Ekoloji Kolektifi, doğal sit alanlarını talan ve yağmaya açan kararın iptali için davacı olacakArkeolojiEkolojiHukukÖne ÇıkanlarRaporlar by Ekoloji Birliği - 7 Şubat 20207 Aralık 20201 Ekoloji Kolektifi, doğal sit alanlarını talan ve yağmaya açan kararın iptali için davacı olacak. Ekoloji Kolektifi: 109 Sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma Ve Koruma Koşulları İlke Kararının İptali İçin Davacıyız!Ekoloji Kolektifi Derneği, doğal sit alanlarını talan ve yağmaya açan kararın iptali için davacı olacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürürlüğe sokulan 109 sayılı ilke kararını “doğa koruma ilkelerine aykırı” olarak nitelendiren Ekoloji Kolektifi, 109 Sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma Ve Koruma Koşulları İlke Kararı’nın iptali için davacı olacaklarını bildirdi.Ekoloji Kolektifi Derneği‘nin “109 Sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma Ve Koruma Koşulları İlke Kararının İptali İçin Davacıyız!” başlığı altında yaptığı açıklaması şöyle:109 Sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma Ve Koruma Koşulları İlke Kararının İptali İçin Davacıyız!109 sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma ve Koruma Koşulları İlke Kararı, iptali talebiyle dava açtığımız ve yürürlükten kaldırılan 99 sayılı Doğal Sit Alanların Kullanma ve Koruma Koşulları İlke Kararının pek çok açıdan tekrarı niteliğindedir.Ancak 99 sayılı ilke kararına göre 109 sayılı ilke kararı, daha fazla yapılaşma içermekte olup Korunan AIanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte belirlenen düşük yoğunluklu faaliyetlerin ve yapılaşma yasağının aksine, yüksek yoğunluklu faaliyetleri ve yapılaşmayı düzenlemektedir. Bu kapsamda doğal sit alanlarında yürütülecek faaliyetler, Yönetmelik ve Kanuna aykırı bir şekilde artırılmış ve çeşitlendirilmiştir.99 sayılı ilke kararının iptali kapsamında açılan davada, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun Yd İtiraz No:2017/1219 sayılı kararı ile hukuki belirsizlik içeren ve Yönetmelikte düzenlenmeyen, kanalizasyon, doğalgaz hattı, enerji nakil hattı, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi ve ahşap iskele, katı atık düzenli depolama tesisi, atık su arıtma tesisi, yat çekek yeri, akaryakıt istasyonu gibi yapıların ve jeotermal kaynak suyunun sondajı, maden, arıcılık faaliyetlerinin hukuki belirsizlik içerdiği ve üst norma aykırılık teşkil ettiği için yürütülmesi durdurulmuştu. (İlgili karar için tıklayınız.) Ancak 109 sayılı ilke kararında, 99 sayılı ilke kararında yer alan ve Danıştay kararınca yürütmesi durdurulan faaliyetler düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler dışında, 109 sayılı ilke kararı, doğal sit alanlarında şehitlik veya mezarlıkların, kuş gözlem kulelerinin, mesire ve rekratif alanların, yat limanın, depolama tesislerinin yapılabileceğini; planlama hukukuna aykırı olarak geniş alanlarda kampçılık faaliyetlerinin, doğal kaynak suyu çıkarma, sanayi tesislerinin inşası ve bitkisel üretim gibi faaliyetlerin yapılabileceğini de düzenlenmektir.Düzenli depolama tesisleri tehlikeIi ve tehlikesiz atıkların depolandığı tesistir, keza turizm tesisleri, yat limanı, turizm tesisleri, tekne imal yeri de yüksek yoğunluklu faaliyetlerdendir, pek çok yapılaşmayı içerir. Jeotermal suyun ve doğal kaynak suyunun çıkarılması ise başlı başına faaliyetler olup, sondaj, atık su, işletme, arama gibi pek çok kavramı ve süreci de beraberinde getirmektedir. Zira bu hükümler, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğine aykırılıklar içermektedir.Aynı şekilde mesire alanlarının inşası, geleneksel kullanım alanlarına özgülenmiş alanın özelliklerinin devamlılığı amacının aksine kişilerin bu alanlara erişimini açan ve erişim seviyesini arttıran faaliyetlerdir. Şehitlik/mezarlık alanlarında gömü ve kazı faaliyetleri ile ekolojik dengenin bozulacağı kesindir. Aynı zamanda mezarlıklar ile birlikte inşa edilecek mermer, beton, emniyet duvarları ve şehitliklerde inşa edilen ve Şehitlik Yönetmeliğinde ayrıntılı ifade edildiği üzere tip anıtlıklar Yönetmelik ve koruma ilkelerine oldukça uzaktır.İlke kararı doğrultusunda, bir sit alanının çevresinde yürütülecek sanayi faaliyetinin, santral faaliyetinin, cüruf depolama sahasının sit alanına etkisi kaçınılmazdır. Bu durumda yürütülen faaliyet ise koruma ilkesi ile çelişecektir. Çünkü sit alanının koruma alanı kendi sınırlarıyla da sınırlı tutulamayacak özelliktedir.Oysa ki doğal sit alanlarından Kesin Korunacak Alanlar, yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlar; Nitelikli Doğal Koruma Alanları, insan faaliyetlerinden etkilenmemiş, yörede yaşayan kişiler tarafından alanın mevcut kaynaklarını geleneksel yaşam şekillerinde kullanıldığı alanlar; Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanları ise korumaya katkı sağlayacak düşük yoğunlukta, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği alanlar olarak tanımlanmıştır.Bunlar kapsamında ilke kararı Anayasayı, KüItür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununu, Korunan AIanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliği, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğini ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğini aşar nitelikte olup 99 sayılı ilke kararında olduğu gibi, normlar hiyerarşisine, planlama ve koruma hukukuna aykırılık teşkil etmektedir.Örnek dava dilekçesi için tıklayınız. Kaynak: Ekoloji Kolektifi Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Send email Mail Print Print