EGEÇEP’ten ‘Dünya Su Günü’ Basın AçıklamasıBildirilerBileşen EtkinlikleriEkolojiRaporlarSağlık by Ekoloji Birliği - 23 Mart 202024 Mart 20200 Dünya Ormancılık Günü ve Dünya Su Günü ile ilgili basın açıklaması yapan EGEÇEP, içerisinde yaşadığımız corona virüsü ile birlikte yaşanmakta olan bugünkü krizli dönemde orman ve su varlığının tüm canlı yaşam için ne kadar önemli olduğunun daha net ortaya çıktığını ifade etti. Dünya Ormancılık Günü ve Dünya Su Günü ile ilgili basın açıklaması yapan EGEÇEP, içerisinde yaşadığımız corona virüsü ile birlikte yaşanmakta olan bugünkü krizli dönemde orman ve su varlığının tüm canlı yaşam için ne kadar önemli olduğunun daha net ortaya çıktığını ifade etti. Bu nedenle EGEÇEP’in açıklamasında insan sağlığı açısından çevre sağlığının önemine dikkat çekilirken, siyasi iktidar eliyle yapılan doğa tahribatı ve doğaya yönelik saldırgan politikalara da sert eleştiriler yer alıyor.Dünya Ormancılık Günü ve Dünya Su Günü‘ne ilişkin EGEÇEP (Ege Çevre Platformu) tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle:Dün (21 Mart) DÜNYA ORMANCILIK GÜNÜ idi. Bugün (22 Mart) ise DÜNYA SU GÜNÜ. Dünyanın iklim döngüsüyle ilişkili bu iki önemli varlık, aynı zamanda tüm canlılar için vaz geçilmez öneme sahiptir. İçerisinde yaşadığımız Coroına virüsü krizinde, tüm bilim insanlarının önerisi temizliğimize çok dikkat etmemiz, ellerimizi çok iyi yıkamamız ve bol sıvı tüketmemiz yönünde. Bunun da temel argümanı bol ve temiz suya sahip olmaktır. Peki bu iki varlığın değerini biliyor, onları yeterince koruyor muyuz.SU KITLIĞI VE KİRLİLİKTüm canlıların en doğal hakkı olan su, uygulanan yanlış politikalar sonucu hızla azalmakta, kirlenmekte ve tekelleşmektedir. Tüm nehirlerimiz endüstriyel, evsel, tarımsal atıklarla bizler tarafından kirletilmiştir ve kirletilmeye de devam edilmektedir. Ege bölgesinde, tüm akarsular hem fiziksel hem kimyasal olarak öylesine kirlenmiştir ki renkleri simsiyahtır. Örneğin Gediz nehrinde, kirlilik düzeyinin geldiği nokta nedeniyle artık su tahlili yapmaya bile gerek duyulmamaktadır. Diğer yandan, bu nehirlerden beslenen yer altı suları ve bu nehirlerin suyuyla sulanan çevrelerindeki tarım arazilerindeki kirlenme nedeniyle yöredeki tüm canlıların da yaşamı tehlike altındadır. Bu arazilerde yetişen sebze ve meyveleri tüketen insanların ciddi sağlık sorunlarıyla yüz yüze oldukları ya da olacakları endişesini taşımaktayız. Bu havzalardaki suları içen tüm diğer canlıların sağlıklarının ne durumda olduğu ise bilinmemekle birlikte, sık sık basına yansıyan toplu balık ölümleri, toplu kuş ölümleri bu konuda bazı ipuçları vermektedir. Bu kirliliklerin başlıca nedeni ise, arıtması olmayan ya da çalıştırılmayan sanayi kuruluşları, kentsel atıklar, madenler ve jeotermal santraller, yani kısaca tümüyle insan faaliyetleridir.Diğer yandan enerji bahanesiyle, en küçük akarsuların bile üzerine kurulan HES’lerin asıl amacı ise bu suları ele geçirilmesidir. Akarsuların çevresindeki yaşayan köylülerin bu sulardan yararlanmaları ise engellenmektedir. Kısacası, neoliberal ekonomik uygulamalar ile gerek akarsularımız ve gerekse yeraltı sularımız hem kirlenmekte hem de ticari birer meta haline getirilmektedir.Sularımız azalıyor. Bir yandan küresel iklim değişikliği sonucu kuraklık artışları ve yağış düzensizlikleri, diğer yandan suların yanlış kullanımı, sularımızın hızla azalmasına neden olmaktadır. Hepimiz, sağlıklı suya erişimin her yıl daha da zorlaştığının farkındayız. SULARIMIZI KİMLER, NASIL KULLANIYOR VE KİRLETİYOR?Ülkemizde toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar m3 olup kişi başına yıllık su tüketimimiz 2011 yılında 1519 m3 iken günümüzde bu rakam 1333 m3 seviyesine düşmüştür. Bu rakamlara göre, su zengini değil, su fakiri bir ülkeyiz. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay, “2030 yılında kişi başına düşen su miktarının bin metreküplerin altına ineceğini” ifade etmektedir. “Bu nedenle yer altı ve yer üstü su kaynaklarımıza sahip çıkmalı tarımsal, evsel, maden ve sanayi kökenli kirliliğe yönelik koruyucu önlemleri almalı ve suyu tasarruflu kullanmalıyız” demektedir. Bazı araştırmalara göre, suyumuzun yaklaşık yüzde 69’u tarımsal amaçlarla kullanılırken, yüzde 19’u sanayi sektörü ve yüzde 12’si ise evsel kullanım için tüketilmektedir.Su, tüm canlıların vazgeçemeyeceği, yaşamın en temel kaynağıdır. Su, temel yaşam hakkıdır. Buna karşın su, ticari bir meta haline dönüştürülmüştür. Mahalle haline getirilmiş olan köylerdeki sular saat takılarak ücretlendirilmektedir. Köylünün, çiftçinin geçim kaynağı olan, tarlalarını sulamak amacıyla kullandığı sular ücretli hale getirilmektedir.Öte yandan, sanayici ve madenci, açtığı sondaj kuyularından kullandıkları suya sadece atık su bedeli ödemektedir. O da sadece beyan ettikleri kullanımları için.Akarsularımızın neredeyse tümü üzerine sulama ya da enerji barajları (HES) kurularak, doğal akışlarından koparılmaktadır. Bu sulardan kimileri yüksek rant elde ederken, canlıların suya erişimi önünde büyük engeller oluşturulmaktadır.Yaşamın sürdürülmesini değil sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen hükümetler, sularımızı sanayiye ve madencilere peşkeş çekmektedir. İzmir’in en önemli su havzalarından Çamlı havzasına yapılması planlanan ve 250.000 kişiye su sağlaması düşünülen Çamlı barajının yapımından, Efemçukuru Altın Madeni nedeniyle vaz geçilmiştir. İzmir halkının temiz suyu, Kanada kökenli altın madeni şirketinin çıkarları uğruna feda edilirken İzmir’in gereksindiği su, 130 km ötedeki Gördes barajından getirilmeye çalışılmaktadır. Bu barajın bir türlü su tutamaması bir yana, suyun farklı havzalara taşınması da ayrı bir ekolojik yanlışlıktır.Yıllardır soruyoruz, bir kez daha soracağız:Soruyoruz: MADENCİLİK Mİ, SUYUN KORUNMASI MI?Soruyoruz: SU, SANAYİDE Mİ YOKSA KENTLERDE, TARLALARDA MI UCUZ OLMALI?!..Su havzalarında, madencilik için mutlak koruma alanı, 300 metreden 100 metreye düşürüldü. İçme ve kullanma suyu havzalarından 1000 metre uzaklıkta madencilik yapılmasının önü açıldı.HALK SAĞLIĞI KİMİN UMURUNDA?Ve Açıklıyoruz;Suyun ve enerjinin ticarileştirilmesi amacıyla kurulan ve kurulacak olan tüm barajların yapılmasına karşıyız.Bütün su havzalarının koruma altına alınması, su havzalarında madencilik ve kirletici sanayi faaliyetleriyle mevcut havza işgallerine son verilmesini istiyoruz.Yaşamlarını geçimlik tarım yaparak sürdüren küçük çiftçilerin, sulama sularının paralı hale getirilmesine karşıyız. Akarsuları, gölleri, göletleri şirketlere teslim ederek, sadece parası olan çiftçilerin suya erişimine neden olacak olan su özelleştirmelerine göz yummayacağız.Suyun ticarileşmesi sonucunda, yeterince su kullanabilme olanağı bulamayacak olan halkların, toplumsal ölçekte artacak zehirlenme, bebek ölümleri, salgın hastalıklar, sakat doğumlar ve benzeri sağlık riskleri ile karşı karşıya kalmaktadır.Kentlerde, 10 tona kadar su tüketiminin ücretsiz sağlanmasını talep etmekteyiz. Dikili’de denendi ve su tüketiminin azaldığı saptandı.Yeni sulama barajları yapmak için harcanacak paraların, damla sulama tesislerinin kurulmasına harcanması gerektiğine; böylece tarım alanında su tüketiminin azalacağına, üretimin daha çok artacağına ve maliyetin düşeceğine inanıyoruz.Enerji amaçlı barajların ve HES regülâtörlerinin, ekolojik dengeyi bozduğunu, baraj ve HES yapımı yerine kayıp–kaçak oranının düşürülmesinin ve enerjinin etkin kullanımının sağlanmasının şart olduğunu vurguluyoruz.Aşırı su tüketen kirli sanayilerden vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.Başta Gediz ve Küçük Menderes olmak üzere akarsularımızın havzalarında kurulu sanayi tesislerinin, en az sulama suyu seviyesinde arıtma yapmaları sağlanmalı, bunu yapmayan kuruluşlar kapatılmalıdır. Bu akarsularımızdaki aşırı kirliliğin giderilmesi için bilimsel çalışmalara dayalı önlemlerin alınmasına hızla başlanmalıdır.EGEÇEP TÜM BİLEŞENLERİYLE, CANLILARIN YAŞAM KAYNAĞI OLAN SUYUN METALAŞTIRILMASINA VE ORMANLARIN YAĞMALANMASINA KARŞI HER TÜRLÜ HUKUKSAL VE MEŞRU ÇABAYI HARCAYACAKTIR!.. Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Send email Mail Print Print