Orman yangınları yazgı mıdır? | Özer AkdemirÖne ÇıkanlarÖzer AkdemirRaporlar by Özer Akdemir - 28 Ağustos 20202 Şubat 20220 Yaz mevsimi ile birlikte artan orman yangınlarıyla ilgili yetkililerden gelen açıklamalara ömrünün elli yılını ormanlar ve ormancılıkla ilgili araştırmalara veren Doç. Yücel Çağlar’dan tepki geldi.Yaz mevsimi ile birlikte artan orman yangınlarıyla ilgili yapılan açıklamalara ömrünün elli yılını ormanlar ve ormancılıkla ilgili araştırmalara ayırmış Doç. Dr. Yücel Çağlar’dan tepki geldi. “Onyüzbininci yazı” üst başlığı ile bir makale kaleme alan Çağlar, “Orman yangınları ülkemizde de kaçınılmazdır ama hem çıkmasının hem de yol açabileceği ekolojik ve ekonomik yıkımların en aza indirilebilmesi kesinlikle olanaklıdır” dedi.ORMAN YANGINLARI ÜLKEMİZİN YAZGISI MIDIR?“Orman yangınları ülkemizin yazgısı mıdır?” sorusuna “Bana sorarsanız hem evet hem de hayır” diye yanıt veren Çağlar çelişkili gibi görünen bu yaklaşımına şu sözlerle açıklık getirdi; “Evet”, çünkü ülkemizdeki orman ekosistemlerinin yarısına yakın kısmı orman yangınlarına karşı son derece duyarlı olan Ege ve Akdeniz bölgelerinde bulunuyor. Üstelik bunların da çoğunluğu yangın sonrası oluşturulmuş, yine yangınlara karşı göreceli olarak daha az dirençli “genç orman” ekosistemleridir. Bu bölgelerde yerleşme yerlerinin, dolayısıyla nüfusun çoğunluğu orman ekosistemleriyle iç içe olması ise özellikle insan kaynaklı yangınların hem nedenlerini çeşitlendiriyor hem de sayısını artırıyor.‘YOKSUL KÖYLÜ, ORMANDAN SOYUTLANDI’Orman yangınları yazgı mıdır sorusuna neden “evet” dediğini bu sözlerle açıklayan Çağlar, cümlesinin “hayır” kısmını ise şu sözlerle savundu; “Orman Genel Müdürlüğünün (OGM) belirlemelerine göre yangınların en az yüzde 49’unun insan kaynaklı olduğu söylenebilir. İnsan kaynaklı orman yangınlarının ise yersel ve dönemsel olarak özgün ‘tetikleyici’ toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal nedenleri vardır” dedi. “Devlet ormanı” sayılan arazilerin orman ekosistemlerinin içinde ve yakınında 22 bin dolayında köy niteliğinde yerleşme yeri bulunduğunu ve bu yerleşmelerde 7-8 milyon yurttaşımızın yaşadığını belirten Çağlar, “Çoğunluğu son derece yoksul olan bu yurttaşlarımızın geçinme uğraşları yakın zamanlara değin orman ekosistemlerinin işletilmesiyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgiliydi ama artık değil: Ormancılığımızda da özellikle 2000’li yıllarda yaygınlaştırılan özelleştirmeler nedeniyle bu yurttaşlarımız yakınlarındaki orman ekosistemleri ile işletilmesinden büyük ölçüde soyutlanmıştır. Ek olarak; “devlet ormanı” sayılan arazilerin madencilik, turizm, enerji vb. ormancılık dışı kullanımlara açılması “orman” sayılan yerlerin içinde ya da yakında yaşayanları çevrelerindeki orman ekosistemleri ile ormancılık uygulamalarına yabancılaştırıyor.ORMAN KANUNU 16 YILDA 26 KEZ DEĞİŞTİRİLDİ!6831 sayılı Orman Kanunu’nun, yalnızca 2003-2019 döneminde tam 26 kez değiştirildiğini, bu değişikliklerin çoğunun “devlet ormanı” sayılan arazilerden yararlanmanın, kimi durumlarda ise mülkiyetinin özelleştirilmesine yönelik olduğunu aktaran Çağlar, “Bu türden hukuksal düzenlemeler ile bu düzenlemeler doğrultusunda yapılan uygulamaların orman yangını çıkarma eylemlerini ‘tetiklemeyeceğini’ düşünebilmek ya da söyleyebilmek için bu ülkede yaşamıyor olmak gerekiyor. Bu nedenlerle orman yangınları ülkemizde de her zaman çıkabilecek, yanı sıra, çıkarılabilecektir. Bu olasılık, küresel iklim değişikliği nedeniyle daha da güçlenebilecek; yangınlar da seller gibi ekolojik, toplumsal ve ekonomik yıkımlara yol açabilecektir” dedi.YAPILMAMASI VE YAPILMASI GEREKENLERÇağlar, bu duruma karşı yapılması ve yapılmaması gerekenleri de maddeler halinde sıraladı;Yapılmaması gerekenler:Yangın söndürmede kullanılan araç gereç, personel sayılarına indirgenmiş, çoğunlukla gerçekçi, yanı sıra aydınlatıcı olmayan kamuoyu açıklamaları.“Orman yangınlarıyla mücadelede dünya lideriyiz” vb. gerçekten de son derece anlamsız övünmeler;“Günübirlik” denebilecek denli kısa dönemli yaklaşımlar ve göstermelik önlemler;Neredeyse “kişilere ya da kuruluşlara özel” denebilecek hukuksal düzenlemeler ve uygulamalar.Uçak, helikopter, arazöz, yangın söndürme işçisi vb. sayılarla övünmek;Yangınların artması ile zararlarının büyüklüğü için “görülmedik” sıcaklık, “çok şiddetli rüzgar” ile “zor arazi koşulları” vb. doğal koşulların gerekçe olarak öne sürülmesi.Neler yapılmalı?Gerekli hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin, yanı sıra, etkinliklerin belirlenmesi, planlanması, gerçekleştirilmesi, gelişmelerin sorgulanma süreçlerinde yersel ve dönemsel genellemelerden kaçınılması.Orman yangınlarıyla “mücadelede” ülkemizde de öncelikli boyut, özellikle insan kaynaklı yangınların en aza indirilmesi olmalıdır.Orman yangınları çeşitli yönlerden “özel yangınlardır”. Çıktığı yerin ekolojik koşullarına, bu kapsamda iklim, orman daha genel bir söyleyişle de bitki ekosistemlerinin yapısal özelliklerine, arazi durumuna vb. etmenlere göre durağan değildir, değişkendir. Tüm bu etmenlerin ve değişkenliklerinin açıklanabilmesi, izlenebilmesi ve gerektiğince yönetilebilmesi için ayrıntılı, güncel veri tabanı oluşturulması ile ekolojik toplumsal, siyasal ve kültürel bilgilerin üretilmesi zorunludur.YANGINLAR KAÇINILMAZ AMA EN AZA İNDİRİLEBİLİR“Orman yangınları ülkemizde de kaçınılmazdır ama hem çıkmasının hem de yol açabileceği ekolojik ve ekonomik yıkımların en aza indirilebilmesi kesinlikle olanaklıdır” diyen Çağlar görüşlerini, “Orman yangınlarının ve yol açtığı yıkımlarının olağan dışı boyutlar kazanması, tek başına iklim ve arazi koşullarıyla açıklanamaz; böylesi açıklamalar, en hafif söylemiyle kamuoyunu yanıltma, suçlanmaktan kaçınma çabalarıdır. Orman yangınlarıyla mücadelede OGM’de yaşamsal önemde kurumsal ve yönetsel yetersizlikler vardır. OGM’nin en geniş anlamda kamu yararını gözetecek biçimde yeniden yapılandırılması, bu olumsuzlukların aşılabilmesinin öncelikli bir koşuludur” diye özetledi.ÖncekiSonraki Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Send email Mail Print Print