Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > Madencilikte sülfürik asit projesi laboratuarı Türkiye mi? | Metin Sert

Madencilikte sülfürik asit projesi laboratuarı Türkiye mi? | Metin Sert

Sanki aynı el tarafından “hangisi tutarsa” deyip, iki farklı yerde biri açık, diğeri kapalı sistem denenerek, Türkiye “sülfürik asitle nikel madenciliği projesinin bir laboratuarı” haline getirilmeye çalışılıyor. Halkımızın kobay, topraklarımızın da cehenneme dönüşeceği böylesi “tehlikeli ve sinsi bir oyun”un getireceği sonuçların vebalini ÇED raporlarını hazırlayan bu şirket taşıyabilir mi?

Nikel madenciliği sektöründe sülfürik asit yönteminin dünyada uygulanabilir hale getirilebilmesi için Türkiye bir laboratuar, halkımız da kobay mı yapılmak isteniyor?

Konuya böyle çarpıcı bir soru ile başlanırsa, ülkemizdeki manzaranın sadece ilginç değil, çok da ürkütücü olduğunu görebilmek açısından yararlı olur. Manzara gerçekten ürkütücü ve bu “ürkütücü” deyimi hiç de abartılı bir ifade değil. Çünkü dünyada şimdiye kadar hiçbir ülkede nikel madenciliğinde uygulanmasına izin verilmeyen sülfürik asit liç yöntemi için Türkiye’yi adeta bir laboratuar, halkımızı da kobay olarak gören, yağmacı maden şirketleri açısından ülkemizi sülfürik asit yönteminin ilk kez uygulanabildiği bir cennete, ama yaratacağı çevresel sorunlar açısından ise cehenneme çevirecek gözü dönmüş bir kâr hırsının daha da kararttığı kara bulutlar çökmüş durumda topraklarımıza.

AP madencilikte siyanürü yasaklarken…

Daha da ürkütücü olan; Türkiye’deki bu durumun, dünyada madencilik sektöründe çevre ve insan sağlığı açısından yaşanan gelişmelerin tam tersine doğru yaşanan bir gelişme anlamında olması. Yani Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihinde “madencilik sektöründe siyanür kullanılmasının yasaklanması” şeklinde bir kararı ve “tüm AB ülkelerinden bu kararı dünya genelinde uygulanmasının sağlaması” gibi bir tavsiyesi ortada varken Türkiye’de bunlar yaşanıyor!

İlgili Haber: Avrupa Parlamentosu madencilikte siyanür kullanımının yasaklanmasını istiyor

AP tarafından siyanür gibi son yıllarda son derece yaygın bir hale gelmiş yöntem madencilik sektöründe yasaklanırken, öte yandan siyanürden bile daha tehlikeli bir kimyasal madde olan sülfürik asit, dünyada nikel madenciliği için ilk kez Türkiye’de uygulanabilir bir yöntem haline nasıl getirilebilir?

CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören Çaldağı’ndaki cehennem çukurunu incelemede

Madencilik yasası değil, yağma yasası

Bu “nasıl?” sorusunu ancak bizdeki “madencilik yasası”nın ne tür bir yasa olduğunu tanımlayarak açıklayabilmek mümkün. Bizdeki madencilik yasasını “madencilik yasası” diye tanımlamanın çok zor olduğu ortada. Bizdeki madencilik yasası, aslında “ülkemizin yeraltı zenginliklerinin yabancı devletler ve emperyalist maden şirketleri tarafından soyulup sömürülmesini yasal hale getiren bir düzenleme” sadece. Ama “küreselleşme” adı altında dünyanın efendilerinin dayattığı istekler bu kadarını yeterli görmediğinden, bu kez “yeni madencilik yasası” adı altında çıkartılan yasa ile tam bir orman ve çevre talanı yaşatacak şekilde, tüm yeraltı zenginliklerimiz için bir “yağmalama” dönemi başlatılmış oluyor. “Yağma yasası” olarak tanımlanabilecek, daha tasarı halindeyken bile pek çok ağır eleştirilere ve tepkilere neden olan “yeni madencilik yasası”, Metalürji Yüksek Mühendisi, İTÜ Öğretim Görevlisi, TEMA Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman’ın deyişiyle ise “dünyanın en kötü örneklerinden biri.” Ancak TMMOB’un yeni madencilik yasası hakkındaki TBMM’ye yönelik yazısı da çok anlamlı.

İlgili Haber: TMMOB’un yeni maden yasası hakkında çözüm önerileri raporu

Yağmalamanın boyutları ne?

Bu “yağmalama”nın aslında ne kadar geniş bir alanı kapsadığını Tapu Kadastro Eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Yeniçağ gazetesindeki soygunun boyutlarını anlatan yazısıyla ortaya koyuyor. Orhan Özkaya‘nın yazısına göre, vatan topraklarının beşte biri küresel şirketlerin eline geçmiş halde! Özkaya, Türkiye’de 150 bin kilometrekarelik maden sahasının tapularıyla birlikte 26 İngiliz-Amerikan şirketine devredildiğini, orman ve meraların da yabancı maden şirketlerinin eline geçtiğini anlatıyor. 400 milyar doların üzerinde borcu olan Türkiye’yi alacaklıları yağmalıyor. Türkiye’nin boru, gümüşü, bakırı, çinkosu, kromu, nikeli, altını yabancı maden şirketlerin emrine veriliyor. Petrol, gaz, su anlaşmaları sırada bekliyor. Bütün bunlar da, 5444 sayılı “yabancılara taşınmaz satışına ilişkin” (AKP Hükümetince güya ‘AB’ye uyum paketi’ adı altında çıkartılan) yasa ile mümkün hale getiriliyor…

İlgili yazı: Bir ülke nasıl satılır?

Bu manzaraya bir de “madencilik yasası”nın yeraltı zenginliklerimizin daha kolay yağmalanmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenişini eklersek, sonuçta işte böyle bir ortamda, gözünü aşırı kâr hırsı bürümüş maden şirketleri tarafından AP’nin yasakladığı siyanürden bile daha tehlikeli bir kimyasal madde olan “sülfürik asit yöntemi”nin uygulanabileceği bir laboratuar, halkın da kobay olarak görüldüğü bir yer haline getirilmek isteniyor Türkiye! Önce Turgutlu Çaldağı, sonra da Gördes’te dünyada ilk kez sülfürik asit liç yöntemiyle nikel madenciliği yapmanın sinsi planları uygulanmaya çalışılıyor.

Bu nedenle başından beri vurgulanan “Çaldağı Türkiye’dir” deyişi, konuya asıl vurguyu yapabilecek bir deyim olarak etkisini hâlâ koruyor. Çünkü gerçekten de Çaldağı’nın başına gelenler, Türkiye’nin başına gelen gerçekleri yeterince anlatıyor…

Güçbirliği Platformu tarafından ormanlık alanın yok edilmesini engellemek için 18 Mayıs 2009’da yapılan mitinge 3 bini aşkın katılım oldu

ENCON şirketi ve ilginç ÇED Raporu marifetleri

Manzaradaki ilginçlik ise; bugüne dek dünyanın hiçbir ülkesinde, en geri ülkelerde bile uygulanma izni verilmeyen sülfürik asit liç yöntemiyle açık nikel madeni işletmeciliğine dünyada ilk kez Türkiye’de izin verilmeye çalışılması! Ama asıl ilginçlik, dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen sülfürik asit yöntemi için hem Çaldağı’nda bu yöntemi açık liç usulü ile uygulamak isteyen ama dünyada hiçbir ülkede gerekli izni alamayan İngiliz Sardes Şirketi’ne, hem de Gördes’te kapalı sistemle nikel maden işletmesi yapmak isteyen Meta Madencilik Şirketi’ne istedikleri ÇED Raporu’nu veren şirketin aynı şirket olması! Ama daha da ilginç olan, bu ÇED Raporlarının altında imzası olan ENCON Danışmanlık Şirketi’nin, Çaldağı için “kapalı liç usulünün sakıncalı olabileceği”ni belirterek dünyada hiçbir ülkede izin verilmemiş “açık maden işletmeciliği”ni, Gördes için ise “açık usulün sakıncalı olacağı”nı vurgulayıp “kapalı sistem” uygulanmasını tavsiye etmesi!

Sanki aynı el tarafından “hangisi tutarsa” deyip, iki farklı yerde biri açık, diğeri kapalı sistem denenerek, Türkiye “sülfürik asitle nikel madenciliği projesinin bir laboratuarı” haline getirilmeye çalışılıyor. Peki ama bu şirket nasıl bir şirket ki dünyanın en geri ülkelerinde bile izin verilmemiş bir proje için dünyanın en cennet topraklarının cehenneme çevrilmesi pahasına böyle bir sorumluluğu üstlenip “dünyada ilk kez izin verilmesi”ni sağlamaya çalışıyor? Halkımızın kobay, topraklarımızın da cehenneme dönüşeceği böylesi “tehlikeli ve sinsi bir oyun”un getireceği sonuçların vebalini ENCON şirketi taşıyabilir mi?

Manzaranın bu karesini biraz daha ayrıntılı hale getirebilmek için büyüteç altına yatıracak olursak, ENCON Şirketi’nce ilginç bir şekilde verilen, hem kendi içinde, hem de birbiriyle çelişkili ve birbirine zıt şekildeki bu her iki ÇED Raporu ile nasıl sinsi bir planla karşı karşıya olunduğunu da görebilmek mümkün hale gelebilir:

  1. Çaldağı için verilen ÇED izni, İngiliz European Nickel şirketinin bir kolu olan, tamamen İngiliz sermayeli Sardes Madencilik Şirketi için veriliyor ve sülfürik asit liç yönteminin “açık sistem”le uygulanması isteniyor.
  2. Gördes için verilen ÇED izni, tamamen Türk olan Meta Madencilik Şirketi için veriliyor ve sülfürik asit liç yönteminin “kapalı sistem” olarak uygulanması isteniyor.
18 Mayıs 2009’da yapılan “Madene Hayır” mitinginden

Proje süresince 18 milyon ton sülfürik asit kullanılacak!

ÇED Raporuna göre; proje süresince dünyanın hiç bir yerinde uygulanmayan bir madencilik yöntemini de Turgutlu’da uygulamak istiyor. Bunun için de dünyanın 7 tarım harikasından biri olan, bir benzeri daha olmayan bu topraklar üzerinden 18 milyon ton sülfürik asit geçirilecek. Böyle bir canavarlık dünyanın hiç bir ülkesinde yok, çünkü böyle bir madencilik yöntemine bugüne kadar dünyanın hiç bir ülkesinde izin verilmedi. Yapılan hemen tüm bilimsel inceleme ve araştırmalar, bu projenin madencilik değil bir “facia” olarak görülebileceğini, böylesi bir vahşi madencilik anlayışının dünyada kabul görmediği ve hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmediğini de ortaya koymuştur.

18 milyon ton sülfürik asit ne kadar korkunç bir miktar ve dünyanın en verimli topraklarının 18 milyon ton sülfürik asitten geçirilmesi ne demek?

Dünyanın en büyük sülfürik asit fabrikalarından biri kurulacak!

Proje kapsamında yılda 1 milyon 250 bin ton sülfürik asit üretecek dünyanın en büyük sülfürik asit fabrikalarından biri Çaldağı’na kurulacak. 25 yıl sürecek olan madencilik faaliyeti süresince 18 milyon ton sülfürik asit kullanılacak. Sülfürik asitin ne olduğunu hemen herkes bilir. Ama 18 milyon tonun nasıl bir anlam ifade ettiği somut olarak anlaşılamıyor bazen. Rakamlar soyut değerlerdir çünkü. 20 tonluk büyük tankerlere bu 18 milyon ton sülfürik asiti doldurup, her birini tampon tampon sıralayarak bir konvoy oluşturduğunuzda, İzmir Körfezi’nden başlayan konvoyun diğer ucu Çin denizi körfezine kadar gidiyor, hatta bu mesafe yetmeyip, denizden karşı adalara kadar uzuyor. Yani; dünyanın en bereketli toprakları bu miktar sülfürik asitten geçirilecek!

Dünyada hiç bir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen bir madencilik yöntemi neden Türkiye’de ve böylesi tarım harikası bir yerde uygulanmak isteniyor? Hem de bilim adamlarının onca raporuna rağmen. Bunu sadece cahillikle açıklamak mümkün mü? Yoksa daha başka anlamların da mı sorgulanması gerekecek? Bu konuda bir tezin de ortaya konduğu aşağıdaki yazı da okunabilir.

Güçbirliği Platformu tarafından 18 Mayıs 2009’da yapılan mitingten bir başka görüntü

Sülfürik asit projesi için sinsi bir tezgâh mı?

Yani, yabancıya “açık”, Türk’e “kapalı”(!)  Acaba ENCON Danışmanlık Şirketi’nin milliyetçiliği mi tutmuş da, Türk şirketini kayırmak için ve İngiliz şirketinin önce Balkanlarda, sonra da Turgutlu Çaldağı’nda karşılaştığı sıkıntıların aynısını yaşatmamak adına Türk şirketine kolaylık sağlamak için Gördes’teki nikel maden işletmesine “kapalı sistem” önermiş?

Ama dünyada hiçbir ülkede çalışma izni verilmeyen bir yabancı şirket için ÇED iznini verip, hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen “açık sistem”i yasal hale getirmeye çalışan bir şirketten bunu ummak biraz fazlaca saflık olmaz mı? Çünkü burada ancak “hangisi tutarsa” diyerek ortaya sürülen, sülfürik asit projesine karşı gelişen çevreci mücadeleyi sekteye uğratabilmek için hedef şaşırtmayı da amaçlayan “sinsi bir plan”dan bahsedebilmek mümkün.

Dolayısıyla şu rahatlıkla iddia edilebilir: Eğer Çaldağı’nda uygulanmak istenen “sülfürik asit liç yöntemiyle açık nikel madeni işletmesi” projesine karşı bu kadar örgütlü bir mücadele ortaya çıkmasa, bu güçlü mücadele sonucu İngiliz şirketi geri püskürtülmemiş olsaydı, bu durumda Gördes için “kapalı sistem” söz konusu olmayabilirdi. Çünkü açık sistemin maden şirketleri açısından çok ucuz bir yöntem olduğu biliniyor. Bu anlamda ENCON şirketi tarafından verilen ÇED Raporunda Gördes’teki nikel maden işletmesi için “kapalı sistem” önerilmesi, Turgutlu’daki çevrecilerin verdiği mücadele ve Çaldağı direnişinin çevreci mücadele açısından sağladığı önemli başarı dolayısıyladır.

İlgili haber için tıklayınız: ENK Filipinler’i seçti, Çaldağ 800 bin tanker asitten kurtuldu

Ama söz konusu madencilik projesi için Gördes’te “kapalı sistem” istenmesinin ardında, yukarıdaki bu neden ve sonuca paralel olarak, Gördes’teki çevreci mücadelenin Turgutlu’ya kıyasla daha sıkıntılı başlamasına neden olacak, dolayısıyla henüz net olarak görülemeyen ayrıca bir başka boyutu, bir başka niyeti daha var ki; bu da Gördes’teki uygulamanın daha sinsice bir plan içerdiği şeklinde tanımlanabilir.

CHP Manisa milletvekilleri Hasan Ören ve Tur yıldız Biçer, TURÇEP ve sivil toplum örgütleri ile birlikte madene karşı bir eylemde

Çaldağı, sülfürik asit projesi için pilot bölge oluyor!

AB ve Dünya Bankası gibi kuruluşların Avrupa’nın göbeğinde bir çevresel faciaya göz yummaması nedeniyle Avrupa ve Balkanlarda tamamen umudunu yitiren İngiliz European Nickel (ENK) şirketi, gözünü Türkiye’ye çevirmişti. (Bakınız: Evet kovuldunuz) Dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen proje için Türkiye’yi kendilerine cazip bir yer olarak gösteren nedenler ise; çevre bilinci ve çevreye duyarlılığın zayıf oluşu, bu konularda halkın çok cahil olması, yoksulluğun çok fazla olması ve ülkenin adeta bir yolsuzluklar cenneti haline gelmesiydi.

Projesi için ümitlendiği bu ortamlar dolayısıyla European Nickel şirketi hiçbir ülkede alamadığı izni Türkiye’de sürdürdüğü lobi faaliyetleri ve güçlü diplomatik ilişkiler sonucu elde edebildi. Daha önce deneme çalışmaları yaptığı Arnavutluk, Sırbistan ve daha birçok ülkelerden kovulmuş olan şirket, dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen “sülfürik asit liç usulüyle açık nikel madeni işletmesi” projesi için böylece Çaldağı’nı pilot bölge yaparak, nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin “Amiral Gemisi” ilan etti.

Diplomatik ilişkiler ve baskılarla Türk hükümetinin zayıf yönlerini kullanmış ve istediği ÇED Raporu’nu da zaten kimselerden habersiz alabilmişti. Dolayısıyla devlet (ya da hükümet) gücünü de arkasına alan İngiliz European Nikel şirketinin Çaldağı’ndaki kolu Sardes şirketi, tüm Gediz vadisini yok edecek tehlike potansiyeline sahip bir projeyi uygulayabilmek için her türlü resmi engeli aşmayı başarmıştı. Ama kendilerinin kobay olmasına da izin vermeyen yöre halkının direnişinin gücünü aşamadı. Böylece Turgutlu Çaldağı, bir direnişin de adı oldu

Şimdi de bu kez Gördes ilçesinde bir Türk şirketi tarafından yine sülfürik asit yöntemiyle, ama kapalı sistemle nikel madenciliği yapılması süreci yaşanıyor.

  • Turgutlu’daki şirket bir İngiliz şirketi ve “açık liç usulü” uygulama peşinde. Gördes’teki ise bir Türk şirketi ve “kapalı sistem” uygulayacak. İşin “sinsi bir plan” diye tanımlanabilecek ayrıntısı burada gizli. Yani görünüşte “elin gâvuru” memleketimizi ve insanlarımızı sevmediği için büyük tehlike yansıtan “açık liç usulü” bir proje uygulamak istiyor, ama öz be öz Türk olan bizim kendi Türk şirketimiz ise kendi memleketini ve memleketinin insanlarını pek sevdiğinden “açık usul” yapmıyor, bu yüzden “kapalı sistem” tercih ediyor aldatmacası var ortada.
  • Turgutlu‘da hedefler çok net olduğundan etkili bir şekilde tepkiler oluşturulabildi. İngiliz emperyalizmi ve dolayısıyla uygulamak istediği çevre ve insanlık düşmanı bir proje “açık” bir tehdit olarak duruyor ortada. Biraz da bu nedenle çok güçlü bir tepki oluştu. Ama Gördes’te bir yabancı allerjisi ve anti-emperyalist tepkilerin de oluşması söz konusu değil bu durumda. Vatandaş olaya “bizim kendi memleketimizin firması” şeklinde bakıyor. Yani emperyalizm Çaldağı’nın tepesine tünemiş bir halde Turgutlu’nun burnunun dibindeyken, Gördes için ise ortada “görünmez bir düşman” var. Herşey yerli ve milli görünüyor ve gösterilmeye çalışılıyor vatandaşlar içim. Dolayısıyla çevreci mücadele sıkıntılı başlayabilir, işler daha zor gelişebilir, halkın maden şirketi lehine kandırılabilmesi daha kolay olabilir. Görünen o ki, Gördes’te bu nedenle daha çok işin bilimsel yönü ile yürütülmesi, bilimsel ve hukuksal temellerinin güçlendirilerek örgütlenmesi gereken bir çevresel mücadele söz konusu.

İzdüşüm: Turgutlu ve Gördes bir bütünün parçaları

Sonuçta; bu manzarada önce Çaldağı, sonra da Gördes‘te görünüşte birbirinden farklı gibi olan, ama aslında aynı el tarafından uygulamaya sokulmak istenen proje “Türkiye’nin nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanmak istendiği bir laboratuara dönüştürülmeye çalışıldığı”nı gösteriyor.

Buna “aynı el tarafından uygulamaya sokulmak istenen proje“ şeklinde bir tanım getirmek hiç de yanlış olmaz. Sözgelimi, Turgutlu Çaldağı için ucube ÇED Raporunu veren şirket de, Gördes’teki işletme için ÇED Raporunu veren şirket de aynı şirket: ENCON Danışmanlık Şirketi! Ayrıca öte yandan Gördes’teki maden şirketi, nikel madenciliğinde sülfürik asit liç yönteminin zararsız ve tehlikesiz, dolayısıyla mutlaka denenmesi gereken bilimsel bir yöntem olduğu konusunda halkı ikna edebilmek için, Çaldağı’ndaki Sardes şirketi tarafından Prof. Dr. İsmail Duman, Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır‘ın raporları ve tezlerini çürütmek amacıyla hazırlanıp yayınlanan raporlardan ilgili bölümleri Gördes’te halka dağıtıyor. Yani Sardes şirketi ile sülfürik asit projesi için direk bir bağlantı ve işbirliği içindeler.

Turgutlu’da madeni yeni devralan VTG Madencilik şirketinin 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde orman katliamn yapmasını protesto eylemi.

Dolayısıyla Turgutlu ve Gördes’in konumların birbiriyle kesiştiği veya buluştuğu noktada, çevreci mücadelenin izdüşümü şu gerçeği gösteriyor: Türkiye, nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanabildiği bir laboratuar haline dönüştürülmeye çalışılmakta, aynı el tarafından “hangisi tutarsa” diye biri kapalı, diğeri açık 2 seçenek sunularak kandırılmaya çalışılan halkımız, böyle bir proje için kobay yapılmak istenmektedir. Bu nedenle “Türkiye’nin, nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanabildiği bir laboratuar haline dönüştürülmeye çalışıldığı” şeklindeki gözlemin doğru bir saptama olduğu düşünüldüğünde, bu manzarada Turgutlu Çaldağı ve Gördes‘i nikel madenciliğinde sülfürik asit projesine karşı verilmekte olan çevreci mücadele açısından “bir bütünün parçaları” olarak görme zorunluluğu var. Çünkü her iki yerdeki mücadelenin başarısı veya başarısızlığı bir diğerini o yönde etkileyebilecek bir sonuç yaratacak özellikler de taşıyor.

Bu ortam, yani siyanürden daha tehlikeli bir kimyasal madde olan sülfürik asit ile uygulanmaya çalışılan çevre ve insanlık düşmanı bu projeye karşı Türkiye’de verilmekte olan mücadele, AP’nin yasakladığı ama maden lobilerinin etkileri yüzünden AB ülkelerince hükümetler nezdinde hala bir türlü hayata geçirilemeyen “siyanürün madencilik sektöründe yasaklanması” kararının halen var olduğu bir süreçte, “sülfürik asitin de madencilik sektöründe yasaklanmasının sağlanması” anlamında omuzlarımıza dünya yüzünde insanlık adına tarihi ve onurlu bir görev de yüklemiyor mu?

Bu yazıda boyunca dikkat çekmeye çalıştığım bazı konuları bir kez daha vurgulamakta yarar var:

1- Türkiye’nin nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanabilir olduğu bir laboratuar haline getirilmek istendiği…
2- Halkımızın böyle bir kimyasal laboratuarda gönüllü kobaylık yapması için de biri “açık”, diğeri “kapalı” iki seçenek sunularak (aslında kırk katır mı. kırk satır mı misali seçeneksiz bırakılarak) kandırılmak istendiği…
3- Bu nedenle aynı şirket tarafından (Encon Danışmanlık şirketi) verilen ÇED raporlarında Çaldağı için “açık”, Gördes için de “kapalı” iki farklı sistem önerildiği…
4- Buna bağlı olarak da “sülfürik asit projesine karşı verilen çevreci mücadelenin izdüşümü” açısından, Turgutlu ve Gördes’in bir bütünün parçaları durumunda görülebileceği…
5- Çaldağı’ndaki maden şirketinin şimdi de şirketi Türkleştirme taktiğine başvurarak, Çaldağı direnişini çözmeye veya “direnişteki zayıf halkalar”ı koparmaya çalışacağı…

Gediz Nehri ve Gediz Vadisi

Elbette ki bizim tavrımız net. Bizler neyle ve nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz.

Ama yine de bir kez daha bir ayrıntıyı net olarak ortaya koymakta yarar olabilir.
Birileri tarafından önümüze konulan “açık mı, kapalı mı?” türündeki bu iki seçenekten birini tercih etmek gibi bir tutumumuz olamaz ve yok da zaten. Bizim tercihimiz, dünyanın 7 cennet tarım harikasından biri olan Gediz Vadisidir.

Bu nedenle biz ne diyor, ne istiyoruz bir kez daha somutlamak gerekirse:

– Ne açık, ne de kapalı hiç birini seçmiyor, dünyanın en harika tarım cennetlerinden biri olan Gediz Vadisi’nin sülfürik asitle yıkanarak yok edilmesini istemiyoruz.
– Tüm ormanlarımızı. tarım alanlarımızı ve sit alanlarımız madencilik için talan edilmeye, yeraltı zenginliklerimizi de yabancılar ve yandaşlar için yağmalanmaya açan, ülkemizde vahşi madenciliğin önünü açan bu madencilik yasasının değişmesini istiyoruz.
– Çevreye ve insana saygılı, çevre ve insan sağlığını, tarihi zenginliğimizi koruyan, ileri teknolojinin bu amaçla uygulanacağı bir madencilik anlayışının oluşmasını istiyoruz.
– Böyle bir madencilik yasası çıkıncaya kadar da, verimli tarım topraklarımızın yine tarım amaçlı korunmasını, dünyanın en zengin tarihi-arkeolojik zenginliğine sahip olan ülkemizde tarihsel kalıntıların yer aldığı bölgelerin yeniden sit alanı kapsamına alınarak korunmasını, ormanlarımız ve sit alanların yeniden madencilik yapılmasına yasak alanlar olarak ilan edilmesini istiyoruz.

Gediz Vadisi cinayetinin ne açık ne de kapalı şekilde yapılmasının bir anlamı yok! Açıkça da yapılsa, kapalı da yapılsa, cinayet cinayettir. Birinci sınıf tarım arazisi olan, dünyanın en cennet vadilerinden Gediz Vadisi’nin asitle yıkanarak yok edilmesini istemiyoruz...

Asıl ikilem: cüzdan mı, vicdan mı?

Kısacası, birilerinin bizim önümüze getirip de koyduğu “açık mı-kapalı mı?” şeklindeki bu iki seçenekten birini bizler seçmek zorunda değiliz. Bizim seçimimiz, dünyanın 1. sınıf 7 tarım harikasından biri olan Gediz Vadisi olmalıdır…

Veya… Gediz vadisi bize bir başka ikilem sunuyor ve kendi geleceğinin ne olacağını anlatmak için bizlere şöyle diyor: “Benim yaşamam sizlerin doğru seçim yapmanıza bağlı. Sizin için yaşamda hangi değerin daha önemli olduğuna karar vermelisiniz. Daha büyük cüzdan mı, daha büyük vicdan mı?”

Ben kendi adıma, kendi değer yargılarım, inancım ve dünya görüşüm doğrultusunda seçimimi şöyle yapmıştım: Ben, daha büyük cüzdan değil, daha büyük vicdan taşıyan biri olarak yoluma devam edeceğim!

Tıklayınız: Asıl cevher ve hazine Gediz Vadisi’dir


Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği görevini sürdürmektedir. Ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top