Buradasınız
Ana Sayfa > Bileşen Etkinlikleri > Bir vahşi madencilik projesinin çöküşü ve yenilgisi | Metin Sert

Bir vahşi madencilik projesinin çöküşü ve yenilgisi | Metin Sert

Projede güya değişiklikler yapmak üzere yeni ÇED süreci başlatan VTG Madencilik şirketinin elindeki tek dayanak sadece akralarındaki hükümet desteği kalmış durumdadır. Ancak maden şirketinin proje değişikliği konusunda kamuoyunu ikna etme yönünde hiç bir inandırıcılığı kalmamış ve güvenirlikleri de halkın gözünde tamamen çökmüş bir haldedir.

Yeni ÇED süreci ve proje değişikliği nasıl yorumlanmalı? Bir madencilik projesinin çöküşü ve yenilgisi. Ama Turgutlu halkının 7 yılı aşkın zamandır bu vahşi madencilik projesine karşı kararlılıkla yürütülen mücadelenin de başarısı.

Bu yazıyı da bu perspektiften bir bakış açısı ile kaleme alıyorum…

DOĞA VE YAŞAMI SAVUNMA MÜCADELESİNİN BAŞARISI

Dünyanın en bereketli topraklarını dünyada ilk defa denenmek istenen bir vahşi madencilik projesine karşı yürütülen bir mücadele olan Çaldağı direnişi çok önemli bir başarıya daha imza atmış durumda. Yaklaşık 7 yıldır aşkın zamandır yürütülen mücadelenin kararlılığı ve direnci karşısında Çaldağı’ndaki maden şirketinin ÇED değişikliğine giderek “yeni ÇED süreci başlattığı”nı açıklaması veya “ek üniteler” adı altında projede değişiklik yapacağını belirtmesi, ne taraftan bakılırsa bakılsın bir tek anlam taşıyor: Dünyada ilk defa uygulanmak istenen bir madencilik projesinin, European Nickel projesinin çöküşü ve yenilgisi.

Önce 25 Temmuz 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün resmi sitesinde “projelerinde değişiklik yapmak için ÇED tadilatı uygulayarak yeni bir ÇED süreci işletmek istedikleri”ne dair duyuru yayınlandı. Daha sonra da 15 Ağustos 2013 tarihinde VTG Madencilik şirketi tarafından Çaldağı eteklerindeki köylerden Çampınar köyünde “yeni ÇED bilgilendirme toplantısı” düzenlendi. Daha önceki ÇED raporu kamuoyundan kaçırarak ve habersizce alınmıştı. Tabii bu kez de maden şirketinin tutumu kendi düzenledikleri ÇED toplantısını provoke ederek uygun şekilde yapılmasını engellemek ve bu şekilde yapılamayan ÇED toplantısını da sanki “yapılmış gibi” göstermeye çalışmak oldu.

Buraya kadarki gelişme ne taraftan bakılırsa bakılsın, Gediz havzasında bir çevre felaketinin önlenmesi amacıyla vahşi madencilik anlayışına karşı yürütülen çevreci mücadele açısından bir tek anlam taşıyor: Dünyanın hiç bir ülkesinde uygulanmasına izin verilmeyen ve bu nedenle ilk defa Türkiye’de uygulanmaya çalışılan çevre ve insanlık düşmanı bir madencilik projesinin, European Nickel projesinin çöküşü ve yenilgisi demektir bu. Çünkü dünyada ilk defa Türkiye’de uygulanmak istenen bir madencilik projesi için çeşitli tezgahlar ve sinsi planlarla hazırlanmış, kamuoyundan habersizce alınmış ve hükümet onayı, TÜBİTAK desteği, yargı kararlarıyla da “kutsal bir belge” haline de getirilmeye çalışılmış bir ÇED raporu, bilim adamlarının katkılarıyla yürütülen çevreci mücadele sonucu paçavraya çevrilerek tarihin çöplüğüne atılmıştır.

İşte bu sonucun taşıdığı anlam; çevreci mücadelenin elde ettiği bir başarıyı göstermektedir. Bu çevreci başarının anlamı ise; “ilkel madencilik anlayışı”nın, “sömürge tipi madencilik” uygulama çabalarının “bilimi kılavuz edinerek yürütülen çevreci mücadele” karşısındaki yenilgisi ve çöküşü demektir.

VAHŞİ MADENCİLİK PROJESİNİN ÇÖKÜŞÜ VE YENİLGİSİ

Bu başarının sonuçlarını değerlendirecek olursak, en başta bu projenin bilime aykırı ve tehlikeli olduğu ispatlandı diyebilmemiz gerekmektedir:

  • Dünyada ilk defa denenmek istenen “sülfürik asit liç usulü açık nikel madeni işletmeciliği”nin bilime aykırı ve tehlikeli bir yöntem olduğu ispatlanmıştır.
  • İngiliz European Nickel şirketinin madencilik projesini bir Türk firma olarak devam ettirmek üzere paravan şirketini satın alıp Çaldağı’ndaki tesisleri devralan VTG Madencilik şirketi, her türlü yalan ve oyunu denemesine ve arkalarındaki hükümet desteğine rağmen, bilim adamlarının katkılarıyla sürdürülmekte olan çevreci mücadele karşısında ellerindeki ÇED raporunu savunamaz hale gelmiştir.
  • Projede değişiklik yapmak için yeni bir ÇED süreci başlatılması, bugüne dek “bu madencilik projesinin büyük bir çevre felaketine neden olacağı” şeklinde ortaya konulan tüm iddiaların doğru olduğu konusunda maden şirketi tarafından yapılmış bir itiraf ve teyidi anlamındadır.
  • Maden şirketinin bugüne kadar “bu madencilik yönteminin son derece temiz, bilimsel ve tehlikesiz, çevreye dost bir yöntem olduğu” şeklindeki tüm savunması çökmüş ve inandırıcılıkları kalmamıştır.
  • Bu ÇED raporunu hazırlayan ENCON şirketinin bilime aykırı rapor hazırladığı ispatlanmış, dolayısıyla verdiği diğer ÇED raporlarının da (Gördes, Uşak Kışladağ, İzmir Efemçukuru vb.) güvenirliği çökmüştür.
  • European Nickel projesini arkalarındaki hükümet desteğine ve ellerindeki “kutsal belge” haline getirilmiş ÇED raporuna güvenerek Çaldağı’ndaki tesisleri devralan VTG Madencilik şirketinin bu durumda elinde sadece arkalarındaki hükümet desteği kalmıştır.
  • Uğruna bakan bile değiştirilen ve yeni bakan Eroğlu’nun “İngilizler çok baskı yaptı, bu yüzden istedikleri izinleri vermek zorunda kaldım” şeklinde ifadeleri ile savunmasının da yer aldığı hükümet desteğinin ne kadar yanlış ve sakat olduğu ortaya çıkmıştır.

PROJEDE DEĞİŞİKLİK VE YENİ ÇED SÜRECİ

Bu durumda projede güya değişiklikler yapmak üzere yeni ÇED süreci başlatan VTG Madencilik şirketinin, elinde sadece akralarındaki hükümet desteği kalmış durumdadır. Ancak maden şirketinin proje değişikliği konusunda kamuoyunu ikna etme yönünde hiç bir inandırıcılığı kalmamış ve güvenirlikleri de halkın gözünde tamamen çökmüş bir haldedir.

Bu noktaya veya aşamaya gelinişin nedenlerini değerlendirecek olursak:

  • Önce Bosphorus, sonra Sardes, sonra da VTG Madencilik adı altında Çaldağı’nda uygulanmak istenen bu madencilik projesi, bu güne kadar maden şirketleri tarafından her türlü imkânı kullanıp, her türlü yalanı deneyerek var güçleriyle savunulmuş, “açık yığın liç usulü sülfürik asit kullanımı” her fırsatta ve her ortamda “çok bilimsel, asla tehlikeli değil, çevre dostu bir proje” gibi tanımlamalarla anlatılmıştır.
  • Hatta Çaldağı’ndaki tesisleri bu projeyi bir Türk firma olarak uygulamak üzere devralan VTG Madencilik şirketi, yalanlarına kanıt olsun diye Finlandiya’da Talvivaara işletmesini örnek gösterip, kendi iddialarına destek olmaları için buraya ilçeden bazı kimseleri bile götürmüştür. Ancak Talvivaara maden işletmesi bizzat Finlandiya devlet yetkilileri tarafından “çevreye zararlı” bulunarak kapatılmış, bu da kendilerinin kamuoyu gözündeki inandırıcılık ve güvenirliklerini yok eden bir başka örnek olmuştur.
  • VTG Madencilik şirketi yetkilileri, şimdiye kadar “sülfürik asit açık yığın liçi usülü madencilik yöntemi”ni her ortamda en ateşli biçimde savunmuş, hatta Gördes’te Zorlu Madencilik tarafından uygulanmak istenen “kapalı sistem”in çok daha tehlikeli ve sakıncalı olduğunu söyleyip kötüleyerek, daima “açık sistem”in tehlikesiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca TURÇED (Turgutlu Çevre Derneği) yöneticileri ile birlikte Valilikte yapılan toplantıda da, “kapalı sistemin neden tehlikeli ve sakıncalı olduğunu” her türlü detaya girerek, bizzat maden şirketi temsilcilerinin kendileri, bizzat valinin huzurunda anlatmışlardır.
  • Maden şirketinin “ÇED değişikliği” veya “yeni ÇED süreci” yapacağını söylediği bu dönemde, projede değişiklikler ve iyileştirmeler yapacaklarını, “açık sistemden kapalı sisteme geçiş” yapacaklarını belirtmesinin de inandırıcı bir yanı kalmamıştır. Çünkü dün bizzat kendilerinin “kötü” dedikleri bir yönteme bugün bizzat kendilerinin “iyi” demelerinin güvenilir bir yanı asla olamaz. Dün bizzat kendilerinin “kötü” dediği bir yöntem için bugün yine kendilerinin “iyi” diye toplumu inandırabilme ve kandırabilmelerinin imkanı yokturi
  • Yeni ÇED raporu için Encon şirketinden vaz geçip, yeni bir şirket ile anlaşma yapmalarının da hiçbir anlamı yoktur. Daha önceki ÇED raporunu veren Encon şirketi “Pardon, yanlış yapmışız” deyip de bir başka ÇED raporu zaten veremez, bu durum kendilerinin iflası olur. Ama yeni şirketin de söylediklerinin bu durumda hiç bir ikna edici ve inandırıcı yönü olmayacaktır. Çünkü projede yapılan değişiklik, açık sistemden kapalı sisteme geçiş olduğu halde, bunu dün kötüledikleri Gördes’teki uygulamadan sanki farklı bir şeymiş gibi gösterebilmek için “açık yığın liçi yerine atmosferik tank liçi” diye tanımlamalarının da bir anlamı yok. Çünkü bu olay gerçekler konusunda sadece insanların kafasını karıştırmak için uydurulan “kelime oyunu”ndan başka bir şey değildir.
  • Gelinen nokta ise; daha önceden ortaya koyduğumuz öngörünün doğru çıktığıdır. Yani; dünyanın en bereketli tarım havzası olan Gediz vadisinin madencilik adı altında sülfürik asit kullanımı amacıyla kimyasal bir laboratuara çevrilebilmesi için şimdi de “B planı”nın uygulanmasına karar verilmiş, bu yol denenmeye çalışılacaktır.
  • Kamuyounca bilinmesi gereken şudur: Bizler birileri tarafından önümüze konulan “açık mı, kapalı mı?” türünden bu iki seçenekten birini seçmek zorunda değiliz. Bizim seçimimiz ‘dünyanın en bereketli 7 tarım harikasından biri olan Gediz Vadisi’dir ve bu cennet toprakların madencilik adı altında sülfürik asit kullanımı için feda edilmesine karşı durmaya devam edeceğiz.

TOPRAĞIN ÜSTÜ ALTINDAN ÇOK DAHA DEĞERLİ

Çünkü; Gediz Vadisi‘nde, özellikle Manisa ve yöresinde toprağın üstü altından çok daha değerlidir.

ÇED raporuna göre, 15 yıllık işletme sonucunda maden sadece bir defaya mahsus sadece 1 milyar dolar getirecektir, kesintilerden sonra kalacak miktar ise sadece 168 milyon. Ama ticaret borsaları ve hal verilerine göre, sadece Manisa ve yöresinin sadece tarımsal geliri sadece 1 yılda 2 milyar doların üzerindedir. Bu durumda Manisa ovasının 15 yıllık tarımsal geliri 30 milyar doların çok üstündeyken, madenin 15 yıl sonunda sadece bir defaya mahsus bırakacağı 168 milyon dolar için bu cennet topraklar feda edilemez. Sadece Turgutlu’nun ise 15 yıllık tarımsal üretimi 5.1 milyardır. Sadece bir defaya mahsus kazanılacak olan 168 milyon dolar için 5.1 dolar ve gelecekteki 5.1 milyarlar, hatta daha da fazla tutacak dolarlar asla riske atılamaz.

Dolayısıyla böylesi bir tarım cennetinde bu maden işletmesinin akıl ve mantıkla ilgili hiçbir yanı yoktur. Hele sülfürik asit kullanımıyla bir maden işletmeciliği ise böyle bir yerde “cinayet” anlamına gelecektir. Çaldağı’ndaki maden işletmesi kapatılmalıdır.


Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği ile ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top