Buradasınız
Ana Sayfa > Bildiriler > Mevcut enerji politikasında halkımız ‘müşteri’ olarak görülüyor!

Mevcut enerji politikasında halkımız ‘müşteri’ olarak görülüyor!

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) tarafından düzenlenen söyleşide, enerjide özelleştirmeler sonucu yaşanan sorunlar tartışıldı. Ekoloji Birliği bileşenleri SAMÇEP (Samsun Çevre Platformu) ve ORÇEV‘in “Enerjide Kamulaştırma Şimdi Değil de Ne Zaman?” başlığı altında düzenlediği ortak organizasyonunda enerji politikasında bugün gelinen nokta değerlendirilirken, “mevcut enerji politikası; halkımız müşteri yerine konularak uygulanmaktadır” vurgulaması yapıldı.

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) tarafından düzenlenen söyleşide, enerjide özelleştirmeler sonucu yaşanan sorunlar tartışıldı. Ekoloji Birliği bileşenleri SAMÇEP (Samsun Çevre Platformu) ve ORÇEV‘in “Enerjide Kamulaştırma Şimdi Değil de Ne Zaman?” başlığı altında düzenlediği ortak organizasyonunda enerji politikasında bugün gelinen nokta değerlendirilirken, “mevcut enerji politikası; yurttaşlarımızı ‘yurttaş’ olmaktan çıkarıp ‘müşteri’ yerine koyarak uygulanmaktadır” vurgulaması yapıldı.

Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP) Sözcüsü, Ekoloji Birliği Yürütme Kurulu Üyesi Elektrik Mühendisi Mehmet Özdağ, “Enerjide Kamulaştırma Şimdi Değil de Ne Zaman” konulu sunumu ile enerjide şirketlerin lehine geliştirilen politikaların halkı müşteri haline getirilişini ve sonuçlarını hazırladığı görsellerle anlattı. Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Coşkun Özbucak’ın açılış konuşmasıyla başlayan söyleşide, Mehmet Özdağ şunları anlattı:

“Enerji kullanımı; evlerde gündelik yaşamın ihtiyaçlarının karşılanmasında ve sanayide üretimin gerçekleşmesinde, ulaşımda insanların ve malların taşınmasında öne çıkar. Her bir alan elektrik, ısı üretimi, yakıt gibi enerji dönüşüm teknolojilerini içerir.

Ülkemizde elektrik konusunu düzenleyen 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu (4628 – 2001) çıkartıldığından buyana elektrik enerjisi ticari bir işlem olarak tarif edilmektedir. Enerji politikalarının niteliğini söylemler belirlemektedir. Ve bu söylemler döneminin ihtiyaçlarına göre öne çıkar. Kaynak çeşitliliğini arttırması, cari açığı düşürmesinin, ithalata bağımlılığı azaltmasının, arz güvenliğini sağlamasının ve artan enerji talebini karşılaması, yerli ve milli enerji vs. Söz konusu söylemlerin ne kadar kalıplaşmış olduğu pek çok enerji belgesinde görülmektedir. Örneğin bu söylemler yeri geldiğinde Nükleer Güç Santralleri Genelgesi’nde yeri geldiğinde de HES, JES, BES gibi kurulacağı bölgede tüm yaşamı ekosistemi altüst eden enerji yatırımlarının kurulacağı yerlerde oluşacak halk tepkisini bastırmak, kamuoyu yaratmak için kullanılır.

Elektrik metalaştırıldı!         

2001 yılından bu yana elektrik enerjisini pazarda alınıp satılan bir meta haline getiren politikalar ve bu politikalara uygun çıkartılan kanun ve yönetmeliklerle; kamunun elektrik üretim sektöründe yeni üretirim yapması engellenmiş, üretim tesislerinin büyük bir kısmı özelleştirilerek kamunun üretimdeki payı %15’e gerilemiş, dağıtım sektörü ise tümden özelleştirilmiştir. 

Elektrik enerjisi doğası gereği depolanamaz, ihtiyaç kadar üretilmesi ve üretildiği an tüketilmesi gerektiğinden üretim, iletim ve dağıtım aşamalarında merkezi planlama gerektirir. Ancak ülkemizde uygulanan elektrik enerjisi politikası merkezi bir planlama kriterleri ile tam uyum sağlamamaktadır. Elektrik üretimi kar zemininde düşünüldüğü zaman ortaya çıkan çok olumlu piyasa göstergeleri, bu konuda yatırım yapmak için finans gücü olan kişi ve kuruluşları bir an önce elektrik üretmeye yöneltmektedir.

Kurulum gücü ile tüketim çok farklı

Bugün gelinen noktada ülkemizde enerji üretimini arttırma ve bu artışı desteklemek için tüketimi arttırma politikası uygulanmaktadır. Yani ortada büyük bir enerji üretim pazarı ve dolayısıyla onu besleyen tüketim pazarı yaratma üstüne kurulu bir politika bulunmaktadır. Sonuç olarak bu plansız politikalarla, Türkiye’nin 90 bin MW’a ulaşan kurulu güce rağmen bunun yarısını bile tüketmeyen bir enerji sistemine sahip olduğu bir gerçektir. Atıl üretim kapasitesi çok açık ki enerjideki krizin altyapıya ilişkin en önemli nedenidir.

Enerji şirketleri borçlarını ödemiyor

Türkiye enerji sektöründe son 17 yılda 90 milyar doları üretim, 20 milyar doları da dağıtım alanında olmak toplamda 110 milyar dolar tutarında yatırım yapıldığını biliyoruz. Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre; bankacılık sektöründen bu yatırımlar için sağlanan 70 milyar dolar finansmanın 47 milyar dolarlık bölümünün borçlu şirketler tarafından henüz ödenmemiş durumdadır.

Enerji üretim şirketlerine; Piyasa Fiyatının Üzerinde Bedel İle Elektrik Alımı, Çevre İzni Teşviki, Çevre Mevzuatına Uyumda Esneklik, Kapasite Mekanizması, YEKDEM Ödemeleri, KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti başta olmak üzere kamu kaynaklarından pek çok kalemde kaynak aktarımı yapıldığı görülmektedir.

2018 yılı içerisinde sadece Sabit Alım garantisi, Kapasite Mekanizması ve YEKDEM başlıkları altında üç kalemde yaklaşık 32,3 Milyar TL kaynak aktarımı yapılmıştır.

Dağıtım şirketlerine de kıyakta sınır yok!

2017 yılı verilerine göre Türkiye’de toplam 42,5 milyon elektrik abonesi vardır. Üretilen elektriğin %22’si 35 milyon mesken abonesi, %27’si Ticarethane ve Kamu sektörü, %47’si sanayi abone grupları tarafından tüketilmektedir.

Elektrik fatura bileşenleri, enerji bedeli, dağıtım bedeli ile vergi ve fonlardan oluşmaktadır. Toptan satış bedelleri üzerinden dağıtım şirketlerine yapılan özel indirimler ile enerji bedellerinde yapılan indirimlerin abone gruplarına yansıtılmayarak dağıtım bedellerinin artırılması ile sadece 2019 yılda dağıtım şirketlerine aktarılan payın 5 milyar TL’nin üzerinde olduğunu hesaplıyoruz. Bu durum 1 Ocak 2020 tarihinden geçerli son elektrik tarifleri ile tekrarlanmıştır. Son tarifelerde enerji bedelleri %5,6 indirilmesine rağmen dağıtım bedellerine %10,56 artış yapılarak 2017 satış rakamlarına göre 2020 yılı için 2.7 Milyar TL ek ödeme yapılabilecektir.

Ayrıca derinleşen ekonomik kriz nedeniyle faturalarını zamanında ödeyemeyen abonelere gecikme faizleri hariç uygulanan kesme – bağlama bedelleri ile sadece 2018 yılı içerisinde dağıtım şirketlerine aktarılan miktar 500 Milyon TL olmuştur. Uygulanan piyasacı neoliberal politikalar sonucu yoksulluk sınırı altında yaşayan 2.5 milyon elektrik abonesinin elektrik tüketim desteğinden faydalandığı bilinmektedir.

Şirket borçları halkın sırtına yükleniyor!

Özelleştirmeler esnasında halkın birikiminin şirketlere ucuz kredi olarak kullandırılmasına, ayrıca sağlanan pek çok ayrıcalığa verilen bedava kredilere ve desteklere rağmen enerji sektörünün borçları nedeniyle finans sektörünün de büyük sıkıntılar içerisine girdiğini biliyoruz.

Yani halkın parası ile yapılan bu tesisler halkın mevduatı ile kredilendirilip şirketlere satılmış. Buna rağmen şirketler borçlarını ödememiş, hatta borç takmış durumdalar.

AKP İktidarının enerji krizine çözümü belli

Enerji sektörü yönetilemiyor, kriz derinleşiyor. Çözüm olarak da “Enerji Girişimi Garanti Fonu” çalışması yapılıyor. Bu fon ile sorunlu varlıklar borç hisse takasıyla dışarı çıkarılıp, bankaların bilançolarının daha iyi bir hale getirilmesi hedefleniyor. Yani halkın mevduatları ile elektrik şirketlerinin borcu bankalara ödenecek, temizlenen bilançolar, ödenen borçlardan sonra tekrar dışarıda birilerine satılacak.

Bizim çözümümüz var

Mevcut borçları madem biz ödeyeceğiz, neden parasını ödediğimiz mülke sahip olamayalım. Verimsiz ve iklim değiştirenlerini kapatalım. Enerji Verimliliğini Ulusal düzeyde öncelikli politika olarak belirleyelim. Enerjide kamulaştırma, şimdi değilse ne zaman? Ödetmezsen, ödetirler!”

Sunumdan sonra katılımcılar kendi görüşlerini dile getirdi, toplantı soru – yanıt bölümüyle sona erdi.

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top