JES’çiler İçin Artık Her Şey Daha Mı Kolay?EkolojiHukuk by Ekoloji Birliği - 23 Kasım 201925 Kasım 20190 Son Kale İzmir’den Mustafa Akbaş’ın yazısıİzmir kısa süre önce akıl almaz bir ihaleyle yüz yüze geldi. İzmir Valiliği, tarım ve turizmin gözbebeği 16 ilçedeki 33 jeotermal sahasını ihaleye çıkardı. Jeotermal kaynak aranması için kiralanacak alanların büyüklüğü ise parmak ısırttı. yle ki; İzmir’in toplam yüzölçümünün yüzde 8’ine denk gelen, kentin 3.5 milyon dönümlük tarım arazisinin 1 milyon dönümü ile eşdeğer bir alandan söz ediyoruz. İlk başta, bu büyüklüğün bana da çok abartı geldiğini itiraf etmeliyim. Ama konunun uzmanlarından, bilenlerinden teyit ettirip doğrulattıktan sonra İzmir’in ne denli ciddi bir durumla karşı karşıya olduğu bir kez daha ortaya çıktı.Bu şok gelişmeye ilişkin haberler birçok ulusal mecrada da yerini buldu. Birinci sınıf tarım arazilerinin, incirin, zeytinin, üzümün ve kestanenin, inci gibi turizm bölgelerinin jeotermal tehditi altında olduğu vurgulandı.Ancak, ilk etapta İzmir kamuoyu bu ürkütücü girişime çok sessiz kaldı. CHP Milletvekilleri Sevda Erdan Kılıç, Murat Bakan ve Atila Sertel‘in konuyu TBMM gündemine getirmelerini saymazsak neredeyse hiç ses çıkmadı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de konunun görev alanlarının dışında olduğunu belirtip topu sivil toplum örgütlerine attı.Akabinde İzmir Ziraat Odası eski Başkanı Ferdan Çiftçi ve EGEÇEP Eş Sözcüsü Alime Yalçın Mitap‘ın girişimleri ile biraz sivil toplum örgütleri hareketlendi. Ödemiş, Tire ve Karaburun’da belediye başkanlarının öncülüğünde paneller, protestolar düzenlendi.Ve nihayet 14 Kasım olan ihale günü geldi çattı. İhale sabahı, Konak Meydanı’nı Karaburun‘dan gelen köylüler ve doğa dostları doldurdu. İhaleyi protesto eden Karaburun köylülerinin samimiyeti ve kararlılığı görülmeye değerdi. Sonuç itibariyle, hak ettiklerini de aldılar. Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan‘ın başvurusu üzerine, Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak belirlendiği gerekçesiyle, Karaburun’daki JES ihalelerinin iptal edildiği duyuruldu. Çünkü artık yetki İzmir Valiliği’nde değil Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndaydı…Elbette ki bakanlık da valiliğin benzeri bir karar alıp tekrar bölgeyi jeotermal aramaları için kiralayabilirdi. Ama şimdilik net bir sonuç elde edilmişti…Peki ya diğer ilçeler! Anlatayım. Seferihisar ve Dikili‘deki sahalar özel sektöre kiraya verildi. Kiraz‘daki saha ise ihaleye giren Kiraz Belediyesi‘nde kaldı. Diğer 12 ilçe için ise önce bir şaiya yayıldı; ‘bu ilçelere ilişkin başvuru olmadığı için ihaleler 3 yıl ertelendi’ şeklinde…İzmir’deki bazı anlı şanlı haber mecraaları doğruymuş gibi bu iddiayı haberleştirdi. Köylüye ve çevreciye ‘rahat olun ihale iptal edildi, hadi evinize dağılın’ mesajı verildi. Belki bilinçli yapıldı bu belki de bilgisizlikten… Tam emin değilim!Ancak, sonkaleizmir, ilk günden itibaren şu gerçeği yazdı: “İhaleler iptal edilmedi, yarın da 3 gün sonra da 3 ay sonra da herhangi bir firma bu 12 ilçedeki sahalarla ilgili dosya sunarsa direkt işleme alınacak. Sadece aradaki ihale prosedürü ortadan kalmış oldu.”İzmir kamuoyunda bu hayati bilgi de gözardı edildi. Tüm kanaat önderleri, siyasiler, bürokratlar kulaklarının üzerine yattı. Günler sonra sessizliği bozan ve sonkaleizmir‘in dikkat çektiği önemli noktayı tekrar gündeme getiren JES Karşıtı Platform oldu. Platform, “İhaleye açılan 33 sahadan sadece 3’üne teklif verilmesi, şirketlerin danışıklı hareket ettiğini düşündürmektedir. Böylece ileri tarihlerde sahaların ruhsatlarına, ihale bedeli ödenmeksizin sadece teminat vererek sahip olabilecekler. Sahaların ruhsatlandırılması sürecinin izlenebilmesi çok zorlaşmış olduğundan, şirketler daha rahat hareket edebileceklerdir” açıklamasını yaptı.İşte aynen durum budur aslında! Yani JES’çiler için artık her şey eskisinden daha kolay. Sessiz sedasız dosyasını verip üç kuruş paraya dönümlerce büyüklükteki arazilere sondaj makinasını vuracaklar. Yerin metrelerce altından, toprağın binlerce yılda süzdüğü, bor, kadmiyum ve bakır gibi ağır metallar taşıyan, 200- 300 derece sıcaklıktaki akışkanı yeryüzüne taşıyacaklar. Toprağın ve yeraltı sularının zehirlenme riskinin yanı sıra kokusu çürük yumurtayı andıran hidrojen sülfür nedeniyle halk sağlığının tehdit edilmesi de cabası…Varın gayrı gerisini siz düşünün. Sorumlu bir gazeteci, ülkesini seven bir yurttaş olarak uyarması benden… Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Send email Mail Print Print