Buradasınız
Ana Sayfa > Caner Gökbayrak > Sulama göletleri: Gelecekte su savaşlarına zemin hazırlanıyor! | Caner Gökbayrak

Sulama göletleri: Gelecekte su savaşlarına zemin hazırlanıyor! | Caner Gökbayrak

Dereler kamusal alanlardır. Dereden akan su herkesin malı sayılır, satılamaz. Ancak derelerden akan su, devlet eliyle inşa edilen bir gölette topladığında, bu göletin özelleştirilerek gelirin sermayeye devrinde yasal bir engel yoktur. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından 2018 yılı Ocak ayında yapılan açıklamaya göre, DSİ son 15 yılda Bursa’da 18 baraj ve 15 gölet yapımını tamamladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gölet yapımları için taş ocaklarına verilen “ÇED Gerekli Değildir” izinleri ÇED duyuruları sayfalarından eksik olmuyor.

EKONOMİK YIKIM BOYUTU

DSİ’nin sulama göleti ve baraj inşaatları son yıllarda çığ gibi arttı. Bu inşaatlar, sulanacak araziler için iyi bir uygulama olarak görülebilir. Ancak inşa edilen sulama göletleri ve barajlar, gelecekte yöresel su çatışmalarını ve toplumsal gerginliği gündeme getirebilir. Yüzyıllardır dereden akan suyla tarlasını bedavaya sulayan köylü, gölet inşa edildikten sonra oldukça yüksek miktarda ödeme yaparak tarlasını sular duruma getiriliyor.

Elinde ne varsa her şeyi özelleştirme düşüncesinde olan hükümetler, günümüzde bazı örnekleri görüldüğü üzere yakın bir gelecekte sulama göletlerinin tamamını özelleştirmeye başladığında tehlike çanları çalmaya başlayacak. Köylü ile sermayedar yaşamın en değerli varlığı için karşı karşıya gelecek.

Küresel ısınmanın etkisiyle gelecekte yaşanması olası kuraklıklarda, özelleştirmelerle sulama göletlerine sahip olan kapitalistler, birer su ağasına dönüşecek. Suyu istediği fiyattan satabilecek. Bu da yakın bir gelecekte kırsalda yaşanacak olası su savaşlarının habercisi durumunda.

Bu arada hemen şunu da söyleyelim. Hidro Elektik Santral (HES) inşa eden şirketlere kanun ve yönetmelik değişiklikleriyle silahlı özel muhafız bulundurma yetkisi verildi. Bu yetkinin verilmesinden sonra HES şirketi özel silahlı korumalarıyla köylüler arasında çok sayıda çatışma çıktı. Bu çatışmaların yakın bir gelecekte sulama göletlerine sahip olan sermayedarla köylülerin arasında yaşanmayacağına kim garanti edebilir?

Yüksek sulama suyu faturasıyla karşılaşan köylü ya sulamaktan vaz geçecek, tarlasını satıp kente taşınacak ya da aşırı pahalı su maliyetini ürettiği gıdanın fiyatına yansıtacak. Bu da bizim pazardan alacağımız yiyeceğin çok daha pahalı olacağı ve karın doyurmak için bütçemizden daha büyük oranda para ayırmak zorunda kalacağımız anlamına geliyor.

EKOLOJİK YIKIM BOYUTU

Sulama Göletleri, gelecekte halkın ekonomisinde yaratacağı çöküntüyle birlikte göletin inşa edildiği alanda yarattığı ekolojik yıkım boyutu da söz konusu. Sulama göleti inşa edilecek alan çoğunlukla orman ve yoğun ağaç ve doğal bitki örtüsünün bulunduğu alanlar oluyor. Öncelikle gölet içinde kalacak onbinlerce ağaç kesilerek zemin bitki örtüsünden temizleniyor. Göletin gövdesini oluşturmak için yakın çevrede bir taş ocağı açılıyor. Bu taş ocağı tahmin edeceğiniz gibi çoğunlukla orman alanı üzerinde oluyor. Büyük miktarda orman alanı taş ocağı için yok ediliyor.

Bir derenin suyu çoğunlukla göleti doldurmaya yeterli olmadığı için çevredeki vadilerden akan dereleri gölete taşımak için kilometrelerce uzunlukta kanallar döşeniyor. Kanalların geçtiği yerlerde bulunan büyük miktarda tarım ya da orman alanı yok ediliyor. Bu kanallar kapalı borular ya da çevresi çitle kapatılmış açık kanallar şeklinde olabiliyor. Tüm bu yıkıcı işlemler yapılmadan önce susuz bırakılan coğrafyada yaşayan hayvanlar ve kurutulan derenin suyu ile tarlasını sulayan köylünün ne olacağı hiç düşünülmüyor.

DSİ bu hızla gölet yapımını sürdürürse Türkiye’de yakın bir gelecekte akan dere kalmayacak. Derelerin suları ya göletlere ya da kanallara hapsedilmiş olacak. Oysa doğanın her yerinde görmeye alışık olduğumuz küçük dereler, bedenimizin kılcal damarları gibidir. Çevresindeki doğaya bu dereler can verir. Dereler akmazsa doğada yaşam olanağı kalmayacak.

Doğa yok olduğunda biz insanlar da varlığımızı sürdüremez duruma geleceğiz. İşte bu olmadan bir an önce doğal yaşama saygılı ve doğayla uyumlu bir yaşamı seçmek zorundayız.

Caner Gökbayrak
15 Ağustos 1966 yılında Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi KMYO Bilgisayar Teknolojisi ve Programcılığı bölümünden mezun oldu. Çeşitli fabrikalarda Bilgi İşlem Sorumlusu olarak çalıştı. Bursa’da Evrensel Kültür Merkezi Sanat Kurulu’nda görev aldı. 2005 yılında kurucu üyesi olduğu DOĞADER'in 2017’den beri Başkanlığını sürdürmektedir. Ekoloji Birliği’nin kuruluşunda da etkin görev aldı, ilk dönem Ekoloji Birliği Eş Dönem Sözcülüğü görevinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top