Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > Çaldağı sorunu ve perde arkası gerçekler | Metin Sert

Çaldağı sorunu ve perde arkası gerçekler | Metin Sert

Vahşi madencilik projesi ve mücadelenin temel nedenleri

İngiliz European Nickel şirketinin dayatması sonucu Turgutlu Çaldağı’nda kurulması planlanan nikel madencilik projesinin başta Manisa ovası olmak üzere tüm Gediz Vadisi’ni etkileyecek kapasitede bir tehlike potansiyeli taşıdığı görülüyor. Proje kapsamında yılda 1 milyon 250 bin ton sülfürik asit üretecek dünyanın en büyük sülfürik asit fabrikalarından biri Çaldağı’na kurulacak. 25 yıl sürecek olan madencilik faaliyeti süresince 18 milyon ton sülfürik asit kullanılacak. Sülfürik asitin ne olduğunu hemen herkes bilir. Ama 18 milyon tonun nasıl bir anlam ifade ettiği somut olarak anlaşılamıyor bazen. Rakamlar soyut değerlerdir çünkü. 20 tonluk büyük tankerlere bu 18 milyon ton sülfürik asiti doldurup, her birini tampon tampon sıralayarak bir konvoy oluşturduğunuzda, İzmir Körfezi’nden başlayan konvoyun diğer ucu Çin denizi körfezine kadar gidiyor, hatta bu mesafe yetmeyip, denizden karşı adalara kadar uzuyor. Yani; dünyanın en bereketli toprakları bu miktar sülfürik asitten geçirilecek!

Yapılan hemen tüm bilimsel inceleme ve araştırmalar, bu projenin madencilik değil bir “facia” olarak görülebileceğini, böylesi bir vahşi madencilik anlayışının dünyada kabul görmediği ve hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmediğini de ortaya koymuştur. Bu nedenle “dünyanın en bereketli topraklarının vahşi madenciliğe karşı korunması” anlamını da içeren TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu) önderliğindeki ekoloji mücadelesi halkın da destekleri ile 10 yılı aşkın bir zamandır devam ediyor.

Verilen kararlı mücadele sonrası istediğini elde edemeyen Turgutlu Çaldağı’ndaki bu madencilik projesinin sahibi European Nickel şirketi battı ve tarihe karıştı. Projeyi bir Türk şirketi olarak sürdürmek üzere tesisleri devralan VTG Madencilik şirketi de önce ÇED değişikliği yaparak şansını denedi. Ama buna rağmen bu işin yapılamayacağını anlayınca elindeki tüm hisseleri bir inşaat şirketi ile İsviçre’de kara para aklamak için kurulmuş bir şirkete satarak projeden çekildi. Ortada ne projenin sahibi kaldı, ne de maden şirketi. Bu durum otomatikman bu madencilik projesinin iptalini gerektirirken, her alanda ve her cephede kazanmış sayılabilecek bu ekoloji mücadelesi, bu kez karşısına çıkarılan hukuksal engellerle boğuşmak zorunda bırakıldı.

Can çekişen hukuk sistemi

Bu hukuk mücadelesi süreci irdelendiğinde ise, siyasi iktidar eliyle yapılan müdahaleler ve değişikliklerle hukuk sisteminin yargıyı “halkın sahada kazandığı mücadeleyi masa başında geri almaya yönelik” şekillendirildiğini somut olarak gösterebilecek ibretlik örneklerle doludur. Son olarak Manisa 2. İdare Mahkemesi tam bir “hukuk skandalı” olarak tanımlanabilecek kararla, her biri kendi alanının uzmanı 9 kişilik bilirkişi heyetinin oybirliği ile verdiği “bu ÇED yanlış ve yetersizdir” raporunu yok sayıp, ÇED raporunu iptal etmek yerine bilirkişi raporunu bizzat maden şirketinin kendisinin yanlış olduğunu itiraf edip vazgeçtiği önceki ÇED raporuna göre geçersiz saydı. Temyiz aşamasında da mahkemenin bu kararına uyulması nedeniyle konu TURÇEP ve EGEÇEP tarafından bu kez de Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi, ekoloji mücadelesinin önüne bu kez de bütün hukuksal yolların tıkanması gibi bir engel daha çıkarılmasını aşmaya yönelik. Ayrıca TURÇEP ve yöredeki STK’lar konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıma konusunda kararlılar

Mahkemenin ÇED raporunu iptal etmek yerine, bilirkişilerin “bu ÇED yetersizdir” raporunu geçersiz sayması, halkın sahada kazandığı maçın masa başında geri alınması veya 10 yılı aşkın zamandır verilen mücadeledeki haklılık temellerinin mahkeme kararı ile elimizden alınması anlamını taşımaktadır. Bu nedenle ne ile karşı karşıya olunduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için Çaldağı sorununu perde arkası gerçekleri ile birlikte incelemek gerekir. Çünkü bu madencilik projesi İngiliz European Nickel şirketinin bir dayatması sonucu başımıza bela olmuştur. Aşağıda kısa özet olarak belirteceğim bu konular, mutlaka bilinmesi gereken gerçeklerdir ve bizlerin 10 yılı aşkın zamandır verdiğimiz mücadelemizin haklılık temellerini de oluşturması bakımından önemlidir.

ÇED raporu hakkında değerlendirme

Bakanlığın “bu ÇED yeterlidir” şeklindeki kararı, raporda “nikel madeninin kullandığı madencilik yöntemleri günümüzde memleketimizde ve dünyanın her yerinde yaygın şekilde kullanılan proseslerdir”, “bu maden işletmesinin çevre ve halk sağlığı açısından sakıncası yoktur” ve “Çaldağı ülkemizdeki önemli bir yer altı kaynağıdır” şeklindeki bakış ve görüşlere dayanıyor. Bu bakış ve görüşler “bakanlık acaba neyi biliyor?” sorusunu bizlere sorduracak kadar vahim ve dayanaksız. Bu nedenle de bu bölümde bu üç yaklaşımın da neden gerçeklerle ilgisiz olduğunu ortaya koymak gerek..

1-) “Nikel madeninin kullandığı madencilik yöntemleri günümüzde memleketimizde ve dünyanın her yerinde yaygın şekilde kullanılan proseslerdir” görüşü kesinlikle doğru değildir. Çünkü;

  • Sülfürik asit liç yöntemi ile tamamen açık bir nikel maden ocağı işletmesi dünyada ilk defa denenmek istenen bir projedir.
  • Bu yöntemle nikel elde etmenin mümkün olduğu 50 senedir bilindiği ve çok ucuz bir yöntem olduğu halde, çevre ve insan sağlığı yönünden riski de çok yüksek olduğundan bu tip nikel cevherinin bolca bulunduğu gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, hiçbir şirket, böyle bir proje için gerekli izinleri almayı ve işletmeye geçmeyi  başaramamıştır. Bu izin sadece Türkiye’de verilmeye çalışılmaktadır.
  • Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen madencilik projesi European Nickel projesidir. Bu şirket de zaten böyle bir projeyi gerçekleştirerek madencilik sektöründe kullanılabilir bir yöntem haline getirmek amacıyla kurulmuştur. Bu yöntemi kullanmak isteyen başka bir şirket de dünyada yoktur.
  • European Nickel şirketi genel müdürü Simon Purkiss, 2007 yılında YASED tarafından düzenlenen konferansta görüştüğü o dönem Başbakanlık görevindeki Tayyip Erdoğan’a Çaldağı’ndaki madencilik projesinden söz ederken “Dünyada ilk defa kullanacağımız bir yöntem” diye söz etmiş, bu gerçek de 23 Şubat 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Hanife Baş’ın haberi olarak yer almıştır.

Okumak için tıklayınız: Türkiye’ye dünyada ilk kez denenecek yepyeni bir özel nikel teknolojisi gelecek!

  • Dolayısıyla, Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel işletmesinden söz ederken European Nickel şirketi bile bu yöntemi “proje” olarak ve “dünyada ilk kez deneneceği” şeklinde tanımlamaktadır. “Proje”; daha önce denenmemiş ve hayata geçirmek üzere yeni tasarlanmış bir iş ve eylem anlamına geldiğine göre; “günümüzde memleketimizde ve dünyanın her yerinde yaygın şekilde kullanılan proses” görüşü yanlış ve dayanaksızdır.
  • Aynı şirket daha önce bu madencilik projesini başka ülkelerde de denemek istemiş, ancak 2002 yılında Arnavutluk Çevre Bakanı, 2004 yılında Sırbistan Enerji Bakanı tarafından şirketin elindeki işletme izni ve ruhsatları iptal edilerek bu tip bir madenciliğe izin veremeyecekleri belirtilmiştir. Bu nedenle 2004 yılında Türkiye’ye gelen ve Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madeni işletme hakkını elde eden European Nickel şirketi, proje için ÇED raporunun onayı ve gerekli izinleri almayı bir tek Türkiye’de başarabildiği için, 2009 yılında şirketin çalışma raporunda Çaldağı’nı bu projenin dünyadaki “amiral gemisi” ilan etmiştir.
  • Kaldı ki bu madencilik projesine AKP Hükümetinin o dönemki ilk çevre bakanı olan Osman Pepe de izin vermemiş, ancak kendisi görevden alınıp yerine Veysel Eroğlu getirilmiş, Eroğlu makam koltuğuna oturur oturmaz istenen izni vermiştir. Tepkilerimize karşı ise verdiği iznin gerekçesini “ne yapayım İngilizler çok baskı yaptı” şeklinde açıklamış, bunu da dönemin Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan “ben bunu sayın bakanımın ağzıyla aktarıyorum” diyerek TUTSO meclis toplantısında açıklamıştır.

Konu ile ilgili videoları İzlemek için tıklayınız:
Bakan Pepe’nin açıklaması
Serhat Orhan’ın açıklaması

Bu nedenle Çaldağı tipi bir madencilik yönteminin dünyada gösterilebilecek bir başka örneği yoktur. Çaldağı’nı zaten “projelerinin amiral gemisi” ilan eden European Nickel şirketi böyle bir örnek gösterme ihtiyacı hiç duymamış, göstereceği bir örnek de olmamıştır. Ancak gördüğü yoğun tepkiler üzerine Çaldağı’ndan vazgeçen European Nickel şirketi bu proje için Türkiye’de kurduğu şirketi ve Çaldağı’ndaki tesisleri satmak zorunda kalmış, aynı projeyi bir Türk şirketi olarak uygulamak amacıyla şirketi ve tesisleri devralan VTG Madencilik, projeyi devam ettirebilmek ve halkı kandırabilmek için “Bu yöntemin dünyada ilk kez deneneceği doğru değil, bu tarz bir madencilik dünyada başka yerlerde de yapılıyor” diyerek Finlandiya’daki Talvivaara nikel maden işletmesini örnek göstermek istemiştir. Ama bunun bir “yalan” olduğu kısa zamanda ortaya çıkmıştır. (Çok önemli bir ayrıntı olması bakımından, Finlandiya’daki bu Talvivaara nikel maden işletmesi ve sonrasındaki gelişmeler hakkında geniş bilgiyi yazının sonunda ayrıca belirteceğim.)

  • Bu yalanı ortaya çıkan VTG Madencilik şirketi, inanırlığı ve güvenirliği de ortadan kalkınca iyice sıkıştığından, bu defa da ÇED raporunda değişiklik yapmak zorunda kalmış, böylece “ikinci ÇED süreci” başlamıştır.
  • 2. ÇED diye de adlandırdığımız bu yeni ÇED’te maden şirketi halkın ve çevrecilerin en çok tepkisini çeken bazı konuları ustaca “rotüş yapmaya” çalışmıştır. En önemli konuları şöyle sıralayalım: İlk olarak Sülfürik asit fabrikasının kurulması süreci geriye çekilip maden işletilmeye başladıktan 5 yıl sonra böyle bir tesisi kuracaklarını bildirmişlerdir. İkinci olarak; kırma-eleme sistemine ayrıca bir de “öğütme” sistemi ilave edilmiştir. Üçüncü olarak; “yığın liçi yöntemi” yerine “atmosferik tank liçi” yöntemine geçileceği belirtilmiştir.
  • “Atmosferik tank liçi” yöntemi de yine dünyada ilk kez kullanılmak istenen bir yöntemdir: Bu şirket tarafından bu yeni ÇED için üretilmiştir. Çünkü asıl amaç halkın kandırılmasıdır. “Tank” kelimesi halk nazarında “kapalı sisteme geçildiği” şeklinde yanlış bir algı yaratacağı ve böylece tepkileri azaltabileceği düşüncesi ile özellikle bu şekle dönüştürülmüştür.
  • Bir kimyasal olarak sülfürik asitin Çaldağı’ndaki gibi yoğun bir şekilde (18 milyon ton) ve böyle bir proje kapsamında kullanıldığına dair bilirkişilerin dediği gibi dünyada ve ülkemizde örnekler yoktur. Eğer varsa, bu örnekler ÇED raporunda neden belirtmemiş ve neden gösterilmemiş?
  • Nikel madenciliğinde yoğun şekilde sülfürik asit kullanıldığına dair dünyada gösterilmesi gereken bir örnek varsa eğer, dünyanın en büyük nikel işletme kompleksinin yer aldığı Rusya’nın Norilsk şehri mutlaka gösterilmelidir. Ama bu örneği ne maden şirketleri ne de bakanlık göstermeye cesaret edebilir. Çünkü Norilsk şehri bugün “dehşet şehri” olarak bilinmektedir ve “dünyanın en kirli ve en zehirli 10 şehri arasında” gösterilmektedir. (Çok önemli bir bilgi olması bakımından, Norilsk şehri hakkında geniş bilgiyi yazının sonunda ayrıca belirteceğim.)

2-) “Çaldağı ülkemizde çok önemli bir yeraltı kaynağıdır” şeklindeki görüşün de dayanaksız olduğu şöyle görülebilir:

  • Çaldağı’ndaki madencilik projesinin sahibi European Nickel şirketi 2002 yılında Arnavutluk’tan, 2004 yılında Sırbistan’dan kovulmuş. Sırbistan’da işletme hakkını aldığı iki maden yatağından sadece Mokra Gora bölgesinde nikel cevheri 250 milyon ton. Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel cevheri ise 38 milyon ton. 250’nin 38’den büyük olduğunu bilmeyen var mı? Peki iç savaştan yeni çıkmış, hala savaş yaralarını sarmakla meşgul olan Sırbistan, ağır hasar görmüş ekonomisini rahatlatmak için böyle büyük bir fırsatı kaçırmak ister mi? Ama bunun yerine 2004 yılında bizzat Enerji Bakanı tarafından bu maden şirketinin elindeki izin ve ruhsatlar iptal edilip madene son veriliyor. Bu durum Avrupa’da çevre ve insan sağlığına ne kadar değer verildiği, Türkiye’nin ise bu konuda ne kadar geri olduğunu anlatıyor. (Yani; maden şirketinin bizzat kendisinin vazgeçtiği, dünyada kabul edilmeyen bir madencilik projesinin önceki ÇED raporuna bile onay verilmedi mi?)

3-) ÇED raporundaki bilgiye göre; Çaldağı’ndaki maden işletmesinden şirketin elde edeceği miktar 6 milyar dolar. Türkiye’ye ise sadece 1 milyar dolar bırakacak. O da eğer kâr beyan ederse. Kesintilerden sonra ülke ekonomisine kalacak olan ise sadece 168 milyon. Bu maden 25 yıl sonra “sadece bir defaya mahsus” 168 milyon bırakırken, sadece Manisa ovasının sadece 1 yılda sadece tarımdan sağladığı gelir 3 milyarın üzerinde. Sadece Turgutlu’nun maden işletme süresi olan 25 yılda sadece tarımdan elde ettiği gelir 5 milyarın üstünde. Matematik de bu madenciliğin akıl ve mantık işi olmadığını söylüyor. Ortaya konulan resmi rakamlar bir tek gerçeği açıklıyor: Bu durumda Bakanlığın “bu ÇED yeterlidir” kararı ulusal çıkarlarımıza değil, sadece maden şirketinin çıkarına hizmet etmiş olacaktır.

Sonuç olarak: Bu ÇED yanlıştır, yetersizdir ve iptal edilmelidir. Sülfürik asit fabrikası için ayrı bir ÇED gerekliyken, maden şirketi tarafından iki ayrı işletme için bir tek ÇED raporu alınmaya çalışıldığı, aynı veya bir tek ÇED raporu içine iki işletmenin birden sokuşturulmaya çalışıldığı da ayrıca bilirkişi raporunda açıkça vurgulanmış durumdadır. Sadece Sülfürik Asit Üretme Tesisi için verdikleri karara bile dayandırılarak bu ÇED raporunun yanlış olduğu görülmekte ve mutlaka iptal edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca tıklayınız: Nikel madenciliğinde Avrupa ve Balkanlar’da neler oldu?
Nikel madenciliğinde Filipinler’de neler oldu?

TALVIVAARA GERÇEĞİ NEDİR?
Finlandiya Talvivaara nikel maden işletmesi hakkında

Talvivaara madeninin kapatılması istemiyle yapılan protesto gösterileri

Turgutlu’daki bu madencilik projesini bir Türk firma olarak sürdürmek üzere Çaldağı’ndaki tesisleri ve European Nickel şirketi tarafından kurulmuş şirketi devralan VTG Madencilik’in ilk yaptığı iş, bilgi kirliliği yaratarak halkın kafasını karıştırıp “bu madencilik yönteminin dünyada ilk kez denenmek istendiği bilgisi doğru değil, başka ülkelerde de uygulanıyor” şeklinde kamuoyunu kandırma çabası oldu. Bu amaçla da Finlandiya’da Talvivaara nikel maden işletmesini Çaldağı’ndakine örnek diye gösterdiler, hatta birkaç kişiyi kendilerine yalancı şahit yapmak için Finlandiya’ya götürdüler.

Ancak bu Finlandiya gezisinin ardından daha 1 ay geçmeden Finlandiya ülkesini bile sarsacak büyük bir skandal oluştu. Talvivaara nikel maden işletmesindeki kazanlar patlayıp zehirli atıklar çevreye yayılınca Helsinki halkı ayaklandı ve günlerce karnaval havasında süren protestolar başladı: Sonrasında da 29 Kasım 2012 tarihinde maden Finlandiya hükümeti tarafından yarattığı tehlikeli çevre tahribatı dolayısıyla süresiz olarak kapatıldı. Bunun sonrasında ise büyük bir hükümet skandalı patlak verdi ve Finlandiya hükümetinin kadın Çevre Bakanı görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü kocasının bu Talvivaara nikel maden işletmesi tarafından “gizli ortak” yapıldığı ve böyle bir işletmeye Finlandiya gibi bir ülkede bu nedenle göz yumulduğu ortaya çıkarılmıştı.

Finlandiya örneği hakkında asıl bilmemiz gereken en önemli ayrıntılar ise şunlar:

  • İlk olarak; Talvivaara nikel maden işletmesinde sülfürik asit kullanılmıyor, sülfürik asit yerine bu bölgede yetişen bir bakteri türü laboratuar ortamında çoğaltılarak kullanılıyor. Yani burada kimyasal yöntemler yerine biyolojik yöntemler kullanılıyor. Gösterilebilecek tek benzer örnek “yığın liç uygulaması”. Bu nedenle Finlandiya’da uygulanmakta olan yığın liçi yöntemi “bio heap leaching” diye tanımlanıyor, kimyasal madenciliğin söz konusu olacağı Çaldağı’ndaki yöntem ise “heap leaching.”
  • İkinci olarak; Talvivaara nikel maden işletmesinin bulunduğu yer, Çaldağı gibi verimli tarım bölgesinin göbeğinde değil, Finlandiya’nın kutuplara en yakın bölgesinde, kıraç bir bölgedir.

Dolayısıyla VTG Madencilik şirketinin verdiği Finlandiya’daki Talvivaara maden işletmesi örneği, yaşanan somut gelişmelerle birlikte önemli bir şeyi kanıtlamıştır:

  • Bu örnek; Maden şirketinin halkı nasıl kandırmaya çalıştığının, Talvivaara’nın Çaldağı’na örnek olmadığının, Çaldağı tipi madencilik yönteminin başka ülkelerde olmadığının kanıtı olduğu gibi, bir benzerine bile izin verilmediğinin kanıtı olmuştur.

Rusya’daki Norilsk şehri hakkında

Rusya’nın Norilsk şehrinden bir görünüm

Dünyanın en büyük nikel işletme kompleksi Rusya’nın Norilsk şehrindedir. Ekstre edilen cevher burada sülfürik asitten geçirilip süzülerek nikel elde ediliyor. Ancak Norilsk şehrini hiçbir maden şirketi veya bilirkişi nikel madenciliğinde sülfürik asit kullanımına ilişkin örnek diye göstermeye cesaret edemez. Çünkü Norilsk şehri bugün “dehşet şehri” olarak da biliniyor ve “dünyanın en zehirli ve kirli 10 şehri arasında” gösteriliyor. Dolayısıyla böyle bir ünvana sahip bir yeri kimse örnek göstermek istemez. Burada her yıl yaklaşık 500 ton nikel oksit ve 2 milyon ton kükürt dioksit havaya salınıyor. Tabii bunun doğal sonucu olarak asit yağmurları da cabası.

Ayrıca tıklayınız: Nikel madeni çevre felaketi: Ölüm şehri Norilsk

Ama bizler için bu örnekle ilgili en çarpıcı ayrıntılardan biri ise Norilsk şehrinin nasıl bir coğrafyada bulunduğu. Çünkü Norilsk şehri Rusya’nın kuzey kutup bölgesinde ve bir kutup şehridir. Burası yılın 260 günü kar altında, geri kalan 100 günü ise kar ve tipi fırtınasının etkisi altında, neredeyse toprağın bile görünmediği, olmadığı bir yerdir. İşte dünyanın en büyük nikel işletme kompleksi böyle bir yerde kurulmuş ve işletilmeye çalışılıyor, bizimki gibi dünyanın en bereketli toprakları üzerinde değil!

Ayrıca Turgutlu’da bundan çok daha düşük düzeyde teknoloji ile ve ilkel yöntemlerle çalıştırılan bir nikel işletme tesisi kurulmuş olacak!!!

Ayrıca okumak için tıklayınız: Tarım cennetini sülfürik asitle yıkayacaklar / Melis Alphan / Hürriyet


Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği görevini sürdürmektedir. Ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top