Buradasınız
Ana Sayfa > Ekoloji > Fatsa’nın ‘Amazonları’ndan İliç’e Bir siyanürlü Madenin Hikayesi | İbrahim Gündüz

Fatsa’nın ‘Amazonları’ndan İliç’e Bir siyanürlü Madenin Hikayesi | İbrahim Gündüz

2018 yılında dönemin Fatsa Kaymakamı kendisini ziyaret eden Avukat Nur Hilal Gündüz’e aynen şu cümleyi kuruyordu: “Boşuna uğraşıyorsunuz Avukat Hanım, Devlet burayı maden bölgesi ilan etti, 20-25 yıl sonra burası yaşanmaz bir yer olacak”

pray
Çevre yazarı İbrahim Gündüz

Fatsa’daki siyanürlü altın madeninin hikayesi 1990’lı yılların sonuna kadar uzanıyor. Bölgeye ilk gelen Amerikalı kartel Teck-Cominco. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın 1985 yılında Türkiye’deki maden sahalarını yabancı maden kartellerine açmasından sonra Türkiye’ye hücum ettiler. Fatsalılar bahçelerinde tırpan yapıp, fındık toplarken birileri onların bahçeleri, ormanları üzerinde planlar yapıyordu. Ankara’daki kapalı salonlarda haritalar açıldı, sınırlar çizildi ve ülkenin dağları, meraları, ormanları ve köyleri kartellere ihale edildi.

Ordu-Fatsa’daki geniş bir sahayı kapatan Kanadalı Teck-Cominco, 2000’li yılların başında arama yapması için bölgeyi İngiliz Stratex-Oriole Recources’e terk ediyordu. Stratex’de kendisine yerli bir ortak bularak çalışmalara başladı. Bu ortağın adı Bahar Madencilik idi. Daha sonra şirketin adını Altıntepe Madencilik olarak değiştirdiler. Millete ve bölgedeki köylülere çil çil altınlar, iş-istihdam masalları anlatıldı ve işleri bitince tekrar eski haline getirip gidecekleri yalanını da söyledikten sonra çalışmalar başladı. Binlerce kestane ağacı kesildi, fındık bahçeleri ortadan kaldırıldı. Yemyeşil coğrafyanın çölleşmesi süreci başladı. 2013 yılında da Fatsa’da siyanürlü altın üretimine başlandı.

Kimse neyle karşı karşıya olduğunu bilmiyordu. Ama zaman geçtikte tablo ortaya çıktı. Birilerinin adına madencilik dedikleri şey gerçekte bir ekokırımdı. Açılan gerçekte bir. Sadece ormanlar, toprak gitmiyor, milyonlarca litre su kullanılıyor ve dağlar-tepeler param parça ediliyordu. Üstelik dünyanın en tehlikeli kimyasalları siyanür, sülfürik asit, nitrik asit bu madenlerde açık alanlarda su gibi kullanılıyordu.

Daha da korkuncu onlara bir maden yetmiyordu. Ordu’nun tamamını istiyorlardı. Gün geçmiyordu ki çevredeki köylerden birisine altlarında dört çeker araçlarla ve ellerinde haritalarla yabancı birileri geliyor, “Burası bizim ruhsat sahamız, burada altın-gümüş-bakır arayacağız, sondaj yapacağız” diyorlardı. Köylüler, çiftçiler ve Ordulu vatandaşlar üzerlerindeki ilk şaşkınlığı ve şoku atlattıktan sonra birilerinin onların ata topraklarına göz diktiğini gördü. Neoliberalizmin sömürge madenciliğinin girdabına sürüklenmeye başlamışlardı.

Fatsa altın madeni

Sondaj diye gelenler esasen onların fındık bahçelerini, ormanlarını, köylerini istiyordu. Bunun adına da madencilik diyorlardı. İşte tam bu noktada Deniz Ataç Başkanlığındaki TEMA Vakfı’nın Türkiye’deki madencilik bölgelerini gösteren haritaları yayınlayınca Fatsalılar ve Ordulular neyle karşı karşıya olduklarını çok net bir şekilde anladılar. Ordu’nun yüzde 74’ü maden bölgesi ilan edilmişti. Yani Fatsa Kaymakamının söylediği doğruydu. Ordu gözden çıkarılmıştı. Ormanlık alanlarının yüzde 100’ü, meralarının, yaylalarının yüzde 80’den fazlası madenciliğe ayrılmıştı. Hem de dünyanın en zehirli ve tehlikeli madenciliğine: Siyanürlü Altın Madenciliğine.

Tehlikenin farkına varan Fatsalılar vakit geçirmeden Fatsa Doğa ve Çevre Derneği’ni kurarak hukuki mücadele başlattılar. Zeki Odabaşı başkanlığında çalışmalarına başlayan derneğin Prof. Dr. Mehmet Aydın, Enerji Yüksek Mühendisi Alaattin Yılmazer gibi bilim insanları, Avukat Nur Hilal Gündüz, Avukat Ecem Çelebi ve Avukat Tuğçe Yıldız gibi hukuk savaşçıları vardı. Onlar Fatsa’nın Amazonlarıydı.

Birileri Fatsa’nın dağlarını siyanürlemeye devam ederken, onlar bir yandan toplumsal muhalefeti örgütlemeye diğer yandan da siyanürcülere karşı hukuk mücadelesine başladılar. Davalar açıldı, toplantılar yapıldı ve en önemlisi de bilimsel çalışmalara ağırlık verildi. Çünkü karşılarındaki uluslararası kartellerin gücünü biliyorlardı. Sağlam durmalı, güçlü delillerle savunma yapmalıydılar.

Prof. Dr. Mehmet Aydın ve arkadaşlarının yaptığı bilimsel çalışma ve ardından hazırladıkları rapor siyanürcülerin yüzüne atılmış ilk önemli tokattı. Çünkü uluslararası akredite laboratuvarlarda yapılan analiz sonuçlarına göre hazırlanan raporlarda, Fatsa’nın nasıl zehirlendiği bilimsel bir çalışmayla ortaya koyuluyordu. İtiraz edemediler ama görmezden geldiler. Unutturmaya çalıştılar.

Fatsa gerçeğini ve madenin verdiği zararları anlatmak için medya ayağında da büyük bir çalışma başlatıldı. Haberler yapıldı, basın toplantıları ve basın açıklamalarıyla sadece Fatsa ve Ordu’yu değil Karadeniz’i bekleyen tehlikeler dile getirildi. Üstelik Ordu’nun yüzde 74’ü maden bölgesi ilan edildikten sonra artık mücadele bir Fatsa mücadelesi olmaktan çıkmış, Ordu’nun tümüne yayılan bir mücadele olmuştu. Çünkü gün geçmiyordu ki Ordu’nun dört bir köşesinden siyanürlü altın madeni açmak için ihaleler açıklanıyordu. Bölgenin Kazdağları olarak bilinen Kurşunçalı Dağı ve Menderesleriyle ünlü Perşembe Yaylası’na bile göz dikmişlerdi.

“Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” kitapları bu süreçte yazıldı. Tehlikenin sadece Ordu’yla ve Karadeniz’le sınırlı olmadığını tüm ülkenin nasıl sömürge madenciliğinin kıskacına alındığı, bölge bölge ve somut olaylarla anlatıldı.

Halkın tepkileri artınca konu siyasetçilerin de gündemine girdi. CHP Ordu milletvekili Mustafa Adıgüzel yaptığı konuşmalar ve eylemleriyle mücadelede ön plana çıktı. Bütün bunlar olurken şüphesiz en önemli mücadele hukuk alanında yaşanıyordu. Gündüz Hukuk Bürosu avukatları Nur Hilal Gündüz, Tuğçe Yıldız ve Ecem Çelebi dava üzerine davalar açıyorlar ve siyanürlü madenin yasal zeminini ortadan kaldırmak için büyük bir mücadele veriyorlardı.

Maden şirketi de boş durmuyor kendisine yakın siyasetçileri de kullanarak bırakın madeni kapatmayı daha da büyümek için planlar yapıyordu. Bu planlarını harekete geçirmek için kapasite artışına gitmek için harekete geçti. Yeni bir ÇED raporu hazırlayarak Fatsa’nın tepesine 50 metre derinliğinde en az 3 milyon metreküplük bir zehir barajı inşa etmek için harekete geçti. İşte bu Fatsa’daki siyanürlü maden için tam bir kırılma noktasıydı. Çünkü bu Fatsalılar için kabul edilebilir bir şey değildi. Fatsa’ya 5 dakika mesafede, onlarca köyün tepesinde bir zehir barajı inşa etmeye çalışmak ve üstelik binlerce insanın yaşadığı bir coğrafyanın tepesinde siyanür liç tepelerini her geçen gün yükseltmek cinayetle eşdeğerdi.

Bunun nasıl bir cinayet olduğu, nasıl büyük bir tehlike olduğu 13 Şubat 2024 tarihinde saat 14.28’de Erzincan-İliç’deki Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan felaketle çok net anlaşıldı. Piramit gibi üst üste yığılan bu siyanür liçleme sahaları çöküyordu. Aynı şey zehir barajları için de geçerliydi. Bunların olabileceği siyanürlü madene karşı mücadele verenler tarafından defalarca dile getirildi, “Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” dünyadaki örnekleriyle yazdı.

Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni

Bu arada Fatsa’daki siyanürlü altın madeninin gerçek yüzünü ortaya koyan bir skandal yaşandı. Yaşam savunucularının ısrarla dile getirdikleri gerçekler bizzat bir maden çalışanının çektiği videoyla belgelendi. Yoğun bir yağış sırasında siyanürlü madenin liçleme yani siyanürleme sahasında sel sularının aktığı ve bu sel sularının nasıl gürül gürül aşağıdaki derelere ve ırmaklara ulaştığı bir videoyla belgelenmişti. Haberleri yapıldı, kamuoyunda büyük ses getirdi ama net görüntülere rağmen yine de yalanlamaya ve örtbas etmeye çalıştılar. Esasen derhal kapatılması ve ağır bir ceza alması gereken madende “her şeyin kontrol altında olduğunu” açıkladılar.

Davalar da mücadele de devam etti. Ve ikinci önemli zafer de Ordu İdare Mahkemesi’nin kararıyla geldi. Ordu İdare Mahkemesi, Altıntepe Maden Şirketi’nin ruhsat süresinin 10 yıl daha uzatılması kararını iptal etti. Yani mahkeme, madenin ruhsatını iptal etmişti. Yani siyanürcü şirketin Fatsa’nın dağlarını, ormanlarını parçalamasına zemin oluşturan ruhsat iptal olmuş. Şirketin hiçbir şekilde çalışmasına imkan kalmamıştı.

Artık Fatsa’daki siyanürlü ekokırım merkezinin kapatılması gerekiyordu. Gerekli yazışmalar yapıldı, devletin kurumlarının adım atması bekleniyordu. İşte tam bu sırada yani 13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan-İliç’deki Çöpler Altın Madeni’nden acı bir haber geldi. Madenin liçleme sahası çökmüş, 9 işçi diri diri toprak altında kalmıştı. Göz göre göre gelen bir felaketti. En fazla 150 metre olması gereken liçleme sahası 257 metreye kadar yükselmişti. Üstelik yüksek eğimli bir arazide ve çok fazla siyanür solüsyonu kullanılarak liçleme sahası patlamaya hazır bomba haline getirilmişti. Bir de hemen yanındaki ocaklarda yüzlerce ton dinamit aynı anda patlatılınca siyanür liçleme sahasının büyük bir bölümü Sabırlı Deresine ve açık ocağın içine doğru büyük bir gürültüyle çökmüştü.

Aslında çöken, birilerinin yağma-talan sistemiydi. Çöken, adına “Altın Madeni” denilen açık hava kimya fabrikasıydı. Çöken, nükleer reaktör atıklarıyla eş tutulan bir ekokırım merkeziydi. Çöken, milyonlarca insanın hayatı pahasına rant peşinde koşan vurguncu sistemiydi.

İliç faciasından bir hafta sonra Ordu Valiliği Fatsa’daki madenin çalışmalarının durdurulduğunu ve kapısına kilit vurulduğunu açıkladı. Çünkü Fatsa’daki valilik ve ilgili birimleri de aynı tehlikenin Fatsa’da da bulunduğunu çok iyi biliyordu. İki yıl önce Fatsa’daki madende de küçük bir heyelan meydana gelmiş ve ucuz atlatılmıştı.

Aynen Çöpler’deki gibi Fatsa’daki siyanürlü madende de yüzlerce metre yüksekliğindeki siyanür liçleme sahası piramit gibi üst üste yığılmış çökeceği günü bekliyordu. Üstelik bu işi yaptıkları yer Türkiye’nin en yağış alan coğrafyalarından biriydi.

Bugün Çöpler Madeni Faciası ve Ordu Valiliği’nin Fatsa’daki siyanürlü madeni kapatma kararı bir dönüm noktasıdır. Tüm Türkiye halkı adına “Altın Madeni” denilen EKOKIRIM MERKEZLERİNİN ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve kime hizmet ettiğini görmüş oldu.


İbrahim Gündüz / Odatv.com

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur. Amacı; birlik ve dayanışma temelinde ekoloji mücadelesini yükselterek, daha güçlü şekilde doğayı ve yaşamı savunmaktır.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top