Buradasınız
Ana Sayfa > Ekoloji > İyi ki doğdun Dünya! | Metin Sert

İyi ki doğdun Dünya! | Metin Sert

Dünya, tüm canlılar ve insanların evrendeki tek ortak evidir. İhtirasları nedeniyle kendilerini bu evin sahibi gibi zannedenler,
‘tapusudur’ diye hâlâ kocaman silahlarını gösterme gafleti içindeyseler, bunun kendilerini sadece bir ‘katil’ yapacağını bilmelidirler.

Merhaba Dünyalı,
Biliyor musun, bugün 22 Nisan!
Bugünün hangi tarih olduğunu mutlaka biliyorsundur.
Ama “Dünya’nın doğum günü” olduğunu biliyor musun?
Bugün, içinde yaşadığımız ve “tüm canlıların bir arada yaşadığı evrendeki tek ortak ev” olan Dünya’nın doğum günü!

Bugün bilinen evrende tüm canlıların ve insanlığın bulunduğu tek gezegen, bu yüzden de birlikte ve ortak yaşadığı tek ev olan Dünya’nın da aslında “yaşayan canlı bir varlık” olduğunu hiç düşünmüş müydün? Bugüne dek bunu düşünmediysen, işte bir fırsat! “Dünya’nın doğum günü” olarak kutlanan bugün, Dünya’nın da yaşayan bir canlı varlık olarak algılanması gerektiğinden yola çıkılarak başladı ve yıllardır “Dünya Günü” olarak kutlanıyor. Aynı zamanda bugün, Dünyamızın canını en çok acıtan sorun olan “çevre sorunları”nın da gündeme getirildiği bir platform olarak değerlendiriliyor.

İlk kez 1970 yılında, Dünya’nın yaşam süreci içinde sembolik olarak belirlenen 22 Nisan Dünya Günü’nün bu yıl bir yenisi daha yapılacak. Tüm canlı varlıkların birlikte yaşam sürdüğü “evrendeki tek ortak ev” olarak bilinen Dünya’nın ise bugün kaç yaşında olduğu kesin olarak bilinmiyor. Ama biz yine de, “Tü tü tü maşallah, nazar değmez inşallah” desek mi acaba?

Bugün dolayısıyla sivil toplum örgütleri, Dünya’nın geleceği konusunda düşünceleri, kaygıları, önerileri ve eleştirilerini çeşitli etkinliklerle anlatıyor, paylaşıyor, “yaşayan canlı bir varlık” olduğunu anlatmaya çalıştıkları Dünya’nın en çok canını yakan sorunlardan çevre sorunları, ekolojik yaşam, ekolojik denge, iklim değişimi, küresel ısınma konularında uyarıyorlar.

İlk olarak Amerika’da başlayan bu etkinlikler, Türkiye’de ise 1985 yılına kadar bilinmiyordu. Hem de o denli bilinmiyordu ki; 1989 yılında Beyoğlu’nda minik bir şenlik düzenleyip Dünya’nın doğum gününü kutlamak isteyen Yeşiller Partisi üyeleri, yaka paça derdest edilip gözaltına alınıyor ve dertlerini güç bela anlatmayı başararak kurtulabiliyorlardı (!)

Bugünkü uzay çağında başka gezegenleri keşfe çıkıp, acaba buralarda da yaşam var mı diye araya duralım, sonsuza kadar içinde yaşamak zorunda olduğumuz kendi gezegenimiz Dünya‘ya ise iyi baktığımızı hiç de söyleyemeyiz! Bunun için Dünya Çevre Günü, Çevre Koruma Haftası, Orman Haftası, Toprak Bayramı, Dünya Su Günü, Erozyonla Mücadele Haftası gibi bazı gün ve haftalar da ilan edilmiş. Bunların yaşama geçirilişi, çevresel sorunlar ve bunlara neden olan etkenlerin ortaya konulup, çözüm yolları da gösterilerek “ekolojik yaşama toplumsal olarak sahip çıkılması”nı amaçlıyor.

Bu yüzden, Dünya Günü’nde dünya kadar sorun ele alınıp, çok çeşitli yönlerden dile getirilecek. “Yaşayan canlı bir varlık” olduğuna dikkat çekilmek istenen şu yaşlı Dünya’nın en çok canını yakan konulardan birinin “çevre katliamları” olduğuna dikkat çekmek isteyenler olacak. Ama belki bir yerlerde de bu günde “küreselleşme karşıtı” gösteriler veya etkinlikler de yapılacak. O zaman sen, işte bunu da anlamaya çalışmalısın!

Dünya’nın doğum gününde, “küreselleşme” politikası ile birlikte Dünya sakinlerinin yaşamaya başladıkları acılara ve dramlara da değinmek, bu sorunlara da özellikle dikkat çekmek isteyenler olacak. O zaman sen, işte bu seslere de kulak vermelisin! Çünkü bu “küreselleşme” dayatması yüzünden bu evde bulunan insanların çok büyük bir bölümü bugün daha fazla yoksulluk, bir bölümü de açlık içinde. Biliyor musun, aralarında açlıktan topluca ölenler bile var be Dünyalı!

22 Nisan günü, bu nedenle kulaklarını işte bu seslere de özellikle açık tutmalısın! Dünya’nın da aslında yaşayan bir canlı olduğuna dikkat çekilirken, Dünya’nın tüm canlıların ortak yaşadıkları evrendeki tek ev, yaşamın bulunduğu tek gezegen olduğu vurgulanmak istenirken, birilerinin kendi kendilerini “bu Dünya’nın efendisi” ilan edip, bu anlayışı da “bu evde yaşayabilmenin tek kuralı” diye kabul edilmeye zorlamasına karşı çıkanların da seslerini duymalısın! Bugün, bu evde yaşanan tüm sorunların izdüşümü; “açlık” ve “yoksulluk” olarak paydalara bölünüyor çünkü…

Ama umut kesilmemeli yine de. Öyle ya, umut dünyası bu Dünya aynı zamanda, değil mi? Ne de çok adlar takmışız şu Dünyamıza… “Yalancı Dünya” demişiz ona, “kavanoz dipli” demişiz ve daha bir sürü adlar takmışız. Ama ne kadar başka adlar da taksak, bazen de dünyalardan daha çok sevdiğimiz en değerli varlıklarımız olan çocuklarımıza Dünya adını vermişiz.

Ama insanız işte, ne de olsa çiğ süt emmişiz. Çocuklarımızdan ödünç aldığımız yemyeşil Dünyamızı kirletmişiz! Bu Dünyayı sevmekten insanları vaz geçirip, “öteki dünya”yı sevmeye yönlendirmişiz!

Hiç bilememişiz ormanlarımızın Dünya’nın ciğerleri olduğunu. Yakmışız, dağlamışız ciğerlerini. Kesmişiz, söküp atmışız. Hiç anlayamamışız, bir ağacın Dünyanın en mağrur askeri gibi dimdik gövdesi ve daima gökyüzüne doğru açılan dalları ile doğadaki yaşamın en büyük sembolü olduğunu…
Evimize iyi baktığımızı hiç de söyleyemeyiz Dünyalı!

Hiç düşünememişiz kini, nefreti, kavgaları, savaşları sürdürmenin bu evde nelere mal olabileceğini. Dünya’nın bunu kaldırmaya içinin dayanamayacağını. Sevgi varken şiddeti, hoşgörü varken öfkeyi, dostluk varken düşmanlığı, barış varken savaşı, demokrasi varken diktatörlüğü körükleyip, çağlardır satmışız anasını Dünya’nın!
Sonra da, “durdurun Dünya’yı, inecek var” demişiz…
Biz hâlâ sevmeyi pek beceremiyoruz be Dünyalı!

İşte böyle Dünyalı…
Demek ki; önce insan olabilmek gerekiyormuş bu Dünya’da.
Sonra, yine insan kalabilmek.
Demek ki; önce doğayı sevmeliymiş insan.
Kendisinin de onun sadece bir parçası, ama değerli bir canlı varlığı olduğunu bilerek.
Ve insanı sevmeliymiş insan.
Dinine, diline, ırkına, rengine bakmadan.
Olabildiğince içten, olabildiğince hoşgörülü.
Hiç çıkarsız, beklentisiz…
Ve Dünya’yı sevmeliymiş insan.
Dünya büyüklüğünde bir yürek ile hem de.

Hey Dünyalı!
Bak, bugün 22 Nisan!
Ne güzel olurdu bugün şunu söyleyebilmek hep birlikte:
“İYİ Kİ DOĞDUN DÜNYA!”

Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği görevini sürdürmektedir. Ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top