Buradasınız
Ana Sayfa > Arkeoloji > Hasankeyf tarihle vedalaşırken: Geriye derin bir hüzün, bir de adı kalıyor yadigar!

Hasankeyf tarihle vedalaşırken: Geriye derin bir hüzün, bir de adı kalıyor yadigar!

Tarih boyunca hiç bir medeniyetin yok etmediği, her birinin kendi kültürlerine ait miraslar ekleyerek kolladığı Hasankeyf artık yok olmanın eşiğinde! Binlerce yıldır onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf, Ilısu Barajı’nın suları altında kalıyor.

Uygarlık tarihi içinde insanlığın yerleşik yaşama geçişi, hayvancılıktan tarıma yönelmesiyle birlikte başlar. Bu nedenle yerleşilen bölgelerin yeşil ve sulak alan olması bu seçimde öncelikli tercih. Yüzyıllar öncesinde gerçekleştirilen bu türden yerleşik yaşamların oluşma temelindeki sır da, suyun değeri.

Kimi tarihçiler, uygarlığın yerleşik yaşama geçiş ile birlikte başladığını savunur. Buna göre; insanoğlunun yeryüzündeki uygarlık süreci de “kentleşme” ile birlikte başlıyor. “Medine”, Arapça’da “kent” anlamına geliyor. Türkçesi “uygarlık” demek olan “medeniyet” de bu sözcükten türetilmiş. Yani; bazı kültürlerde uygarlık=kentleşme demek.

SU İÇİN BAŞLAYAN UYGARLIK VE YAŞAM YOLCULUĞU

Bazı tarihçilerin uygarlığın başlangıcı olarak tanımladığı yerleşik yaşama geçişte, insanlığın seçimi de daima bu iki değerin seçimine dayanıyor. Yaşamın devamını sağlamak için yapılan yerleşimin daima yeşil ve sulak alanlara yapılması… İnsanlığın “kentleşme” süreci de böyle, hayvancılıktan tarıma yönelişi ile gelişiyor. Böylelikle de; yerleşik yaşama geçiş sürecinin başlamasıyla insanoğlunun karşısına bir “yurt edinme” gerçekliği gelip dayanıyor! Bu davranış biçimi kimi zaman barışçı, kimi zaman da barışçı olmayan yollar izlemiş tarihte.

Tarihte iz bırakmış en uygar toplumlardan biri olarak tanımlanan Sümerlerin yerleşim yeri, Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alır. Yeşil ve sulak alan olması bakımından tarih boyunca hep çeşitli uygarlıkların SU peşinde ve suyun kaynağına doğru yaptıkları maceralı yolculuklarının tarih içinde derin izler bırakan hikayeleri var. Tarihte Mezopotamya olarak adlandırılan bölgenin Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alması bu bakımdan anlamlı.

Hasankeyf için nasıl bir hikaye anlatılacak peki? Hiç bir medeniyetin yok etmediği, her birinin kendi kültürlerine ait miraslar ekleyerek tarih boyunca kolladığı Hasankeyf artık yok olmanın eşiğinde! Nedeni SU mu? Onbinlerce yıldır onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf, Ilısu Barajı’nın suları altında kalıyor. Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların SU peşinde ve suyun kaynağına doğru yaptığı yolculuklardaki maceraları, Hasankeyf’e asla dokunmamışken, aynı Hasankeyf’in iklim krizi ve küresel ısınma gibi gerçeklerle yüzyüze bırakıldığımız 21. yüzyılda SU için yok edildiğini mi düşünelim? Tarih boyunca onlarca uygarlığa ev sahipliği yapan, bugüne dek hiçbir uygarlığın yok etmediği Hasankeyf’i suya boğmak mı, suyla boğmak mıdır bu yaşatılan? Yok edilen sadece Hasankeyf değil, aynı zamanda onbinlerce yıllık bir tarih ve çok zengin bir kültür. Trajedi ise, onbinlerce yıl önce SU ile başlayan ve var olan ekolojik yaşamın, bugünün uygar dünyasında SU ile yok edilişi!

SU İÇİN YOK EDİLEN EKOLOJİK, KÜLTÜREL, TARİHİ DEĞERLER!

Dicle Nehri kıyısındaki Hasankeyf’in, insanlık tarihinde 10 bin yıl öncesine dayanan, dünyanın en eski sürekli yerleşim yerlerinden biri olduğu biliniyor. Romalılar, Bizanslılar, Moğollar, Araplar ve daha bir çok uygarlık kentte izlerini bırakmış. Neolitik halklar mağaralarını kayalara oymuş ve Hasankeyf’in modern sakinleri de bu konutlarda yaşamaya devam ediyordu.

Hasankeyf’in hazineleri arasında, 13. yüzyıldan kalma bir Artuklu sarayı, 15. yüzyıldan kalma bir cami ve bir Bizans kalesinin kalıntıları da yer alıyor. Bir Roma şehir kapısının yarısı ve Zeynel Bey Türbesi’nin de içlerinde bulunduğu sekiz anıt, yüksek maliyetler ile Hasankeyf’ten bir kaç kilometre uzaklıktaki bir ovada inşa edilen “arkeopark’a” taşındı. Eserler ait oldukları ortamdan başka bir yere taşınarak kültürel hafıza da hiçe sayıldı. DSİ’ye göre yalnızca bu taşıma işlemleri için 300 milyon TL’nin üzerinde harcama yapıldı.

İktidarın yandaş medya aracılığıyla asıl “yok ediş”i gizleyip sanki bir “ödül” imiş gibi göstermeye çalıştığı “yeni Hasankeyf”, yine yandaş medyaya göre turizmin göz bebeği olacakmış (!) Ancak bu hiç de mümkün değil. Kültürel ve doğal alanlarıyla Hasankeyf, her yıl bir milyonu aşkın yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyordu. Ama kültürel ve doğal ortamlarından koparılarak taşınan yapılar haricinde Hasankeyf’in geri kalanı, bütün zengin tarihi ile birlikte sular altında kalıyor.

Hasankeyf sadece kültürel değil, aynı zamanda çok önemli doğal mirasa sahip. Dicle Üniversitesi’nin araştırmasına göre, barajdan etkilenecek alanın sadece % 5’i ekolojik olarak araştırılmış durumda. Baraj, aynı zamanda ekolojik tehditleri de içeriyor, yüzlerce türü tehlikeye sokacak. Baraj nehir kıyılarını tamamen yok edecek. Fırat Nehri üzerinde yapılan barajlardan sonra görüldüğü gibi, baraj nedeniyle mikro iklim değişecek. Biyoçeşitlilik zarar görecek, zengin bitki ve hayvan yaşamı ciddi derecede azalacak. Fırat kaplumbağası ve kırmızı gerdanlı kız kuşu da dahil olmak üzere bazı türler büyük tehlike altında.

Hasankeyf mağaraları

Hasankeyf Antik Kenti’nin ismi 3.600 yıldır biliniyor. İsmiyle ilgili ilk yazılı kayıt Suriye’deki Mari Antik Kenti’nde bulunmuş çivi yazılı bir tablette yer alıyor ve Sümerlerden beri süregelen Akadca/Asurca “kipan, keypan”, yani “kaya” olarak geçiyor.

Hasankeyf Höyük’teki yerleşim yerinin MÖ 9500, yani günümüzden 11.500 yıl öncesine ait olduğu analizler ve buluntular sonucunda ortaya çıkarıldı. Kazıda, Göbeklitepe’deki taşlara benzer dikilitaşların yerleştirildiği düşünülen alanlar belirlendi.

Arkeolojik kazılar tamamlanamadığı için ortaya çıkarılamamış çok sayıda tarihi eser de sulara gömülüyor. Alman Arkeoloji Enstitüsü eski müdürü Prof. Adolf Hoffman’a göre, burada kazılması gereken yerlerin sadece yüzde 5’i kazılabilmiş durumda. Bölgede Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Artuk, Eyyübi ve Osmanlı gibi yirmiden fazla kültürün izleri bulunuyor. (Arkeofili)

UNESCO’nun Dünya Mirası için belirlediği 10 kiriterden 9’una sahip olabilen dünyadaki tek yer olma özelliğini taşıyan Hasankeyf, yine de bu listeye dahil olabilmiş değil. Çünkü listeye girilebilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın UNESCO’ya başvurması gerekiyor. Dünya Mirası Listesi’ndeki diğer çok ünlü kültür varlıkları ise bu kriterlerden sadece bir kaçını karşılayabiliyor. Tüm bunlar olurken UNESCO, Hasankeyf ile ilgili hiç bir açıklama yapmayıp yaşananlara göz yumdu.

Yeni barajdan etkilenen sadece Hasankeyf değil. Toplamda 199 yerleşim etkileniyor ve binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Bir çok insan, arazilerini ve geçim koşullarını kaybetti. Zorunlu kamulaştırmalarla bölge halkı göçe zorlandı ve TOKİ konutlarına yerleştirildi.

Barajın Türkiye üzerindeki çevresel etkisi ağır olsa da, komşu Irak üzerindeki etkisinin felaket olacağı düşünülüyor. Irak’ta havza suyu seviyelerinin yüzde 40 oranında azalması bekleniyor. Bu, Dicle’nin su kalitesinin kötüleşeceği anlamına geliyor. İçme suyu veya sulama için, suyu uygunsuz hale getiren tuzlu su girişinin de artacağı tahmin ediliyor.

HEP TARTIŞMA KONUSU OLAN BARAJIN ÖMRÜ İSE 60 YIL

Devlet Su İşleri’ne göre Ilısu Barajı, yeniden yerleşim, tarihi ve kültürel varlıkların korunması ve diğer inşaatlar ile beraber yaklaşık 18 Milyar TL’ye mâl oldu.

Resmi açılışı yapılan Ilısu Barajı’ndaki altı türbinden birincisi devreye alındı. Geride ise Hasankeyf’te bıraktığımız kültürel ve doğal mirasımız kaldı. Ilısu Barajı’nın ömrü 60 yıldan daha az, ancak bu kırılgan doğal ve kültürel ortamın tahrip edilmesi geri döndürülemez bir kayıp olacak. 60 yıllık bir baraj için onbinlerce yıllık tarih ve kültürün yok edilmesinin tek nedeni midir SU?

Güneydoğu Anadolu projesinin (GAP) bir parçası ve bugüne kadarki en büyük hidroelektrik projelerinden biri olan Ilısu Barajı, 1954’te ilk taslağı hazırlandığından beri büyük tartışma konusu. Baraj, Hasankeyf’teki Dicle nehrinin seviyesini 60 metre yükselterek antik kentin yüzde 80’ini ve çevresindeki birçok köyü su altında bırakarak, halen araştırılmayan 300’den fazla tarihi alanı daha suya gömecek.

Yaşanılan; tarihe karşı utanç duyulması gereken bir dram: Tarihteki uygarlık hikayesi bu kadar açık ve net olarak ortada olan Hasankeyf‘e karşı kim daha uygarca davranıyor, geçmişteki mi, yoksa bugünkü mü daha uygarca davranış? Su için başlayan, su ile gelen yaşam ve uygarlık bugün su için mi yok ediliyor? Hasankeyf; hastalıklı bir inat ve güç gösterisi yüzünden tarihle vedalaşmak zorunda bırakılıyor, geriye derin bir hüzün ve bir de adı kalıyor yadigar!

Uygarlık tarihinin hikayesi yaşama dair ise eğer, vahşi kapitalizmin yaşam ve uygarlık düşmanı olduğunun da bir başka hikayesidir bu “yok ediş”. Şairimizin “yaşama dair” adlı şiirinde ifade ettiği gibi:

Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim;
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
..

Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği ile ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top