Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > Kanal İstanbul projesi hakkında bilim insanları ne diyor?

Kanal İstanbul projesi hakkında bilim insanları ne diyor?

“Romanyalılar Karadeniz su bilançosunu çıkardı. Karadeniz Havzası’nda yüzde 10 iklim değişikliği ile su azalması olursa, Karadeniz’in seviyesi 19 santim düşecek” diyen Ekoloji Uzmanı Prof. Dr. Doğan Kantarcı ve “Kanal İstanbul 55 milyon metreküp yıllık su verimine sahip Sazlıdere Barajı’nı tamamen yok ediyor. Ayrıca Terkos Gölü’nün çok yakınından geçiyor. Gölün su toplama havzasının daralmasına neden oluyor” diyen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay‘ın Kanal İstanbul hakkındaki çarpıcı açıklamaları.

EKOSİSTEM NE OLUR? ————————————————

“ÇAMURU MARMARA DENİZİ’NE SÜRÜKLERSİNİZ!”

“Kanal açıldığı takdirde Karadeniz’in suyunda 6 santimlik bir azalmaya sebep olacak.” diyen Ekoloji Uzmanı Prof. Dr. Doğan Kantarcı şu uyarılarda bulundu;

* Çünkü saniyede 800 metreküp su aşağıya akacak. Bu da 10 millik bir deniz hızı yani bir mil bin 852 metre. Boğazın akışı poyraz altında 10 mildir. Şimdi böyle bir durumda; Karadeniz’de 25 santimlik bir su seviyesi azalması oluyor.

* Yani Haydarpaşa limanı önü ile Karadeniz – Boğazı girişi arasında ortalama 30 santimlik bir seviye farkı vardır. Bu lodos ile 80-100 santim yükselir. Gelen su miktarı da hemen hemen yüzde 50 oranında azalıyor. Azalınca da kirlilik aynı kalıyor. 100 metre küp suyu 50 metre küpe indiriyorsunuz ama kirliliği azaltamıyorsunuz. Bu vakit de iki misli kirlilik artıyor.

* Küçükçekmece Gölü’nün ağzındaki kum seddesini aşarsanız ve bu kadar hızlı bir suyu buradan geçirirseniz, Küçükçekmece gölünün altında 30 metrelik bir çamur kitlesi var. Bunlar sanayi kaynaklı ağır metal kirliliği içeriyor.

* Dolayısıyla bu çamur kitlesi Marmara’ya geçer. Peki, gelen suyun taşıması işine gelince. Küçükçekmece gölünün hacmini 3 günde değiştiriyor. Karadeniz’den kanal üzerinden çok şiddetli akım halinde geliyor. Bu gölün derinliği 10 metre. Bunun içinde 25 metrelik bir kanal açmaya kalkarsanız. 15 metrede çamuru kazacaksınız. Çamur tahkim edilmiş bir yapı değil. Çamuru başlayacak Marmara Denizi’ne sürüklemeye. Ayrıca bundan başka, gölün altındaki diğer çamurları da sürükleyecek. Bu da Marmara Denizi’nde çürük yumurta kokusuna neden olacak. Bunlar çok büyük tehlike aslında.

“O TAŞ KÜTLE YER AŞINIRSA KAYMALAR OLUR!”

* Başka bir şey daha var, Küçükçekmece gölünün kenarında Filiş yapısı var. Bu sert taşlaşmış tabakaların arasında gevşek sertleşmemiş kil tabakasıdır. Avcıların ve Küçükçekmece Gölü’nün çevresi bu filiş ile eğimlidir. Şimdi bu kadar büyük bir akıntı akmaya başladığı vakit, hem çamuru hem de kıyıların altını oyacak.

* Oyduğu vakit iki taraf göle doğru kaymaya başlar. Bunun da tipik örneği Menekşe’deki Basın Sitesi’dir. Bu siteyi aynı filişin üzerinde yaptılar. Araziyi yardılar. Kar yağdı ve o kar eridi damla damla filişin içindeki gevşek kil tabakasını şişirdi. Demir yoluna doğru kaymaya başladı, hatta demir yolunu da kaydırdı.

“KÜÇÜK ÇEKMECE GÖLÜ’NE BURNUNUZU SOKARSANIZ…”

* 1960’lardaki kayıtlarda bu var. Demek istediğim, Küçükçekmece gölüne burnunuzu soktuğunuz vakit tüm arazi gölün içine kayar. Bir taraftan Marmara’yı kirletir, yaşanmaz hale getirirsiniz. Proje gerçekleşirse, Küçükçekmece Gölü içinde barındırdığı balık çeşitliliğiyle birlikte yok olacak!

* Yer altı sularını, duru su gölünü tuzlandırırsınız. İstanbul’un zaten suyu yok. Sonrasında ‘Yandım Allah’ dersiniz. Yani Kanal İstanbul başlı başına bir felaket. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu boşu boşuna “Cinayettir” demiyor. Bu bir felakettir, söylüyoruz bunu. Mahmut Paşa işporta tezgahlarını bilir misiniz? Ortalık tam da buna döndü.

“KİRLİ HİDROJEN SÜLFÜRTLÜ SU YUKARI ÇIKACAK!”

* Marmara’nın altı yani vaktiyle tatlı su gölüdür. Karadeniz de öyledir. Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı açılması ve tektonik hareketlerden dolayı Akdeniz’in tuzlu suyu buralara girerek bütün bu tatlı su hayvanları ölmüşler. Bunlar dibe çöktü. Bunlar organik madde. Sonra ayrışıyor. Ama havasız ayrışma oluyor. Bu ayrışmadan dolayı organik maddedeki kükürt, hidrojen sülfür olarak yani yumurta çürüğü kokusu ve karbon- metan olarak açığa çıkıyor. Azot-amonyak olarak açığa çıkıyor. Su oluğu içinde amonyuma dönüşüyor. Dolayısıyla Marmara’nın ve Karadeniz’in altı ölü. Boğazdan gelen jet akımı denilen Karadeniz akıntısı bir anafor yaratmakta. Dipteki tuzlu su yukarı doğru çıkıyor. Bunu ikinci bir jet akımı yaratacak şekilde kanaldan yaptığınız vakit, bu anafor kirli hidrojen sülfürlü suyu yukarı çıkarır. Hem kirlenmenin yaygınlaşmasına sebep olur, hem de çamurun yukarı çıkmasına sebep olur.

“EKMEĞİMİZİ VE SUYUMUZU KESMEYE ÇALIŞIYORUZ!”

* Bütün bu kanalın etrafında ki 35 kilometrelik arazide vaktiyle mevcut olan köyler var. Bu insanlar burada etini, ekmeğini, buğdayını ve sebzesini üretmişler. Bugün hala bunu yapmaya çalışıyorlar. Şimdi bunların elinden bu yerleri alıyorsunuz.

* İmara açık değil buraları. Tarlaları toplayıp imara açıyorsunuz. Ondan sonra da Araplara satıyorsunuz. Affedersiniz kimin malını kime satıyorsunuz?

“SAZLIDERE BARAJI TAMAMEN YOK OLACAK!”

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise şu tespitlerde bulundu:

* Kanal İstanbul 55 milyon metreküp yıllık su verimine sahip Sazlıdere Barajı’nı tamamen yok ediyor. Ayrıca Terkos Gölü’nün çok yakınından geçiyor. Gölün su toplama havzasının daralmasına neden oluyor. Aynı zamanda kanal açılırken gölden kanala doğru bir su geçişi olabilir. Gerekli önlemler alınmazsa, tuzlu suyun Terkos’a girişi söz konusu olabilir. Ayrıca kanal yapımında kamyonlardan çıkacak toz ve egzoz gazları Terkos Gölü’nün su kalitesinin bozulmasına neden olabilir.

* İstanbul su zengini bir kent değil, binlerce yıldır suyunu hep uzak mesafeden getirmiş bir şehir. Halen de suyumuzun üçte birini dışarıdan getiriyoruz. Avrupa Yakasındaki en büyük ikinci su kaynağımız olan Sazlıdere’yi tamamen kaybediyoruz. İstanbul’un 25 günlük su ihtiyacını karşılayan barajdan bahsediyoruz. İstanbul’un su kaynaklarını mutlaka korumamız gerekiyor.

* Güzergah üzerinde ve çıkacak hafriyatın doldurulacağı yerlerde İstanbul’un nadir kalmış ekosistemleri bulunuyor. Bunların en önemlilerinden bir tanesi kıyı kumulları. Bunların tamamen dolgu ile kaplanması söz konusu. Kıyı kumullarında çok sayıda endemik ve nadir bulunan bitkiler var. ÇED raporunda bile 13 tane endemik olduğu söyleniyor. Bunlar zarar görecek.

“150’YE YAKIN KUŞ TÜRÜ TEHLİKE ALTINDA!”

* Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere, Terkos Gölü aynı zamanda çok önemli, kuşların konakladığı sulak alanlar. Bu bölgede ÇED raporuna göre 150’ye yakın kuş türü var. İstanbul kuşlar için göç yolu üzerinde olan bir yer. Bu yerleri yok ederseniz, kuşların konaklayabileceği alanları bulamazsınız. ÇED raporunda dahi şöyle bir ifade var: “Konaklayacak alan bulamayan kuşlar, yeni havaalanının çevresindeki açıklık alanlara konabilir” şeklinde ifadeler var.

* Ayrıca güzergâhta bir muhafaza ormanı var. Ormanın belli bir kısmı kanaldan çıkacak dolgu ile yok edilecek. “Milli Parklar”dan dahi daha üst bir koruma seviyesinde bu orman yok edilecek. Ormanlar, meralar, tarım alanlarını kaybediyorsunuz. Afetlere karşı direnci bu doğal alanlar sağlar. Seller gibi afetler bu yerler olmazsa daha sert geçer.

DEPREM RİSKİ NEDİR? ————————————————

“TÜRKİYE’NİN 100 YILLIK KAZANIMI YOK OLACAK!”

Montrö Sözleşmesi’ndeki hükümlere de dikkat çeken Deprem Uzmanı Dr. Oğuz Gündoğdu, “Bu sözleşme Türkiye’nin en önemli kazanımlarından biridir. Bu projeyi yapıp buradan gemi geçirmeye çalışmak bile sözleşmeye aykırıdır ve tüm kazanımlarımız yok olur” dedi.

“Karadeniz’e sahili olan ülkelere sordunuz mu? Onların da görüşünü aldınız mı?” sorusunu gündeme getiren Gündoğdu, “Ben şahsen bu projenin yapılmasına şiddetle karşıyım. Türkiye, Boğazlar’da söz sahibi olamayacak ve asla Montrö’nün diğer şartları uygulanmayacak” ifadelerini kullandı.

“HAFRİYATLAR DOĞANIN DENGESİNİ BOZACAK!”

Gündoğdu, Kanal İstanbul’un Büyük İstanbul depremini tetikleyip tetiklemeyeceği konusundaki görüşlerini şöyle açıklıyor:

* Yerin 20 kilometre üstünde olan bir olay, depremi tetiklemez. Buraya yapılacak yüzlerce ton hafriyat, doğanın dengesini bozacaktır. ÇED raporunda dişe dokunur bir şey yok.

* Bu olay İstanbul’u, hatta Tüm Türkiye’yi etkileyecek bir olay. Üzerine titrememiz gerekiyor. Gölleri yok edecek böyle önemli bir projede İstanbulluların her noktada bilgilenmesi gerekiyor.

“DAHA FAZLA NÜFUS, DAHA FAZLA CAN KAYBI DEMEK”

Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür ise Kanal İstanbul’un yapılması durumunda neler olacağını maddeler halinde sıraladı:

* Güzergah boyunca yeraltı ve yerüstü suları ve barajlar yok olacak.

* Deprem bekleyen ve iklim değişimine uğrayan bir kentte bu hiç yapılmaması gereken bir iştir. Susuzluk, depremin neden olduğu can kaybını salgın hastalıklar yoluyla artırır.

* Kanal boyunca ve İstanbul’da nüfus daha da artacaktır. Daha fazla nüfus, daha fazla can ve mal kaybı demektir. Bu yapılmamalıdır.

* Kanal depremden önce biterse, bu su yolu deprem sırasındaki afet yönetimini zora sokacak, kimi yerlerde yangın, kurtarma, ambulans, vb. hizmetleri aksatacaktır.

“KANAL İSTANBUL BAŞLARSA DEPREM RİSKİ 2. PLANA İTİLİR!”

Kanal İstanbul’a başlanması durumunda İstanbul’u depreme hazırlama işinin ikinci plana itileceğini ifade eden Görür, “Eğer kanalın Marmara’ya yakın kesimleri depremde bir şekilde zarar görürse, topografyaya bağlı olarak Küçükçekmece’nin kıyıya yakın kesimleri deniz basmasına uğrayabilir. Eğer Kanal İstanbul’a başlanırsa, İstanbul’u depreme hazırlama işi ikinci plana itilmiş olur” dedi.

“HEYELAN SÖZ KONUSU OLABİLİR!”

Jeoloji Uzmanı Prof. Dr. Doğan Perinçek ise heyelan tehlikesine dikkat çekti. Perinçek şunları kaydetti:

* Günümüz koşullarında ülkemizin ekonomisi Kanal İstanbul’un masraflarını karşılamaya yetmez. Ekonomik nedenlerle bu işi desteklemiyorum. Projenin desteklediğim yanları var, lakin geniş çerçevede bakılıp artı ve eksileri karşılaştırıldığında olumsuz bir proje.

* Elimizdeki parayı harcayacak daha önemli alanlar var. Trakya bölgesinde uzun yıllar çalıştım. Dikkatleri çekmek istediğim husus ise bölgenin yapısı.

* Kanal güzergâhının toprağı genel itibari ile killi ve volkanik kayalardan oluşuyor. Çok sınırlı alanlarda ise kireçtaşı ile karşılaşabiliriz.

* Kanal açılırken killi kumlu kayalar içinde linyit ortaya çıkabilir. Killi ve bozuşmuş volkanik kayaların olduğu alanlarda heyelanlar söz konusu olabilir. Bu büyük bir risk. Zeminin killi olduğu kesimlerde heyelanları durdurmak zor olabilir. Bundan dolayı çalışmalarda can kaybı ortaya çıkabilir.

* Heyelan beklenen yerlerde bu tehlikenin bertaraf edilmesi için yamaç eğimini düşürmek gerekir, bu durumda hafriyat miktarı ve maliyet artacaktır. Terkos Gölü ve yeraltı suyu kaynaklarına deniz suyu karışacağı görüşünü ise biraz abartılı buluyorum.

* “Kanal deprem yaratır mı?” sorusu ise kafaları karıştırıyor. Kanal yapımı sırasında ve sonrasında hiçbir şekilde Kuzey Anadolu fay kuşağı tetiklenmez. Fakat İstanbul havaalanı yapımında görüldüğü gibi, kayaların patlatılması sırasında çok sayıda 2 büyüklüğünden küçük genellikle 1 büyüklüğünde depremler olabilir. Bu ise herhangi bir tehlike oluşturmaz.

MONTRÖ ANTLAŞMASI’NI ETKİLER Mİ? ———————————

Montrö Sözleşmesi’ndeki ilgili maddeleri tek tek izah eden emekli kılavuz kaptan Saim Oğuzülgen, “Ben Kanal İstanbul’a karşı ya da Kanal İstanbul taraftarı değilim. Sadece araştırıyorum. Kanal İstanbul yerine Samsun, Ceyhan boru hattını yapın bu ülkeye daha fazla faydanız olur” tespitinde bulundu. İşte Oğuzülgen’in tespitleri:

* Boğazları Montrö Sözleşmesi’nin 7 maddesi ticari gemilerle ilgili. Son günlerde tartışma konusu olan ise savaş gemileriyle ilgili. Türk boğazlarını kullanacak olan savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan belli bir rota izleyerek Marmara Denizi’ne, yine belli bir rota izleyerek Karadeniz’e çıkabiliyor. 21 gün sonra ise geri dönmeleri gerekiyor.

* Ancak 17. madde burada endişe doğuruyor. 17. maddede “Yukarıdaki maddelerin hükümleri, herhangi bir tonajda ya da kuruluşta olan bir deniz kuvvetinin, Türk Hükümetinin çağrısı üzerine, Boğazlar’daki bir limana sınırlı bir süre için bir nezaket ziyaretinde bulunmasına hiçbir biçimde engel olamayacaktır. Bu kuvvet, 10., 14. ve 18. maddeler hükümleri uyarınca, Boğazlardan transit olarak geçmek için istenilen koşullar içinde bulunmuyorsa, Boğazlar’dan giriş için izlediği yoldan ayrılacaktır” ifadeleri yer alıyor. Yani devlet davet etti ise bazı savaş gemileri güzergâhın dışına çıkabilir deniyor.

DAVET EDİLEN SAVAŞ GEMİLERİ…

* Karadeniz’e kıyısı olan savaş gemilerinin 21 gün içerisinde Karadeniz’e girdikleri güzergâhtan çıkmaları gerekiyor. Türk devletinin davet ettiği savaş gemileri için yani madde 17 için böyle bir zorunluluk yok. İşte bunlar kafa karıştırıyor.

* Kanal İstanbul ile birlikte Türk Devleti tarafından davet edilen savaş gemilerinin Karadeniz’e açılması gündeme gelebilir. Elbette bu sadece bir ihtimal. Şimdiden bunları düşünüp ön tedbirler almamız gerekiyor.

* Ben Kanal İstanbul’a karşı ya da Kanal İstanbul taraftarı değilim. Sadece araştırıyorum. Örneğin Kanal İstanbul’un yapılması için öne sürülen hususlar gerekçeli hususlar değil. Gemi kazalarından bahsediliyor. Son kaza 2018 yılında oldu. O kaza dünyanın her yerinde olur. Bir gemi makine arızası yapmış, Hekimbaşı yalısına çarpmış. Ölüm ve yangın yok.

KAZALARA ÖNLEM ALINDI

* 1979 yılına İndipendent’a, 1994 yılına Nasya’ya bakalım. Bu kazalar gerçekten trajik kazalardı. Ancak bu kazalardan sonra tedbirler alındı. Peki, 25 yıl geçmiş bu kazalarından üzerinden herhangi bir trajik kaza olmuş mu? Hayır. Trafiğin olduğu her yerde kaza olur. Önemli olan emniyet tedbiri oluşturmanızdır. Ki belli tedbirler alındı.

* Kılavuz kaptanlar ve römorkörler büyük tonajlı gemilere eşlik ediyor. Ben bu gemilerden 25 bin tanesini taşıdım 30 sene boyunca. Şimdi İstanbul Boğazı’nda tehlike var, Kanal İstanbul yapılacak deniliyor. Peki, uzmanlara soruldu mu, tehlike var mı diye? Hayır. Devlet; ‘Ben İstanbul boğazından 200 metrenin üzerinde gemi geçirmiyorum’ der. Buradan geçecek tehlikeli yük taşıyacak gemileri de çift makinalı yaparsınız. Bu sorun da biter. Böylece tehlike kalmaz.

KANAL İSTANBUL YERİNE SAMSUN-CEYHAN HATTI

* 200 metre üstünde gelen tanker hava kararınca boğaza giremiyor. Bu sebeple boğaz girişindeki beklemeler oluşuyor. Bunu da gündem yapıyorlar. 200 metrenin üzerinde gemi geçişini yasaklarsanız geceleri de gemi geçişi olur ve boğaz girişinde bekleme yapılmaz. Bir de sanki İstanbul Boğazı’ndan gemiler bedava geçiyormuş, Kanal İstanbul’la birlikte iyi bir gelir sağlanacakmış algısı yaratılıyor. Bu da doğru değil.

* Boğazlarda geçen gemiler Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri’ne hatırı sayılır bir vergi veriyorlar. Biz zaten boğazlarımızdan para kazanıyoruz. Bana sorarsanız, son olarak Kanal İstanbul yerine Samsun – Ceyhan boru hattını yapın, bu ülkeye daha fazla faydanız olur. Böylece boğazların da yükünü azaltmış olursunuz.”

MONTRÖ SÖZLEŞMESİNE AYKIRILIK

DPT Eski Uzmanı ve Millî Merkez Genel Sekreteri Haluk Dural ise Kanal İstanbul projesini Montrö Sözleşmesi açısından şöyle açıklıyor:

“Kanal İstanbul iki amaca hizmet edecektir: 1-  ABD Montrö Andlaşmasını delmek için andlaşmanın feshi konusunda Romanya’ya baskıyı arttıracaktır. 2-  Açılacak kanal, TSK’nın 1. Ordusunun ağır zırhlı birlikleri ile Trakya’nın irtibatını kesecektir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir sıcak çatışmaya ABD’nin NATO’da müttefiki olan Bulgaristan ve Bulgaristan’daki ABD üslerinde bulunan ABD askerleri de katılarak, Trakya’yı işgal edeceklerdir.”

Dural, açıklamasında “Projenin en önemli gerekçelerinden birisi olarak sunulan, ‘İstanbul Boğazında tehlike yaratan gemilerin bu kanaldan geçirileceği’ iddiası kamuoyunu aldatmaya yönelik büyük bir yalandır. Çünkü: 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 1. Maddesine göre Boğazlardan geçiş ve seyir serbestisi kabul edilmiştir. 2. Maddesinde ise ticari gemilerin “barış zamanında, sancak ve hamuleleri ne olursa olsun, gündüz ve gece, 3’ncü maddenin hükümleri (sağlık ile ilgili hususlar) saklı kalmak üzere, hiç bir merasime tabi olmadan Boğazlardan geçiş ve tam serbestisine sahip olacaklardır” denmektedir.

Uluslararası Montrö Boğazlar Sözleşmesi‘ne göre, İstanbul ve Çanakkale Boğazları serbest su yollarıdır ve buralardaki deniz ulaşımı hakkında Türkiye Devleti hiçbir yasal kısıtlama yapamaz, İstanbul Boğazından geçecek gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlayamaz.

Bu nedenle, “serbest su yolu” olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarından herhangi bir ücret ödemeden geçen gemileri, iddia edildiğinin aksine, ücret mukabili Kanal İstanbul’dan geçirmek mümkün olmayacağı için, açılacak olan kanal herhangi bir gelir sağlamayacaktır.

ABD, NEDEN KARADENİZ’E ÇIKMAK İSTEMEKTEDİR?

Dural, açıklamasında ayrıca çarpıcı bir iddiada daha bulunuyor ve “ABD, İstanbul Boğazından bir günde taşınan ve önemli kısmı Rusya’nın Novorosiski limanından yüklenen Rus, Kazak ve Bakü’den gelen Azeri’lere ait 121 milyon ton petrol akışını (2016 yılı verisi) kontrol etmek istemektir. Ancak ABD bu petrol sevkiyatını bir sıcak çatışma halinde Ege Denizi’nde de engelleyebilir” diyor. Dural’a göre; Amerika’nın Karadeniz’e girmek istemesi için başlıca üç sebep sayılabilir;

1- Ukrayna’daki batıcı hükümeti desteklemek, Kırım üzerinden Rusya’yı güneyden kuşatmak,

2- Gürcistan’a tam destek vermek, NATO’ya alarak Gürcistan’daki askeri üslere yerleşerek, Rusya’yı Kafkaslardan kuşatmak, bu çerçevede Mustafa Kemal ve Lenin’in anlaşarak yıktıkları “Kafkas Seddi”ni tekrar kurarak, Rusya ile Türkiye’nin irtibatını keserek, Türkiye’yi kuzeyden kuşatmak,

3- En önemlisi ise Romanya’ya ve Ukrayna’nın Odessa veya başka uygun bir limanında Avrupa Füze Kalkanı projesi kapsamında Füze Kruvazörü konuşlandırarak, böylece Rusya’nın stratejik hedeflerini vurma imkânını elde etmektir.

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top