım. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yasal çalışmaların alt yapısına başlandı. Hedefimiz, Marmara Denizi’ne artık suların verilmemesi” diye konuştu. 


DHA

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top