Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > Son 50 Yılda Canlı Türlerinin Popülasyonları Yüzde 68 Azaldı

Son 50 Yılda Canlı Türlerinin Popülasyonları Yüzde 68 Azaldı

Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın son yayınladığı geniş kapsamlı rapora göre, vahşi yaşam popülasyonunun üçte ikisinden fazlası 50 yılda insan kaynaklı doğa tahribatı yüzünden yok oldu. Türkiye’de ise de doğal alanlarımızı ve tür popülasyonlarımızı hızla kaybediyoruz. Anadolu’daki pek çok göl son 20 yıl içinde kurudu. Son 30 yıl içinde İstanbul’un ormanları çeşitli nedenlerle %17,5 azaldı.

Uluslararası bir doğa koruma kuruluşu olan Dünya Doğayı Koruma Vakfı‘nın (WWF) son yayınladığı geniş kapsamlı rapora göre, vahşi yaşam popülasyonunun üçte ikisinden fazlası 50 yıldan daha kısa bir sürede insan kaynaklı doğa tahribatı yüzünden yok oldu.

Rapor, bu feci yıkımda herhangi bir yavaşlama göstergesi olmadığını ve insanların doğayı daha önce görülmemiş derecede yok ettiği konusunda uyarıyor. Kuruluşun raporunda “felaket derecesindeki” bu düşüşün hiçbir yavaşlama belirtisi göstermediği gibi, doğanın insan eliyle tahribatının görülmedik bir seviyeye çıktığı vurgulandı.

WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL) iki yılda bir hazırladığı Yaşayan Gezegen serisinin 2020 Yaşayan Gezegen Raporu çıktı. Rapora göre, COVID-19 gibi hayvan kaynaklı hastalıkların ortaya çıkışında da etkili olan çevre sorunları, yarım asırdan daha kısa bir sürede, dünya genelinde memeli, kuş, çift yaşamlı, sürüngen ve balık popülasyonlarının ortalama üçte iki azalmasına yol açtı.

Londra Zooloji Derneği tarafından sunulan Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE), dünyamızın salgınlara karşı kırılganlığını artıran doğa tahribatı ve yaban hayvanlarının yasadışı veya kontrolsüz ticareti gibi etkenlerin, aynı zamanda 1970 ve 2016 yılları arasında omurgalı türlerin küresel popülasyonlarındaki ortalama % 68’lik düşüşün arkasındaki başlıca nedenler olduğunu gösteriyor.

Raporda, dünya genelindeki farklı vahşi yaşam alanlarını ve türlerini araştıran bilim insanlarının incelemeleri yer aldı. Bilim insanları, 1970’ten bu yana memeli, kuş, balık, amfibi ve sürüngen popülasyonunda ortalama yüzde 68 düşüş olduğuna dikkat çekti.

WWF CEO’su Tanya Steele, ormanların yakılmaya, denizlerde aşırı balık avcılığı yapılmaya ve vahşi tabiat alanlarını yok etmeye devam ettiğimiz sürece yaban hayatının ‘serbest düşüş’e devam edeceğini söyledi.

Türkiye’de de Doğal Alanları ve Tür Popülasyonlarını Hızla Kaybediyoruz

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de doğal alanlarımızı ve tür popülasyonlarımızı hızla kaybediyoruz. Örneğin, Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Seyfe, Tersakan ve Eşmekaya gölleri olmak üzere Anadolu’daki pek çok göl son 20 yıl içinde kurudu. Acil önlem almadığımız takdirde Tuz Gölü, Beyşehir, Eğirdir, Akşehir, Burdur, Eber, Kulu Gölü ve diğerlerini de kaybedebiliriz. Büyük Menderes, Gediz, Ergene gibi önemli akarsularımız da her geçen gün biraz daha kirlenerek doğal yaşam için elverişsiz hale geliyor. Son 30 yıl içinde İstanbul’un ormanları çeşitli nedenlerle %17,5 azaldı. Son günlerde ülke genelinde sıklaşan orman yangınları yalnızca ağaçları değil burada yaşayan canlı popülasyonlarını da olumsuz etkiliyor. Biyoçeşitlilik açısından çok zengin bozkır ekosistemlerimiz aşırı otlatma ve erozyon riskiyle karşı karşıya.

Seyfe Gölü – Kuş Cenneti

Karalardaki Düşüşün Ana Nedeni: Doğal Alanların Dönüştürülmesi

Yaban hayatı popülasyonlarının bolluğundaki eğilimleri takip eden Yaşayan Gezegen Endeksi’nden hareketle hazırlanan 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nda doğal hayatın durumu dünyanın dört bir yanından 125’ten fazla uzmanın katkılarıyla değerlendirildi. Rapor, dünya genelinde karasal türlerin popülasyonlarındaki keskin düşüşün ana sebebinin, doğal yaşam alanlarının,  tarım alanlarına dönüştürülerek yok olması ve bozulması (ormansızlaşma, sulak alan kaybı gibi) olduğunu gösteriyor.

Tatlı Su Habitatlarındaki Yaban Hayatı Popülasyonlarında %84’lük Düşüş

1970 – 2016 yılları arasında 4.000’den fazla omurgalı türünün 21.000’e yakın popülasyonunu izleyen YGE, tatlı su habitatlarında bulunan yaban hayatı popülasyonlarının % 84’lük bir düşüş yaşadığını gösteriyor. Yılda % 4’e karşılık gelen bu oran, bir habitat türünün ortalama popülasyonunda görülen en keskin düşüş. Örneğin, Çin’in Yangtze Nehri’nde yumurtlama dönemindeki mersin balığı popülasyonu, akarsu üzerine inşa edilen baraj nedeniyle 1982 ve 2015 yılları arasında % 97 oranında azalmış durumda.

“Gidişatı Tersine Çevirmek İçin Benzersiz Bir Ortak Hareket Başlatmalıyız”

WWF Küresel Direktörü Marco Lambertini raporun, insanlığın neden olduğu doğa yıkımının sadece yaban hayatı popülasyonları üzerinde değil, aynı zamanda kendi sağlığımız ve hayatımızın tüm yönleri üzerinde de felakete varan etkilere yol açtığını açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Lambertini sözlerine şu şekilde devam etti: “Kanıtları görmezden gelemeyiz; yaban hayatı popülasyonlarındaki bu ciddi düşüş, doğadaki düzenin bozulduğuna ve doğal sistemlerin çökmesiyle birlikte dünyamız için alarm zillerinin çaldığına dair önemli bir kanıt. Yaban hayatının her noktasındaki azalma -denizlerimiz ve nehirlerimizdeki balıklardan tarımsal üretimimizde önemli bir role sahip arılara kadar- beslenmemizi, gıda güvenliğimizi ve milyarlarca insanın geçim kaynaklarını doğrudan etkilemekte.”

Lambertini bu bağlantıdan hareketle biyolojik çeşitlilikteki azalma eğilimini tersine çevirmenin aciliyetine de dikkat çekti: “Küresel bir salgının ortasında olduğumuzu bilerek, 10 yıl içinde biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatı kayıplarını durdurmak ve gidişatı tersine çevirmek için eşi görülmemiş ortak bir hareket başlatmamız gerekiyor. Zamanımız daralıyor. Geleceğimizi, sağlığımızı ve kaynaklarımızı koruma altına almak, her dakika daha büyük önem kazanıyor.”

“Covid-19 katıksız bir uyarı olarak yorumlanıp algılanmalı”

Londra Zooloji Derneği Doğa Koruma Direktörü Andew Terry, Yaşayan Gezegen Endeksi’nin küresel biyoçeşitliliği ölçen en kapsamlı araçlardan biri olduğunu belirterek “Son 50 yılda ortalama %68’lik bir düşüş felaket demek ve insan faaliyetlerinin doğal dünyaya verdiği zararın açık bir kanıtı. Eğer bu şekilde devam edersek popülasyonlar azalmaya devam edecek, doğal hayat yok olmaya sürüklenecek ve hepimizin bağlı olduğu ekosistemlerin bütünlüğü tehlikeye girecek. Öte yandan, koruma çalışmalarının işe yaradığını ve türlerin yok olmanın eşiğinden geri döndürülebileceğini de biliyoruz. Kararlılık, yatırım ve uzmanlık ile bu gidişat tersine çevrilebilir” dedi.

“Biyolojik Çeşitlilikteki Düşüş Eğilimini Tersine Çevirmek İçin Bütünsel Bir Strateji”

2020 Yaşayan Gezegen Raporu, dünyadaki doğal alan kaybını önlemek için gerekli çaba gösterilmediği takdirde küresel biyolojik çeşitliliğin azalmaya devam edeceğini gösteren öncü bir modelleme de içeriyor. WWF ile 40’tan fazla STK ve akademik kurumun ortaklaşa yazdığı modelleme Nature’da yayınlanan “Biyolojik Çeşitlilikteki Düşüş Eğilimini Tersine Çevirmek için Bütünsel Bir Strateji Gereklidir” başlıklı makaleye dayanıyor. Modelleme, insan kaynaklı doğa kaybını durdurmanın ve biyoçeşitlilikteki düşüş eğilimi tersine çevirmenin ancak daha cesur ve daha iddialı koruma çabaları benimsenirse ve gıda üretim ve tüketimimizde köklü değişiklikler yapılırsa mümkün olacağını gösteriyor. Modelleme,  önlemlerin tek tek değil birlikte uygulanmasıyla, doğal habitatlar üzerindeki baskıların daha hızlı bir şekilde hafifletilebileceğini gösteriyor.

BM Genel Kurulu Öncesinde Dünya Liderlerine Çağrı

2020 Yaşayan Gezegen Raporu, 15-30 Eylül 2020 tarihlerinde Türkiye’nin başkanlığında dünya liderlerinin katılımıyla düzenlenecek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 75. Oturumu öncesinde yayımlandı. Oturum kapsamında dünya liderlerinin, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Paris Anlaşması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) başlıklarında kaydedilen ilerlemeyi gözden geçirmesi beklenen Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi de düzenlenecek. WWF 2020 sonrasına yönelik eylem planlarının görüşüleceği bu zirvede Doğa ve İnsan için Yeni Bir Başlangıçyapmaları için dünya liderlerine çağrıda bulunuyor.

WWF-Türkiye: “Ülkemizde Korunan Alanların Oranı %30’a Ulaşmalı”

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar “doğanın bugünkü ve gelecek kuşakların ihtiyaç duyduğu kaynakları karşılayabilmesi için onarılması yönünde umutlanacaksak, Yaşayan Gezegen Raporu dünya liderleri için eşsiz kanıtlar sunuyor” dedi. Bayar ayrıca şu uyarılarda bulundu: “Doğaya yapılacak en kârlı yatırım, eldeki biyolojik çeşitliliğin, nadir ve tehdit altındaki türlerin, canlı popülasyonlarının ve doğal alanların koruma altına alınmasını sağlamak. Ülkemizde halen % 8,7 seviyesindeki korunan alanlarımızın 2030 küresel hedefi olan % 30 seviyesine çıkarılması için 2020 yılı sona ermeden gerekli adımları atmalıyız. Ancak biyolojik çeşitlilikteki düşüş eğilimini tersine çevirmek için doğa koruma çalışmaları yetmez: Bunun yanı sıra başka alanlarda da atılması gereken adımlar var. Tarım, hayvancılık, sanayi, enerji, ormancılık, madencilik, turizm, şehircilik dahil bütün sektörleri çevresel açıdan daha sürdürülebilir hale getirmek, ve bu sektörlerin faaliyetlerinden kaynaklanan biyoçeşitlilik kayıplarını en aza indirmek için acilen harekete geçmemiz gerekiyor”. Uğur Bayar, Yaşayan Gezegen Raporu’nun doğanın, yaban hayatı, bitki ve böcek popülasyonları ve insanlar ile birlikte var olmasını sağlayacak “Yeni bir başlangıç” yapılmasının anahtarı olabileceğini belirterek “Yeni bir başlangıca her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” dedi.

WWF Türkiye’nin Yaşayan Gezegen raporu için tıklayınız

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top