Buradasınız
Ana Sayfa > Ekoloji > Balya izlenimleri ve 100 yıldır bitmeyen otun hikâyesi | Metin Sert

Balya izlenimleri ve 100 yıldır bitmeyen otun hikâyesi | Metin Sert

Doğada yaratılan ekolojik bir yıkım varsa eğer, insanca yaşam hakkı da tehdit altına girer!

Balıkesir-Balya-Kadıköy Kurşun madeni 1939’da kapatıldı. Balya, kimyasal madencilik yapılan ilk bölgelerden biri. Topraktaki düşük kurşun miktarını elde etmek için kimyasal solüsyonlar kullanıldı. Bugün madende halen 4 milyon tonluk işlenmiş atık var. Üstelik bölge Manyas Gölü’ne de çok yakın.

BALYA 100 YILDIR NEDEN AĞLIYOR?

Belediye Başkanı Dündar Cengiz: “Gençlerimiz Balya’yı terk ediyor, genç nüfus neredeyse kalmadı…”

12 Nisan 2012 tarihindeki inceleme ziyaretimiz sırasında, Balıkesir’in Balya ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Dündar Cengiz şöyle diyordu: “Nüfusu giderek azalan ilçemiz adeta terk edilmiş bir hayalet bölge gibi. Çünkü ilçede gençlik kalmadı. Genci olmayan bir yerin ne sesi, ne de geleceği yok gibidir. İlçede tarım bitmiş. Sanayi zaten yok. Geride geçim kaynağı olarak bir tek hayvancılık bırakılmış. Hangi genç geleceğini hayvancılık yapmaya göre belirlemek ister? Devletten Balya’da sosyal hayatı yeniden canlandırmak için ekonomik yardım bekliyoruz. Ama devlet de ilgisiz davranarak madencilerden sonra adeta Balya’ya bir başka dram daha yaşatıyor.”

“KENDİ TOPRAĞIMIZIN BALINI ALIP DA GİTTİLER, BİZE SADECE BİR AH VE BİR DE VAH BIRAKTILAR”

Kadıköy köy kahvehanesinde Hayati Görücü ile (En sağda)

Balya’daki maden işletmesinin verdiği zararın en çok etkisini gören Kadıköy köyünden 85 yaşındaki Hayati Görücü adeta kentin tarihi gibi yaşıyor. Yaşadıkları felaketi anlatırken, bu olayı “Madenciler 100 sene önce toprağımızın balını aldılar, bize de sadece ah ile vah bıraktılar. Gördüğünüz gibi maden bölgesinde 100 senedir bir tek ot bile bitmiyor” diye tanımlıyor.

“21. YÜZYILDAYIZ, AMA HÂLÂ İLKEL MADENCİLİK YAPILIYOR”

“Devir o zamanlar Osmanlının son günleriydi ve yapılan da ilkel yöntemlerle sürdürülen bir madencilikti. Görkemli bir maden işletmesi binası yaptılar. Göz kamaştırıp kendilerini çok zengin gösterdiler. Ama yapacakları madencilik için hiç bir yatırım yapmadan en ilkel yolları kullandılar. Şimdi devir 21. yüzyıl. Ama görülen o ki, ilkel madencilik memleketimize yeniden gelmiş. Çok yazık!” şeklinde konuşan Görücü, şöyle devam ediyor:

“Osmanlının son döneminde halk hem cahil, hem de yoksul tabii. Maden işletmesini kiralayan Fransızlar Almanlarla da ortaklık yapıp parayla, bazı küçük yatırımlarla halkın gözünü boyayıp kandırdı. Gözlerini boyayamadıklarını rüşvetle kazandılar.

Buralarda hep tarım ve hayvancılık yapılırdı. Sonra kuzular ana karnında hep sakat doğmaya başladı. Ama büyük hayvan çiftliği sahiplerine çok büyük rüşvetler verdiler, geri kalanı da razı olmak zorunda bıraktılar. Cumhuriyetten sonra madeni terk edip gittiler. Atık çöplüğü haline getirdikleri maden sahası içindeki bölgeleri bile temizlemeden çekip gittiler. Öyle ya onlar alacaklarını almışlar zaten, gerisi umurlarında mı? Burası tarım ve hayvancılık bölgesi. Ama kendilerinin maden çöplüğü haline çevirdiler. Kısacası; giderlerken bizim toprağımızın balını yanlarında götürdüler, bize de işte böyle kocaman bir maden çöplüğü ile kocaman bir de ah ile vah bıraktılar…”

GELECEĞİ YOK EDİLEN KENTİ GENÇLER TERK EDİYOR

Emekli Belediye Yazı İşleri Müdürü Gıyasettin Ünal’ın anlattıkları da çok çarpıcı. “Kadıköy’de ve Balya’da genç nüfus yok neredeyse. Bu madencilik sonunda kentin geleceği adeta yok edilince gençlik de ilçeyi terk etti sanki. Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Şu anda 66 yaşındayım ve köyümün en genci benim” diye dert yanıyordu Gıyasettin Ünal. Köyünün en genci olmak onun için bir sevinç kaynağı değil elbette, bir dertti. Bu durum korkunç bir kara mizahtı çünkü.

Gıyasettin Ünal, uzun yıllar Belediyede Yazı İşleri Müdürlüğü yaptığı için adeta kentin bir hafızası gibi. “Yağmur yağdığı zaman maden çöplüğü haline getirilip terk edilen bu maden işletmesinin etkisi altında kalan yerlerdeki atıklarla bütünleşmiş toprak 20-30 cm kadar kabarıyor. İçinde barındırdığı zehirli kimyasal maddeler yüzünden. Sonra da yağmur suları ile beraber bu derelere akıp karışıyor ve suyu zehirliyor. Derenin içinde ve civarında ne kadar canlı varsa hepsi de ölüyor tabii. Bu dereler de Manyas Gölü’ne akıyor. Bu bölgede nasıl tarım yapılsın?”

“TOPRAK DA BİR CANLI, BİZ BUNU ACI BİR ŞEKİLDE ÖĞRENDİK”

Ünal, şöyle bitiriyor sözlerini: “Bir felaket resmi çizmiyoruz burada. Gerçekleri anlatıyoruz ve siz de gözlerinizle gördünüz zaten. Ama madenin ilk işletilmeye başlandığı yıllarda kentimiz adeta bir nüfus patlaması yaşamış, civarın en kalabalık ilçesi olmuş, çevre ilçelerden ve köylerden pek çok insan “madenin fabrikalarında çalışacağız” diye gelip yerleşmişler. Hatta Ege bölgesinin en büyük ve en kapasiteli hastanesinin o dönemde Balya’da olduğu anlatılır.

Madenciler sırf halkı kandırabilmek ve razı edebilmek uğruna uzun süre ihtiyaçlarının bile çok üstünde insanı işçi diye alıp çalıştırmışlar. Hatta çalışmadıkları halde pek çok kişiye bu yüzden maaş bile ödemişler. Ama 1939 yılında bizim tüm zenginliğimizi onlar alıp götürdükten sonra kentimiz şimdi ne halde? Gençlerimiz bile ilçeyi terk ediyorlar. Toprağın yarattığı zenginlik böyle ilkelce çekilip alınınca, o bölgenin ve toprağın da hayat damarı çekilip alınmış oluyor demek ki. Çünkü toprak da bir canlı. Biz acı bir şekilde bunu öğrendik işte…”

TARIM BÖLGESİ ‘MADEN ÇÖPLÜĞÜ’ GİBİ TERK EDİLMİŞ

Kurşun madenciliği yapılan bölgede 100 yıldır tek bir ot bile bitmiyor!

Balya’da bulunan kurşun madenlerinin işletilmesi Osmanlı dönemin son yıllarında başlayıp devam etmiş ve 1939 yılında bu işletme için bölgeyi kiralayan Fransızlar ve Alman ortakları tarafından terk edilmiş. Maden işletmecileri arasında bir ara Hollandalılar da görülmüş. Üstelik Manyas Gölü’ne de çok yakın olan Balya’da “madencilik” diye yapılan iş ise “açık havada kimyasal maddelerin solüsyon olarak kullanılması” şeklinde yürütülen ve ilkel yöntemlerle yürütülen bir madencilik. Dolayısıyla Balya ilçesi bugün bunun acısını çekiyor ve bu dram Balya’da 100 yıldan beri sürüyor.

BİR ZAMANLAR NÜFUS PATLAMASI YAŞANAN BİR YERDİ, ŞİMDİ İSE GENÇLER TERK EDİYOR!

Ancak o zamanlar ülkede ve kette yaşayanlardan hiç kimse yapılan şeyin ne olduğunun farkında değil. Bunun nedeni ise vatandaşların kandırılması. Pek çok kişiye iş vaadi ve kente yapılan bir iki küçük yatırım halkın gözünü boyamaya yetmiş. Bir ara Balya’da bu yüzden müthiş bir nüfus patlaması yaşanmış, bölgenin en kalabalık yerleşim yeri haline gelmiş. Osmanlı döneminde bir “kadılık” olan Balya, bu nüfus artışı ve maden fabrikaları nedeniyle bir ara “küçük İstanbul” diye anılmaya bile başlanmış.

Ama 1939 yılında işi bitip de çekip giden maden işletmesinin geride bıraktığı bugünkü Balya ise ağlıyor! Maden işletmesinin açılması ile o zamanlar nüfus patlaması yaşayan Balya’yı şimdi kentin geleceği karartılmış olduğu için gençler bile terk ediyor. İlçede tarım yapılamıyor. Tarımın olmadığı bir bölgede sanayi de yatırım olmadığından gelişemiyor. Geriye bir tek tarihten beri sürdürülen hayvancılık kalıyor. Gençlerin neredeyse yaşamadığı Balya’nın şimdiki genel nüfusu 15 bin civarında. Sadece bir tek çok programlı lise ve 2 tane de ilkokulu var.

Yukarıdaki bu fotoğrafta gösterdiğimiz kitlenin normal olarak bir toprak parçası olması gerekiyor aslında. Bu kitle, bir zamanlar yeşil bir tarım arazisi olan, ama sonradan maden işletmesi civarında bir maden çöplüğüne dönüştürülerek terk edilen atık sahasından alınan bir parça toprak sadece. Ama toprak özelliğini kaybetmiş! Taş bile değil! Ancak demirden bile daha ağır! Bugün bölgede halen 4 milyon tonluk işlenmiş atık var. Maden şirketinin çöplük gibi bıraktığı tarım arazisi 100 yıldır böyle işte…

Balya’da yapılan madencilik uygulaması, “kimyasal solüsyonlarla yapılan açık maden işletmeciliği”. Balya’da o zamanlar kireç solüsyonu ve siyanür kullanılarak madencilik yapılmış! Şimdi bölge bu halde ve bu alanda 100 yıldır bir tek ot bile bitmiyor!

İlk yazı tarihi: 12 Nisan 2012 Güncelleme: 14 Ağustos 2019

Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği görevini sürdürmektedir. Ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Balya izlenimleri ve 100 yıldır bitmeyen otun hikâyesi | Metin Sert” üzerine 2 yorum

  1. Bazı yanlişlar olmakla beraber faydalı bir çalışma. Işletme açık değil dik kutlarla inilen yeraltı işletme şeklidir. Resimde görülen atık değil toprağa sıkışmış gümüş ve kurşun madenidir. Yer altından böyle çıkar, toprak kanallarda SİYANÜRLE topraktan ayrılır. Kalan karışım büyük filitrasyon denilen ocaklarda eritilerek maden karışımı gümüş, kurşun çinko ve diğerleri ayrıştırılır. Atıklar daha çok yüz yıllar siyanürün zehirli etkisinden kurtulmaz.

H. Fehmi Ovalı için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Top