Buradasınız
Ana Sayfa > Bileşen Etkinlikleri > Propagandadan Hakikate Madencilik: Ekolojistler madenciliği konuştu

Propagandadan Hakikate Madencilik: Ekolojistler madenciliği konuştu

Türkiye’den 77 ayrı ekoloji ve meslek örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu İklim Adaleti Koalisyonu tarafından düzenlenen Propagandadan Hakikate Madencilik Sempozyumuİstanbul Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde 16 Mart Cumartesi günü ekolojistleri bir araya getirdi.

Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından gelen uzmanların ve ekoloji-iklim aktivistlerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte; madenciliğin ekonomisi, insan sağlığına ve çevreye zararları ile dünyada madenciliğe karşı süren ekoloji hareketleri gibi konular ele alındı.

Sömürge madenciliği ve madencilik ekonomisi

İklim Adaleti Koalisyonu’nun organize ettiği sempozyumun “Madenciliğin Ekonomisi” başlıklı ilk oturumunda Maden Mühendisi Mehmet Torun, sömürge madenciliğinin ne olduğunu ve madencilik faaliyetlerinin ekonomik olarak nasıl düzenlendiğini anlattı. “Sömürge madenciliğine sadece yabancı ülkelerin bizi sömürmesi olarak bakılmaması gerekir” diyen Torun, Anadolu topraklarının yerli ve yabancı sermayeli maden şirketleri arasında paylaştırıldığına dikkat çekti.

‘Çok kollu canavarı tanımamız gerekiyor’

Aynı oturumda konuşan Gazeteci İbrahim Gündüz, yine sömürge madenciliğinden söz ederken Fatsa örneğine üzerine konuştu. Ordu’nun yüzde 74’ünün maden bölgesi olarak belirlendiğini hatırlatan Gündüz, “Türkiye’nin birçok yerinde bu sorun sabit” dedi.

Gazeteci Bahadır Özgür ise, Erzincan İliç’teki Çöpler altın madeninin ekonomik yapısını “sömürge madenciliğinin arkasında yatan çok kollu canavarı tanımamız gerekiyor” diyerek açıkladı.

“Madenler ve Madencilik” başlıklı ikinci oturumda Prof. Dr. Ş. Can Genç, madenciliğin ne olduğuna dair detaylı açıklamalar yaptı ve madenlerin nasıl oluştuğunu anlattı.

İktisatçı Duygu Kural“Çevre Mücadelesi Olarak Kömür Maden Ocakları: Türkiye’nin orta-uzun vadeli planları” başlıklı sunumunda madenciliğin tarihsel gelişiminden başlayıp günümüzdeki örneklere kadar uzanan geniş bir yelpazede madencilikte yaşanan sorunları ele aldı. Türkiye’de son yıllarda daha saldırgan bir kömür politikası olduğunu belirten Kural, “bu, mücadelemiz en az 15 yıl daha sürecek demek oluyor” dedi ve güncel 80 kömür madeni projesinin toplam alanının 142 bin futbol sahasından daha büyük olduğu bilgisini paylaştı.

“Ekolojik Kriz, Sağlık ve Madencilik” başlıklı üçüncü oturumda ilk olarak Orman Mühendisi Doç. Dr. Cihan Erdönmez konuştu. “Madenciliğin Karasal Ekosistemlere ve Özellikle Ormanlara Etkisi” başlıklı sunumunda Erdönmez, Türkiye’de ormancılığın temel sorunlarını ele aldı.

‘400 bin hektardan fazla ormanlık alan, maden uğruna yok edildi’

Cihan Erdönmez, madenciliğin orman ekosistemleri üzerindeki etkilerini açıklarken, 2022’ye kadar on yılda toplamda 28 bin 502 maden işletmesinin faaliyete geçtiğini ve 406 bin 172 hektar orman alanının madenciliğe tahsis edilerek yok olduğunu belirtti.

“Kaybettiğimiz sadece 400 bin hektar orman olsa, öpüp başıma koyardım, ortada çok daha büyük bir mesele var. Hiçbir maden işletmesi, bir ormandan daha fazla kamu yararı üretemez ” diyen Erdönmez, rejenerasyon ve rehabilitasyon faaliyetlerinin de doğru uygulanmadığını belirtti:

“Madencilerin ‘ormanlık alanı kullanıyoruz ama alanı sonra rehabilite ediyoruz’ diyorlar ancak, madenden para kazanan ve doymayan madenciler, Türkiye’deki maden alanlarının rehabilitasyon gerçeğini görmezden geliyor. Açık maden işletmeciliğinin oluşturduğu devasa oyukları dolduracak hafriyat malzemesi İstanbul’da var, bu yüzden rehabilite çalışmaları İstanbul’da daha başarılı ancak Anadolu’da durum böyle değil. Cılız yeşilliklerin zorla yetişebildiği alanların ‘rehabilite edilmiş orman’ olarak gösterildiği görülüyor. 20 yılda rehabilite edilmiş yerler de “ağaçlık alan” olarak kalıyor. 40 yıl geçse bile bir ormandan söz edilemiyor. Yapılan en iyi rehabilitasyon çalışmaları bile, alanları bölgeye özgü olmayan ağaçlarla cılız cılız ağaçlandırmaktan öteye gitmiyor. ”Başarılı” denilen tüm rehabilitasyon alanları böyle.”

Hukukçu Dr. Ilgın Özkaya Özlüer“Madencilik Örneğinde Kamu Yararı Kavramının Hukuki Ekoloji Politiği” başlıklı sunumunda, kanunların ve kamu yararı kavramının ne şekilde manipüle edildiğinden söz ederek “demokrasi mücadelesi olmadan, ekoloji mücadelesini yürütmek mümkün olmayacak” dedi.

Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Soysal da “Madenciliğin Ekosisteme ve Halk Sağlığına Etkileri” sunumunda “Ülkemizde madenciliğin Gayrı Safi Milli Hasıla içindeki payı sadece yüzde 1” bilgisini paylaştı ve madencilik faaliyetlerinin hem çevreye, hem de çevredeki insanlara nasıl zarar verdiğini anlattı.

Madencilik faaliyetleri sadece ülkemizi değil, tüm gezegeni tüketiyor

Uluslararası katılımlı “Dünyada Madenciliğin Geleceği ve Ekoloji Hareketi” başlıklı oturumda söz alan araştırmacı Dr. Jessica NGABD’deki lityum madeni faaliyetlerinden söz etti ve Kuzey Karolina başta olmak üzere, ülkedeki birçok bölgede şehir merkezine yakın yerlerde yapılan maden faaliyetlerinin yerel halkı göçe zorladığını, bölgede kalanları da zorlamaya devam ettiğini anlattı.

Jessica NG, “ABD’de yeni bir ekstraktivizm dalgası var. Yerli halk için kutsal sayılan topraklar tahrip ediliyor ve hükümet, halkın direnişini kırmak için direnişçileri bölmeye ve satın almaya çalışıyor. 1872’de getirilen Maden Kanunu da şirketleri koruyor. Devlet şirketlere bol bol teşvik ve destek veriyor” dedi.

“Madenciliğe Karşı Hayır Deme Hakkı ve İnsan Hakları: Asya-Pasifik Örneği” başlıklı sunumunda Endonezyalı Rachmi HertantiAfrika ve Latin Amerika’da olduğu gibi, Asya-Pasifik bölgesinin de sömürgecilikten etkilenmiş bir bölge olduğunu ve sömürgeci güçlerin madencilik faaliyetlerinin sürdüğünü açıkladı:

“Ekstraktif projelerin çoğunu hükümet bağlantılı şirketler yönetiyor. En önemli bağlam şu ki, giderek artan bir farkındalık ve ses çıkarma söz konusu. Kadınlar, madencilikle ilgili pek çok faaliyete karşı çıkan mücadelelerde en ön sırada. Çok sayıda bilinçli karar alınıyor ve Hindistan’da, Filipinler’de, Japonya’da kadınların oluşturduğu direniş örgütleri öncü rol oynuyor”

Earthworks Maden Atıkları Kampanya Yöneticisi Jan Morrill, dünya çapında atık depolama tesislerinden doğrudan etkilenen topluluklarla çalışırken şahit olduklarını paylaştı. Maden atıklarının insanlar ve ekosistemler üzerindeki zararlı etkileri üzerine çalışan Morill, “Batı ABD’deki su havzalarının yüzde 40’ı vahşi madencilik uygulamaları nedeniyle kirlenmiş durumda” dedi ve atık yönetimi konusunda dünyanın hiçbir yerinde çevreye zarar vermeyen bir uygulama olamayacağına dikkat çekti:

“Dünya çapında, maden projelerinin yüzde 74’ü yerli ve köylü halkların toprakları üzerinde yer alıyor ve bunların yüzde 69’u, insan haklarına uygun izin, danışma ve rıza süreçleri için olumsuz koşullara sahip yargı bölgelerinde bulunuyor.”

Sempozyumun son oturumunda söz alan ekoloji aktivistleri, kendi bölgelerindeki son durumdan ve mücadelerinden haber verdi. Bergama’dan Erol EngelAkbelen’den Nejla IşıkFatsa’dan Alaattin YılmazerKazdağları’ndan Ferzan AktaşHanönü’nden Mehmet SoysalTaşova’dan Selim Saray’ın konuştuğu son oturumda, güncel ekoloji hareketlerinden söz edildi.

Türkiye’nin dört bir yanından uzmanların, ekoloji aktivistlerinin ve gazetecilerin katıldığı sempozyum, aynı zamanda online olarak da yayınlandı. Programın kaydı, YouTube üzerinden de erişilebilir olacak.


Kaynak: Yeşil Gazete

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top