Buradasınız
Ana Sayfa > Bilim > ‘İklim krizi’ değil, krizin iklimi! | Cemalettin Küçük

‘İklim krizi’ değil, krizin iklimi! | Cemalettin Küçük

pray
Metalurji Yüksek mühendisi Cemalettin Küçük

Ege’de sular ısındı…”

Bu söz duyunca komşumuz Yunanistan ile dalaş başladı sanılır. Oysa Ege Denizi’nde gerçekten sular ısınıyor. Bunun nedeni küresel ısınma mı? İklim değişimi mi? Yoksa doğadaki yıkıcı faaliyetler mi?

Çevre şehircilik ve iklim değişikliği bakanı, bir şişe içindeki İzmir Körfezi suyunu göstererek “Oksijen seviyesi yer yer sıfıra düşmüş, su sirkülasyonu durma noktasında” diyor ve Körfez’in kirliliği konusunda belediyeleri suçluyor. Hakkı var tabii! Derelerin kirliliğinden söz ediyor. Doğru tespitler. Ancak eksiktir.

Yine “Karadeniz de 2024 ağustos ayı sıcaklıkları, 24.5 derece santigrat ortalamayı aşıp 26 dereceye vardı” haberleri yansıdı; “Küresel iklim değişimine bağlı olarak” diye de not düşüldü. Bu not da tekil olarak doğru değildir.

Çünkü İzmir Körfezi ve Ege Denizi gibi bütün denizlerin yaşadığı sorun, bugün gündem olan iklim değişimi ya da “iklim krizi” değildir… Krizin iklimidir.

Şimdi bir de biz örnekleyelim bakalım, acaba Ege’de sular ve Karadeniz’de havalar neden ısındı?

Denizleri besleyen sular ısınınca denizler de ısınıyor. Ya da besleme ortadan kalkınca sıcaklık yüksek kalıyor. Bu kaçınılmaz. Peki Ege Denizi’ni besleyen hangi sular ısındı? Kaz Dağları’nda yapılan faaliyetler konusunda bir tedbir var mı? Buralardan kim sorumlu? Dağlardan gelen ve yer altı suları olarak Ege Denizi’ni besleyen, sahil kesimlerinde tabandan çıkan sular kurutuldu. Yüzeyden gelen sular yön değiştirdi ya da kurudu. Sebep öncelikle plansız şehirleşme, suların akış yönlerine müdahale. Diğer yandan dağlarda açılan derin maden çukurlarının, bazı yerlerde deniz seviyesi altına inecek kadar derinleşmesi. Kaz Dağlarındaki yıkım giderek büyüyor. Bu katliamdan sorumlu olan kişiler sorumluluğu iklime ve onun olmayan ‘kriz’ine atıyor. Dikkati başka yöne çekip, gerçeği saklamaya çalışıyorlar. Ege’de suların ısınmasının nedeni nettir. Denizi besleyen dağlara ve akarsulara müdahaledir.

***

Karadeniz daha büyük sorun yaşıyor. Her deresine santral ve derelerini besleyen dağlarına maden sahaları giriyor. Birçoğu zaten başından beri kirletiyor. En büyük kirliliğe Romanya’nın kuzeybatısındaki Baia Mare altın madeni yol açtı. Madendeki atık barajının duvarlarının 30 Ocak 2000 günü yıkılması sonucu siyanür bileşikleri ve birçok ağır metal Tisza Nehri’ne, oradan da Karadeniz’e aktı. Ancak o dönem şirket yetkilileri toplumla dalga geçiyordu adeta: “Balıklar siyanürden değil soğuktan öldü!”

4 Ekim 2010’da Macaristan’ın Ajka kentinde alümina tesisine ait atık barajının bentleri yıkıldı. Toksik özelliğe sahip milyonlarca ton kırmızı çamur çevreye yayıldı. Görüntüleri dünya basınında yer aldı. Yine vahim bir açıklama da bizim o dönemki çevre bakanından gelmişti: “Bizim balkan ülkeleriyle anlaşmamız var” diyerek, tehlikeyi anlaşma ile atlatabileceğimizi yayma derdindeydi. Ancak kızıl çamur Karadeniz’e ulaştı. Peki Karadeniz sadece Avrupa’dan mı kirleniyor? Ülkemizden Karadeniz’i besleyen bütün akarsular da ya kirletici ya da temizliği yeterince sağlayacak debiye ulaşamıyor.

Fatsa Elekçi Deresi üzerindeki altın işletmesi sürekli kimyasal ile denizi kirletiyor. Yıllardır Karadeniz’in derinliklerine verilen derin deniz deşarjı olan bakır atıkları deniz yaşamını bitiriyor. Giresun’un ve Gümüşhane’nin kuzey yamaçlarına kurulu madenlerin atıkları ve işletmeden oluşan kimyasallar Harşit Çayı’nı zehre çeviriyor. Giresun’un güneyinde Alucra’dan akan maden atıkları Kelkit Vadisi boyunca Yeşilırmak ile Karadeniz’e ulaşıyor. Kızılırmak havzası aynı sorunları yaşıyor.

Marmara ve Ege’yi besleyen boğazların döngüsünde olan Karadeniz’in yaşadığı her sorunu bu denizler de yaşayacaktır.

İzmir Körfezi de bunca endüstriyel atığın işgalinde, kendisini besleyen derelerin, yer altı kaynaklarının tükendiği koşullarda nasıl canlı olsun?

Bu işlemlerden sadece bakanlık mı sorumludur? Başta bakanlık olmak üzere belediyeler de sorumludur. Kimse sorumluluktan kaçmamalıdır. Özellikle büyükşehir belediye işlemlerinden sorumlu yürütücüler “bütünkent” oluşumundan sonra bütün kentten sorumludurlar.  Balıkesir’in Türkmen Dağı’nda suyun kaynağına kurulan maden işletmesini göremeyen belediye başkanı hiçbir sorundan söz edemez. Halkın sularını kirleten bu işletmelere neden müdahale edilmez? İsterseler bütün bu faaliyetleri durdurabilirler. Hem yasal olarak hem de halkın en meşru gücüyle (gerçek yasalar) bunu yapabilirler.

Bugün hükümet edenler, nadir toprak elementlerini çıkarmaları için uluslararası şirketlere çağrı yapıyor. Her yeri yıkıma sürüklemek içindir bu çağrı.

İklim değişecektir. Değişim hep vardı hep olacak. Yeryüzüne karşı işlenen suçları iklim değişimine havale ederek; “aşırı iklim olayı” gibi uydurma kavramlarla her konuyu iklim değişimine bağlayarak kimse suçunu saklamaya çalışmasın.

Sorun iklim değişiminde değil; ‘iklim krizi’ uydurması adı altında kriz ikliminin yaşatılmasındadır.

Bütün iklimleri yeniden ele alacağız. Krizlerin ikliminden çıkacağız.


Evrensel

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur. Amacı; birlik ve dayanışma temelinde ekoloji mücadelesini yükselterek, daha güçlü şekilde doğayı ve yaşamı savunmaktır.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top