Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > 2021’e girerken: İklim krizi ve küresel ısınmanın neresindeyiz? | Metin Sert

2021’e girerken: İklim krizi ve küresel ısınmanın neresindeyiz? | Metin Sert

Atmosferdeki karbondioksit değerleri 1880 yılında yaklaşık 291 ppm iken, 2019 yılında yüzde 42 artarak 412 ppm değerine ulaştı. Ayrıca küresel ısınma son 10 yılda en yüksek düzeye çıktı.

2021 yılına adım atarken, bitirmekte olduğumuz 2020 yılının tüm dünyada bir kabus gibi yaşanmasına neden olan gerçekliklerden de uzaklaşabilecek miyiz sorusu ile birlikte yeni yıla gireceğiz. Sorunun yanıtı ise ne yazık ki hiç de iç acısı ve olumlu bir yanıt değil.

2020 yılı, iklim krizi ve küresel ısınma tüm dünyada artık asla inkar edilemeyecek gerçek olduklarını tarih boyunca en etkili şekilde hissettiren bir yıl oldu. Gezegenimizdeki yaşamın geleceği konusunda iklim krizi ve küresel ısınma nedeniyle küresel düzeyde yaşanan pek çok olağanüstü gelişmelerin yanı sıra tarih boyunca en bulaşıcı olan korona virüsü ile pandemi dönemini ve yine tarih boyunca kuraklık tehdidini en etkin bir şekilde küresel düzeyde 2020 yılında yaşamaya başladık ve bu tehditlerin etkisi altında yeni bir yıla giriliyor. Tarihi bir uyarı olarak algılanması gereken bu tehditlerden bir ders alındı mı sorusuna da olumlu bir yanıt verebilmek zor görünüyor.

Görünen o ki, dünyanın sanayi devleri boş vaadlerle koskoca bir yılı daha heba ederek, kapitalizmin aç gözlü ihtirası nedeniyle yaşamın geleceğini tehdit altına sokan uygulamalarından taviz vermeyip, pek de istekli ve gönüllü adımlar atmıyor. Bu tür adımlar atmak kapitalizmin doğasına aykırı. Kapitalizmin küresel düzeyde yaşadığı ekonomik krizini dünyaya dayattığı noktanın ekolojik kriz olduğu apaçık görülebiliyor. Dolayısıyla dünya insanlığı, gezegenin ve yaşamın geleceği için iklim krizi ve küresel ısınma ile mücadelenin kapitalizme karşı mücadeleyi de içeren bir anlam taşıdığı gerçeği ile bir kez daha yüzleşiyor.

Daha 2020 yılı başında, pandemi sürecinin başlangıcından bir ay önce Şubat ayında yayınlanan rapor, çarpıcı gerçeği apaçık ortaya koymasına rağmen, dünyanın sanayi devlerinin fosil yakıtlardan vaz geçemeyişi, iklim acil durumu ilan etmemeleri sonucunda ana teması iklim krizi ile mücadele olan ve küresel ısınmaya karşı alınacak tedbirlerin bir konsensüsü olarak görülen Paris Anlaşması‘nın sadece kağıt üzerinde bir sözleşme olarak kalmasına yol açtı. 2020 yılındaki son Küresel İklim Zirvesi COP25, Paris Anlaşması ile belirlenen hedeflere yönelik adım atılmaması ve fosil yakıttan vaz geçilmemesi nedeniyle iklim aktivistleri ve ekolojistlerinin protestoları ile karşılandı.

Son 140 yılda atmosferdeki karbondioksit oranı yüzde 42 arttı

Atmosferdeki karbondioksit oranı 1880 yılından bugüne yüzde 42 artarak en yüksek seviyeye ulaştı. Fosil yakıtların aşırı kullanımı, kaynaklarda yapılan israflar ve diğer insan faaliyetleri sonucu atmosferdeki sera gazları artmaya devam ediyor.

Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) verilerinden derlenen bilgilere göre, sanayileşme dönemi öncesindeki son 400 bin yılda atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranı 200 ile 280 ppm (milyonda bir birim) civarında seyretti. Sera etkisine neden olan başlıca gazlardan olan karbondioksit değerleri 1880 yılında yaklaşık 291 ppm iken, 2019 yılında bu değer yüzde 42 artarak 412 ppm değerine ulaştı.

Önlem alınmazsa 2040 yılında 450 ppm değerine ulaşması bekleniyor

Karbondioksit oranındaki artışı AA muhabirine değerlendiren İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, atmosferdeki karbondioksit miktarının kritik seviyelere ulaştığını söyledi.

Sanayileşmeyle beraber yer altında milyonlarca yıldır biriken karbonun hızla tüketildiğini belirten Toros, “Bunun sonucunda başta karbondioksit olmak üzere atmosferdeki sera gazları her gün artıyor. Bu da dünyamızın daha fazla ısınmaya devam ederek küresel iklim değişikliğinin etkilerini daha fazla yaşatıyor.” diye konuştu.

Atmosferdeki karbondioksit oranındaki artışın temel nedeninin insan kaynaklı faaliyetler olduğunun altını çizen Toros, güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek için hükümetlerin ve bireylerin önlem alması gerektiğini söyledi.

Karbondioksit oranındaki artışın bu şekilde devam etmesi durumunda rekor sıcaklıklar görüleceğine; kuraklık, aşırı yağış, sel, fırtına, hortum ve kasırgaların artacağına dikkati çeken Toros, sözlerini şöyle tamamladı:

“Fosil yakıtların verimsiz kullanılmasının ve aşırı tüketimin önüne geçilmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerjiye geçiş hızlandırılmalı. Enerjinin etkin ve verimli kullanılmasıyla karbondioksit emisyonu azalacak ve atmosferde karbondioksit yoğunluğunun artışı durdurulabilecek. Eğer önlem alınmazsa yapılan kestirim model sonuçlarına göre 2040 yılında atmosferde karbondioksit yoğunluğunun 450 ppm değerine ulaşması bekleniyor.”

Küresel ısınma son 10 yılda en yüksek düzeye çıktı

ABD’de bilim insanları, son 10 yılın, şimdiye kadar dünyada ölçülen en sıcak dönem olduğunu bildirdi.

Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA) ile Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA), dünya yüzeyinde kara ve denizlerden alınan sıcaklık okumalarıyla ilgili verileri açıkladı.

Açıklamada, 2010-2020 yılları arası dünya ortalama sıcaklığının 14,7 derece olarak tespit edildiği, bunun da 20. yüzyıl ortalamasının 0,8 derece üstünde olduğu kaydedildi.

İklim kayıtlarının tutulmaya başlandığı 1880’den bu yana son 10 yılda en sıcak 8 yılın yaşandığına dikkati çeken yetkililer, 2019 yılının ise 140 yıl içinde ikinci en sıcak yıl olduğunu vurguladı.

Birçok bilim insanının, orman yangınlarının, buzulların erimesinin, şiddetli hava olaylarının insani faaliyetlerle bağlantılı olduğuna işaret ettiği belirtilen açıklamada, gelecek yılın daha sıcak geçmesinin tahmin edildiği kaydedildi.

NASA’nın Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Gavin Schmidt, 1960’lardan bu yana her 10 yılın bir öncekinden daha sıcak geçtiğini vurgulayarak, “Kömür, petrol ve gazın yakılmasından kaynaklı sera gazlarını stabilize edene kadar bu artış her yıl gördüğümüzün bir parçası olacak.” ifadesini kullandı.

Güneş, Kaliforniya yangınlarının yarattığı yüksek ısı perdesinin ardından görünüyor

“Yılın geri kalanının ne getireceğinden korkuyorum”

Georgia Tech İklim Bilimcisi Kim Cobb, 2020’ye korkunç iklim verileri ile başlandığını belirterek, “Hızlı bir şekilde küresel sıcaklık rekorlarını kırdığımızı düşünmek ayıltıcı. Yılın geri kalanının ne getireceğinden korkuyorum.” ifadelerini kullandı.

2020, şimdiye kadarki en sıcak üç yıldan biri olarak kayda geçecek

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), küresel çapta çok sayıda çevre felaketinin yaşandığı 2020’nin dünyanın en sıcak yıllarından biri olarak kayıtlara geçmesini bekliyor.

Örgütün tahminlerine göre 2020 yılında dünya, 2016 ve 2019’un ardından üçüncü en sıcak yılını yaşadı. 2015’ten itibaren geçen altı yıllık sürenin de, 1850’den bu yana tutulan kayıtlarda en sıcak altı yıl olarak kayda geçmesi bekleniyor. En ciddi ısınmanın ise ortalama sıcaklığının 5 derece üzerine çıkan Sibirya’da yaşandığı bildiriliyor.

WMO İklim Durumu Raporu‘nda beş farklı veri kümesinden yararlanıyor. Örgüt, yakın zamanlı sıcaklık verileriyle, “sanayi öncesi dönem” olarak adlandırdığı ve referans değer olarak aldığı 1850-1900 yılı arasındaki verileri karşılaştırıyor.

Bu yıl Ocak ayından Ekim ayına kadarki sürenin verilerine göre WMO, 2020 yılının, referans değerden 1,2 derece üzerinde bir sıcaklıkta geçtiğini ortaya koyuyor. WMO’nun bu hesaplamasında 0,1 derecelik bir hata payı olabileceği belirtiliyor.

Şu ana kadarki veriler 2020 yılını 2016’nın gerisinde, 2019’un önünde olmak üzere “en sıcak ikinci yıl” yapıyor. Ancak bilim insanlarının beklentisi, Kasım ve Aralık aylarından gelecek verilerin 2020’yi üçüncü en sıcak yıl yapacağı yönünde.

Bunun nedeni, bu yıl La Nina olarak adlandırılan hava olayının gerçekleşmesi. Bu doğal hava olayı, okyanus yüzeyinde sıcaklıkların büyük ölçüde soğumasına yol açıyor.

Buna rağmen WMO 2020’nin en sıcak yıllar arasına gireceğinden emin. WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, “En sıcak yıl rekorları genelde El Nino olayına denk gelirdi. Şimdi El Nino değil soğutucu etkisi olan La Nina’yı yaşıyoruz ve bu bile 2020’deki ısınmayı frenlemeye yetmiyor” dedi.

Küçük sıcaklık farkları önemli midir?

Son yıllarda iklim değişikliğinden kaynaklı olarak görece küçük sıcaklık farklarından bahsedilse de yerel düzeyde bu farkların büyük etkileri olabiliyor.

2020’de Sibirya ortalama sıcaklığının 5 derece üzerini gördü. Sibirya’nın kuzeydoğusundaki Verkhoyansk kasabasında hava sıcaklığı 38 dereceye ulaştı. Avrupa, 2020’de ocak ve ekim arasındaki en sıcak dönemini yaşadı. Öte yandan Kanada, Brezilya, Hindistan ve Avustralya gibi bazı yerlerde sıcaklık ortalamanın altında seyretti.

Ancak tüm verilerin toplamına bakıldığında, 2020 yılı verileri, insan faaliyetleri nedeniyle yaşanan küresel ısınmanın sürdüğünü gözler önüne serdi. 2011 ve 2020 arası da en sıcak 10 yıl olarak belirlendi.

Sular ısınırken…

Isınan gazların neden olduğu fazla ısının çoğu, nihayetinde okyanuslara gidiyor. Bu da yüzde 80’inde bu yıl en az bir kez sıcaklık dalgası yaşanan suların üzerine daha çok yük bindiriyor. Sulardaki ısınmanın deniz canlıları ve deniz ekosistemleri üzerinde yıkıcı bir etkisi var.

Kaliforniya kıyılarında “Blob” olarak anılan uzun süreli sıcak akım 2015-2016 yıllarında bir milyona yakın deniz kuşunun ölümüne neden oldu. Araştırmacılar son 40 yılda bu tip doğa olaylarının 20 kat daha sık yaşandığını söylüyor.

Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden Prof. John Church, “İnsan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle oluşan sıcaklık artışının yüzde 90’ı okyanuslarda son buluyor. WMO’nun raporu okyanusların ısınmaya devam ettiğini gösteriyor. Üstelik bu artan bir ivmeyle gerçekleşiyor” yorumunu yapıyor.

Kuzey Atlantik’teki kasırga sezonunda rekor sayıda kasırga görüldüğü belirtilen raporda, artan sıcaklıklarının kasırgaların gücünü de artırdığı yönünde yeni kanıtlar olduğu belirtildi.

‘Bu yıl veriler Kırmızı Alarm veriyor’

WMO, orman yangınlarının Avustralya, Sibirya, ABD’nin Batı kıyısı ve Güney Amerika’daki geniş alanları kül ettiğini ve dünyanın etrafını saran dumanlar yaydığını da ekledi. Afrika ve Güneydoğu Asya’da meydana gelen sel felaketleri ise büyük çapta insanı yerinden etti ve milyonlarca kişi için gıda güvenliğini tehlikeye attı.

WMO’nun raporu birçokları için sürpriz değil. Edinburgh Üniversitesi’nden Prof. Dave Reay, küresel iklim durumunun tehlike çanları çaldığını söylüyor:

“Her yıl gezegenin sağlığının bozulmasına ilişkin raporları okumak kasvetli bir işti ancak bu yılın raporu tamamen kırmızı alarm veriyor. Sıcaklığın artışı, kuraklığın yoğunlaşması, tırmanışa geçen orman yangınları… Hepsi 2020’de iklim değişikliğinin şiddetli etkilerini anlatıyor.”

Çevre aktivistlerine göre WMO raporu, iklim değişikliğine ve çevreye odaklanmanın aciliyet taşıdığını gözler önüne seriyor.

‘İklim değişikliğinin aşısı yok’

Yardım kuruluşu Christian Aid’den Dr. Kat Kramer, “2020 yılında koronavirüs salgını en büyük endişe kaynağı olarak öne çıkmış olsa da, iklim açısından hassas bölgelerde yaşayan milyonlar için iklim değişikliği hala en büyük tehdit ve maalesef ki bunun için bir aşıya sahip değiliz. Ancak fosil yakıtlara son vermek iyi bir başlangıç olabilir” diyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) yeni bir rapor yayımlayarak, iklim değişikliğinin dünya mirası alanları için de en büyük tehdit haline geldiğini kaydetti. IUCN, dünya mirası niteliği taşıyan 83 bölgenin sıcaklık artışı nedeniyle tehlike altında olduğunu belirtti.

Bunlar arasında, Avustralya açıklarında bulunan Büyük Set Resifi de var. Mercan Denizi‘ndeki resif sistemi, okyanusun ısınmasından, asitlenmeden ve sert hava koşullarından etkileniyor ve her geçen gün zayıflıyor.

IFRC: Küresel ısınma koronadan daha büyük bir tehdit

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu, iklim değişikliği bağlantılı afetlerin sayısının giderek arttığına dikkat çekerek “Küresel ısınmaya karşı aşı yok” uyarısı yaptı.

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC), iklim değişikliğinin etkileri ile ilgili yayımladığı raporda, iklim değişikliğinin koronavirüsten daha büyük bir tehdit oluşturduğuna ve aynı hızda mücadele gerektirdiğine vurgu yaptı.

1960’lı yıllardan bu yana dünyayı etkileyen büyük doğal afetlerin mercek altına alındığı raporda iklim değişikliğine ve hava koşullarına bağlı aşırılıkların sıklığı ve yoğunluğunun giderek arttığına dikkat çekildi. İklim değişikliği ve hava koşullarına bağlı afetlerin sayısının 1990’lı yıllara göre yüzde 35 oranında arttığına işaret edilen raporda, sadece 2019 yılında dünyada kaydedilen 308 doğal afetin yüzde 77’lik bölümünün iklim ya da hava koşulları kaynaklı olduğu, bu afetlerde 24 bin 400 insanın yaşamını yitirdiği belirtildi.

On yılda 410 bin kişi öldü

İklim değişikliği ve aşırı hava olayları nedeniyle, büyük çoğunluğu yoksul ülkelerde olmak üzere son on yılda 410 bin kişinin hayatını kaybettiği, en fazla can kaybının aşırı sıcaklar, kuraklık ve fırtınalar nedeniyle kaydedildiği bildirildi. IFRC, “uzun vadede tüm insanlığı tehdit eden bu tehlikeye karşı gerekli aciliyette hareket edilmesi” çağrısı yaparak, önümüzdeki on yılda gelişmekte olan 50 ülkeye iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilmelerinde yardım edebilmek için 50 milyar dolarlık kaynağa ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Küresel ısınmanın koronavirüs salgınından daha büyük bir tehdit olduğuna vurgu yapan IFRC, Dünya Sağlık Örgütü‘nün koronavirüsü pandemi ilan ettiği Mart ayından bu yana dünyada 100’den fazla doğal afet meydana geldiğine ve bu afetlerden 50 milyonu aşkın insanın etkilendiğine dikkat çekti.

“İklim değişikliğinin aşısı yok”

IFRC Genel Sekreteri Jagan Chapagain, dünyada 1,3 milyon insanın ölümüne yol açan koronavirüsün çok ciddi bir kriz olduğunu, ancak iklim değişikliğinin orta ve uzun vadede insan yaşamına ve yerküreye çok daha güçlü etkilerinin olmasını beklediklerini kaydetti.

Chapagain, koronavirüse karşı kısa zaman içinde bir ya da birkaç aşının kullanıma sunulmasının beklendiğini belirterek “Ancak iklim değişikliğine karşı maalesef hiçbir aşı yok” uyarısı yaptı.


Kaynaklar:

Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği görevini sürdürmektedir. Ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir cevap yazın

Top