Buradasınız
Ana Sayfa > Ekoloji > Asıl İkilem Ne: Cüzdan Mı, Vicdan Mı? | Metin Sert

Asıl İkilem Ne: Cüzdan Mı, Vicdan Mı? | Metin Sert

Bu dava elbette ki cüzdanı büyük olanların değil ama vicdanı büyük olanların davası, yaşamdan yana olan ve yaşamı savunan herkesin bir sağduyu refleksi olacaktır. 

Vahşi kapitalizm ve vahşi madencilik

Emperyalizmin ortaya çıkışı ile birlikte uygulamaya soktuğu eski sömürgecilik yöntemi, “klasik sömürü yöntemi” olarak da bilinir. Bu klasik sömürü yönteminin en önemli ayağı ise, az gelişmiş, geri kalmış, geri bıraktırılmış veya sömürgeleştirilmiş ülkelerin yeraltı zenginliklerinin soyulup sömürülmesi anlamını taşıyor.

İşte bu nedenle emperyalist sistemin dünyaya dayattığı “küreselleşme” politikasının yanında ayrıca BOP projesinin da hayata geçirmesi, sanki tek bir yerden düğmeye basılmış gibi, süreç içinde bizim gibi ülkelerdeki madencilik ile yasalar yavaş yavaş ve kademeli biçimde bu klasik sömürü yöntemine uydurulacak şekilde değiştirilmeye başlandı. Bizde ise bu değişim, Genel Başkanı Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşgüdüm başkanı görevi verilen AKP iktidarı ile birlikte oldu…

Bizde AKP iktidarının çıkardığı “yeni madencilik yasası” ile artık tam anlamıyla “vahşi madencilik” diye tanımladığımız madenciliğin doğuşunun bir başka hikayesi böyle anlatılabilir. Ama en kısa tanımlama şu: Görülüyor ki, vahşi kapitalizmin madencilik anlayışı da vahşi madencilik.

CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören Çaldağı’ndaki cehennem çukurunu incelemede

Çaldağı konusunu uzun uzun bir kez daha anlatmaya gerek var mı? Ama şöyle özetleyelim: Dünyada ilk kez uygulanmak istenen ve tüm Gediz vadisini büyük bir çevre felaketine götürmesi söz konusu olan bir madencilik yöntemi.

Bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekecek. Bunun için de, geçtiğimiz Temmuz ayı içinde yazdığım ve dostlarla, bilim insanları ve çevreci kuruluşlarla geniş bir platformda tartışılmak üzere paylaştığım “Nikel Madenciliğinde Sülfürik Asit Projesinin Laboratuarı Türkiye Mi?” başlıklı yazıyı hatırlatmak istiyorum.

Bu yazıda dikkat çekmeye çalıştığım bazı konular var.
Hatırlatmak için kısaca vurgulayayım:

  1. Türkiye’nin nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanabilir olduğu bir laboratuar haline getirilmek istendiği…
  2. Halkımızın böyle bir kimyasal laboratuarda gönüllü kobaylık yapması için de biri “açık”, diğeri “kapalı” iki seçenek sunularak tuzağa düşürülüp kandırılmak istendiği…
  3. Bu nedenle aynı şirket tarafından (Encon Danışmanlık şirketi) verilen ÇED raporlarında Çaldağı için “açık”, Gördes için de “kapalı” iki farklı sistem önerildiği…
  4. Buna bağlı olarak da “sülfürik asit projesine karşı verilen çevreci mücadelenin izdüşümü” açısından, Turgutlu ve Gördes’in bir bütünün parçaları durumunda olduğu…
  5. Çaldağı’ndaki maden şirketinin, şimdi de şirketi Türkleştirme taktiğine başvurarak, böylece yabancı allerjisinden kurtulmaya çalışarak, Çaldağı direnişini çözmeye veya “direnişteki zayıf halkalar”ı koparmaya çalışacağı…

Bu yazının tamamı için tıklayınız: Sülfürik asit projesi laboratuarı Türkiye mi?

Güçbirliği Platformu tarafından 18 Mayıs 2009’da yapılan mitingten bir görüntü

Bizler ne diyoruz?

Elbette ki bizim tavrımız net. Bizler neyle ve nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz.

Ama yine de bir kez daha bir ayrıntıyı net olarak ortaya koymakta yarar olabilir.
Birileri tarafından önümüze konulan “açık mı, kapalı mı?” türündeki bu iki seçenekten birini tercih etmek gibi bir tutumumuz olamaz ve yok da zaten. Bizim tercihimiz, dünyanın 7 cennet tarım harikasından biri olan Gediz Vadisidir.

Bu nedenle biz ne diyor, ne istiyoruz bir kez daha somutlamak gerekirse:

  • Ne açık, ne de kapalı hiç birini seçmiyor, dünyanın en harika tarım cennetlerinden biri olan Gediz Vadisi’nin sülfürik asitle yıkanarak yok edilmesini istemiyoruz.
  • Tüm ormanlarımızı ve sit alanlarımızı madencilik için talan edilmeye, yeraltı zenginliklerimizi de yabancılar ve yandaşlar için yağmalanmaya açan, ülkemizde vahşi madenciliğin önünü açan bu madencilik yasasının değişmesini istiyoruz.
  • Çevreye ve insana saygılı, çevre ve insan sağlığını, tarihi zenginliğimizi koruyan, ileri teknolojinin bu amaçla uygulanacağı bir madencilik anlayışının oluşmasını istiyoruz.
  • Böyle bir madencilik yasası çıkıncaya kadar da, verimli tarım topraklarımızın yine tarım amaçlı korunmasını, dünyanın en zengin tarihi-arkeolojik zenginliğine sahip olan ülkemizde tarihsel kalıntıların yer aldığı bölgelerin yeniden sit alanı kapsamına alınarak korunmasını, ormanlarımız ve sit alanların yeniden madencilik yapılmasına yasak alanlar olarak ilan edilmesini istiyoruz.

Gediz Vadisi cinayetinin ne açık ne de kapalı şekilde yapılmasının bir anlamı yok! Açıkça da yapılsa, kapalı da yapılsa, cinayet cinayettir. Çünkü söz konusu olan asit tankının açık mı kapalı mı olması değildir. Burada söz konusu olan asıl konu, cevher ayrıştırmak için 18-20 milyon ton sülfürik asitin kullanılacağı tamamen açık bir nikel maden ocağı işletilmesi konusudur. Birinci sınıf tarım arazisi olan, dünyanın en cennet vadilerinden Gediz Vadisi’nin asitle yıkanarak yok edilmesini istemiyoruz.

18 Mayıs 2009’da yapılan “Madene Hayır” mitinginden

Sinsi bir tezgah olabilir mi?

Peki, birileri tarafından Gediz Vadisi gerçekten yok edilmek istenmekte midir?
Veya neden yok edilmek istenebilir?

Şu gerçeğimizi bir kez daha hatırlayalım: Türkiye bugün IMF ve AB reçeteleriyle tarımda geri bırakılmaya, geri çekilmeye ve tarımda çökertilmeye çalışılmaktadır. Bu hepimizce malum.

Gediz vadisi ise, dünyanın 7 tarım harikasından biridir. Dünyanın en bereketli tarım bölgesi olarak ülkemize tarımsal alanda ekonomik girdi sağlayan en verimli tarım toprağıdır. Manisa ve yöresinin sadece tarımsal girdi olarak sağladığı gelir, sadece 1 yılda 3,5 milyardır. Ve Manisa ovası sayesinde Türkiye, Amerika’dan sonra dünyada üzüm üretiminde birinci sırada yer almaktadır. Ayrıca Manisa ve yöresi, Sultaniye çekirdeksiz kuru üzümün dünya merkezidir. Çünkü Sultaniye çekirdeksiz üzüm dünyada sadece Manisa ve yöresinde yetişmektedir…

Manzara şimdi netleşti mi biraz? Çaldağı’ndaki maden şirketi (adı ve kimliği ne olursa olsun) tarafından dünyada ilk defa uygulanmak istenen madencilik projesi ile, dünyanın en cennet tarım alanı sülfürik asit projesi için açık bir kimya laboratuarı haline getirilecek, bir cennet vadi böylece asitle yıkanacak… (Böylece çöle çevrilecek veya yok edilecek…)

(Bu durumda, elbette ki öncelikle böyle bir olayın ilk karşısında durması gerekenlerin yoldan çekilmesi için, ilk önce bu kimselerin veya kurumların satın alınarak kandırılıp, maden yanlısı bir çizgiye çekilmesi gerekecek. Bu nedenle de bu projenin ardındaki güçler tarafından özellikle üzüm tüccarlığı yapanların ve benzer kurumların önce tarafsızlaştırılıp, sonra da bazı yollarla maden yanlısı çizgiye çekilmesi çok önemli…)

Peki böyle bir canavarlık mümkün mü, yoksa bu ortaya konulan tez sadece bir saçmalık olarak mı nitelendirilebilir? Bu soruya, bu dünyada Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bombasının bile atıldığını unutmadan bir cevap vermek gerekir, ki Gediz Hiroşima Olmasın!!!

Emperyalizm tarafından tüm dünyanın eski sömürgecilik yöntemlerinin uygulanabilir olduğu bir zemin haline getirilmeye çalışıldığı aşamada, böyle bir dünya haritasının Manisa ölçeğinde, bizlerin Çaldağı ve Gördes maden işletmecilikleri ile karşı karşıya kaldığı durum somut olarak şudur: Dünyanın en bereketli tarım topraklarından olan Gediz vadisi, sülfürik asit projesinin uygulanabileceği bir laboratuar haline getirilmek istenmekte, halkımız da bu laboratuarda gönüllü kobaylık yapması için biri “açık”, diğeri “kapalı” iki seçenek sunularak kandırılmak istenmektedir.

Çaldağı’ndaki madene karşı Turgutlulu çevreci yurttaşlar ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte oluşturdukları TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu) tarafından kurulan direniş çadırı

Biz ne istiyoruz ve ne yapıyoruz?

Eğer Gediz vadisinin çöle dönüşmesini istemiyorsak, bizim tavrımızın şu şekilde ortaya konularak ifade edilmesi gerekir:

  • Türkiye’nin nikel madenciliğinde sülfürik asit projesinin uygulanabilir olduğu bir laboratuar haline getirilmesine izin vermemeliyiz!
  • Ne açık, ne de kapalı, sülfürik asit projesine karşı çıkmalıyız.
  • Gediz vadisinde toprağın üstü altından çok daha değerlidir.
  • Bu toprağın altında eğer bir zenginlik varsa, yarın daha ileri ve iyi bir teknoloji ile, ama özellikle bu teknolojinin insana, çevreye ve tarihi zenginliğimize saygılı anlayışla uygulanabileceği bir madencilik yasası ile, insana ve çevreye dost bir madencilik anlayışı ile biz bu zenginliği halkımıza kazandırırız.
  • O zamana kadar ise, verimli tarım alanlarımızı yine tarım amaçlı korumalı, toprağın altındaki bu zenginliğimizin de gelecek kuşakların en karanlık günlerinde kendilerine bir ışık ve umut olabilecek bir sermaye olarak bulunduğu yerde kalmasını sağlamalıyız…

Bugün bizim yaptığımız nedir?

Bizler dün ne yapıyorsak bugün de aynı şeyi yapıyoruz, insanlık için aynı mücadeleyi veriyoruz. İşte dünya nereden nereye geldi? İyice kokuşmuş düzen bir de vahşi bir özellik kazanarak, saldırganlığını artık “çevre” dediğimiz insanların ortak yaşam alanlarına kadar getirip dayandırdı. Yani; dün insanların alın teri ve emeklerinin hakkı için mücadele veriyorduk, bugün ise aynı insanların bir de yaşam hakkı için mücadele vermek durumunda kalıyoruz. Bu yüzden vahşi kapitalizme karşı mücadeleyi çevreci mücadeleden soyutlamak ve ayırmak artık mümkün değil. Çünkü yukarıda vurguladığım gibi, vahşi kapitalizmin madencilik anlayışı da vahşi madencilik…

İngiliz European Nickel şirketi tarafından nikel maden işletmesi için Turgutlu Çaldağı’nda açılmış olan ve yöre halkının “cehennem çukuru” adını verdiği sülfürik asit havuzu, sömürge madenciliği olan vahşi madenciliği anlatıyor.

Asıl ikilem: Cüzdan mı, vicdan mı?

Kısacası, birilerinin bizim önümüze getirip de koyduğu “açık mı-kapalı mı?” şeklindeki bu iki seçenekten birini bizler seçmek zorunda değiliz. Bizim seçimimiz, dünyanın 1. sınıf 7 tarım harikasından biri olan Gediz Vadisi olmalıdır…

Veya… Gediz vadisi bize bir başka ikilem sunuyor ve kendi geleceğinin ne olacağını anlatmak için bizlere şöyle diyor: “Benim yaşamam sizlerin doğru seçim yapmanıza bağlı. Sizin için yaşamda hangi değerin daha önemli olduğuna karar vermelisiniz. Daha büyük cüzdan mı, daha büyük vicdan mı?”

Biz yaşam savunucuları seçimimizi şöyle yaptık: “Daha büyük cüzdan değil, daha büyük vicdan taşıyan biri olarak yolumuza devam edeceğiz!”

Bu işin ne kadar zor olduğunun da bilincinde ve farkında olarak hem de. Vicdanlar cüzdanların gölgesinde kalmışken, bu işin ne kadar zor olduğunu da elbette biliyoruz. Öte yandan sağduyuya seslenmenin de ne kadar zor olduğunun bilincindeyiz. Sağduyu, hem toplum olarak, hem de bu toplumun bireyleri olarak varlığını çok uzun zamandan beri unuttuğumuz bir değer çünkü. Hatta belki dünyanın bile, insanlığın bilinç kaybına da uğratılması nedeniyle, giderek varlığını unuttuğu bir olgu… Ama yine de bile bile ve inatla bunu yapmaya devam edecek, “Çaldağı’nda vahşi madenciliğe hayır” diye haykırmaya devam edeceğiz.

Tüm değer yargılarının alt üst olduğu böylesi bir süreç yaşanırken, bazıları bu yüzden “cüzdan”ın karşısına “vicdan” diye bir şey koymayı sanki bir “suç” gibi de göreceklerdir belki. Ama biz bu suçu işlemeye de devam edeceğiz. Çünkü toplumun varlığını unuttuğu sağduyunun kulağımıza fısıldadığı ses şöyle diyor: “Siz bu suçunuzla başınızı dimdik tutun! Onlar yarın tarih karşısında bugünkü suçsuzluklarıyla utanacaklar!”


Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur. Amacı; birlik ve dayanışma temelinde ekoloji mücadelesini yükselterek, daha güçlü şekilde doğayı ve yaşamı savunmaktır.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top