Buradasınız
Ana Sayfa > Ekoloji > Yeni şirket ancak 6 ayda ortaya çıktı (!) | Metin Sert

Yeni şirket ancak 6 ayda ortaya çıktı (!) | Metin Sert

“İhale mi yoksa İngiliz oyunu mu?” sorularına neden olan şaibeli ihaleyi kimin ve hangi şirketin kazandığı asır saklarcasına bir sis perdesi ardında bırakılmaya çalışıldı. Ancak 6 ay sonra “Turgutlu Çaldağı’ndaki bu madencilik projesi sonrası Gediz vadisini kaybedersek, bu cinayete faili meçhul mü diyeceğiz?” sorumuzun ardından yeni şirket ortaya çıkmak zorunda kaldı ve güçlü reklam spotları da kullanılan haberlerle kendilerini basın ve kamuoyuna tanıttı.

European Nickel projesinin yeni taşeronu: VTG Madencilik

Turgutlu’ya 12 km uzaklıktaki Çaldağı’nda nikel madeni işletmesi için İngiliz European Nickel şirketince paravan olarak kurulan yan şirketi Sardes tarafından uygulanmak istenen medencilik yöntemi tüm toplumda adeta infial uyandırmış, bilim adamlarını da isyan edercesine ayağa kaldırmıştı. Çünkü İngiliz şirketi tarafından uygulanmak istenen sülfürik asit liç usulü açık maden işletmesi, tüm Gediz vadisini yok edebilecek kadar büyük bir çevre felaketi oluşması anlamına geliyordu. Çevre felaketi yanı sıra insanları da bekleyen bir kanser tehlikesi söz konusuydu. İşletme için uygulanmak istenen yöntemin de zaten madencilikle bile bir ilgisi yoktu. Üstelik bu yönteme bugüne kadar dünyanın hiç bir ülkesinde de izin verilmedi.

Hiç bir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen böyle bir yönteme ilk defa Türkiye’de izin verilmek istenmesi duyarlı kamuoyunu harekete geçirdi. Dünyanın 7 tarım harikasından biri olan Gediz vadisinde yaşanacak büyük bir çevre felaketini engellemek isteyen Turgutlu’daki sivil toplum örgütleri, dernekler ve siyasi partiler, bu cinayete dur demek için bir araya gelerek Çaldağı’ndaki madene karşı çıktılar. Kendilerinin kobay olarak kullanılmasına, dünyanın en cennet vadilerinden Gediz vadisinin de yok edilmesine razı olmayan yöre halkının karşı koyuşu nedeniyle İngiliz European Nickel şirketi “Çaldağı’ndan vazgeçeceğini ve şansını Filipinler’de deneyeceğini açıkladı”. Yan şirketi olan Sardes şirketi ve Çaldağı’ndaki pilot tesisleri bir Türk şirketine 40 milyon dolar gibi komik bir miktara satarak devretti.

İlgili haber: European Nickel Filipinler’i seçti, Turgutlu 800 bin tanker asitten kurtuldu

Çaldağı’ndaki madene karşı Turgutlulu çevreci yurttaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından kurulan direniş çadırı

Ama bu madencilik yöntemine karşı olanlara göre, yine bir oyun oynanıyor: Daha önce Bosphorus olan ismini Sardes olarak değiştiren şirket, bu kez ise bir de imaj ve kimlik değişikliği yaparak halkımızı kandırma peşinde. Bu olayda perde arkasındakiler tarafından şirketin “yüzüne bir Türk maskesi geçirilip” halkı kandırmak ve bu çevre ve insanlık düşmanı projeyi de böylece uygulayabilme amacı yer alıyor. Peki kandırabilecekler mi? HAYIR! İnanıyoruz ki, halkımız yalanlara ve oyunlara yine kanmayacak, dünyada ilk kez denenecek bir proje için kendilerinin kobay olarak görülmesine yine izin vermeyecektir.

Çünkü isim değiştirseler de, imaj değiştirseler de, değişmeyen tek bir şey var: Uygulayacakları yöntem yine aynı. Dünyanın hiç bir ülkesinin izin vermediği bu madencilik yöntemi için halkımızın kobay olmasına ve dünyanın en cennet vadisi Gediz vadisinin yok olmasına asla izin vermeyeceğiz.

Çaldağı’nda oynayan oyunlara kanmayacağız! Çünkü Çaldağı’ndaki bu madenciliğe karşı çıkılmasının nedeni; şirketin adı veya kimliği ile ilgili değil, uygulanmak istenen proje ve vahşi madencilik anlayışıdır. Bu nedenle ister yerli ister yabancı olsun, proje değişmediği sürece tavrımız değişmeyecek.

Çaldağı’ndaki maden derhal kapatılmalıdır!
Yalanlara ve oyunlara kanmayacağız!

Güçbirliği Platformu tarafından ormanlık alanın yok edilmesini engellemek için 18 Mayıs 2009’da yapılan mitinge 3 bini aşkın katılım oldu

Kendilerini ancak 6 ay sonra açıklayabildiler

Sardes şirketinin satışı ile sonuçlanan bu ihaleden pis kokular yükseldiği kamuoyunda dile getirilmişti. European Nickel şirketi tarafından çok önem verilen ve sülfürik asit projesinin “amiral gemisi” olarak görülen tesisin ve paravan şirketinin gülünç denilecek bir miktara satılması ilk kuşkuları oluşturdu. Bir başka ayrıntı ise, Sardes şirketini satın alan ve pilot tesisleri devralan şirketin kimliğinin bir türlü kamuoyuna açıklanmaması oldu. Israrla sorulan sorular bile cevapsız bırakılarak yeni şirketin ismi adeta bir sis perdesi ardında bırakılıp şirketin kimliği konusunda esrarengiz bir hava yaratıldı.

Ama sonunda “bu madencilik projesi sonucu Gediz vadisini kaybedersek, bu durumda bu cinayete “faili meçhul” mü diyeceğiz?” şeklinde yükselen tepkiler sonrasında şirketin kimliği ancak ihaleden 6 ay sonra açıklanabildi. 21 Mart 2012 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki baştan sona reklam kokan habere göre Çaldağı’ndaki tesisleri devralan ve projeyi devam ettirecek olan şirket: VTG Madencilik. Böylece 15 Eylül 2011 tarihinde yapılan ihalede Çaldağı’ndaki projeyi devam ettirmek üzere Sardes şirketini satın alan ve işletmenin yeni sahibi olan Türk şirketinin kimliğini kamuoyu ancak “ihaleden 6 ay sonra” öğrenebilmiş oldu (!)

Rastlantı mı, mecburiyet mi?

Peki neden ortaya çıkmak için 6 ay beklediler, bir türlü kendilerini açıklamayarak esrarengiz bir hava yarattılar? Yeni şirketin kimliği hakkında yerel yöneticilerden, ruhsat için başvuracakları makamlara, konu ile ilgili bakanlığa kadar sorulduğu halde, Sardes şirketini ve Çaldağı’ndaki tesisleri devralan şirketin adını neden adeta özenle saklı tuttular? Bu nasıl bir alış-veriş ki, bir şirket ve işletme satın alan yeni sahipler ortaya çıkabilmek için 6 ay bekliyor?

Çevre ve insanlık düşmanı böylesi ucube bir projenin taşeronluğu kendilerine yüklendiği için kendilerini açıklamaya cesaretleri mi yoktu? Bu şekilde ortaya çıkmalarının ardında haklarında oluşmaya başlayan şüpheler mi neden oldu?

Yoksa 6 Mart 2012 tarihinde yayınlamaya başladığımız “Gediz vadisi faili meçhul kurbanı mı olacak?” sorumuzun ardından mı kendilerini açıklamak zorunda kaldılar? Çünkü ilk olarak 6 Mart 2012 tarihinde bu konudaki tepkimiz ortaya koyulmaya başlandı, “bu cinayete faili meçhul mü diyeceğiz” sorumuz onbinlerce kişiye ulaştırıldı. Ardından da 21 Mart 2012 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki haberle şirket kendini tanıtarak kamuoyuna açıklandı.

Eğer bu durum “Bununla kesinlikle hiç bir ilgisi yok, sadece bir rastlantı” diye açıklanacaksa, o zaman kendilerini kamuoyuna bu şekilde açıklayabilmek için “Nevruz günü” olan 21 Mart gününü seçmeleri de mi bir rastlantı?

Çünkü; bilim ve doğa bize her zaman bir şey söyler: “Doğada ve yaşamda hiç bir şey bir rastlantı sonucu oluşmaz! Her şeyin mutlaka bir anlamı ve bir de nedeni vardır!”

Turgutlu Çaldağı nikel madeninin 2. ÇED raporunun da onaylanması “vahşi madenciliğe hayır” eylemi ile protesto edildi

Yeni şirket de paravan bir şirket olabilir mi?

Turgutlu’daki Sardes şirketinin tabelasını değiştirip “Çaldağ Nikel Madencilik” olarak yeni bir isim değişikliği de yapan VTG Madencilik’in de “paravan” olduğu ileri sürülüyor. İddialara göre; İngiliz European Nickel şirketinin “dünyada ilk defa” Turgutlu’da uygulamak istediği, ama halkın karşı çıkışı nedeniyle başaramadığı proje, şimdi VTG Madencilik olarak, yani yabancı yerine bu kez yerli bir şirket görünümü altında devam ettirilmek isteniyor.

Çaldağı’nda uygulanmak istenen bu madencilik anlayışına karşı çıkanlara göre; yeni bir oyun daha tezgahlanıyor. İddialar ise şöyle: Dünyada ilk defa bu projeyi Türkiye’de uygulamak amacıyla European Nickel şirketi tarafından kurulan şirket, önce Bosphorus olan ismini Sardes olarak değiştirdi, şimdi bir de imaj değiştiriyor. Daha önce halka sıcak görünmek için Sardes adını alan şirket, şimdi de yüzüne bir Türk maskesi takarak halkı aldatma peşinde.

Öyle ki, şirketin genel müdürü bile aynı. Sardes şirketi genel müdürü Cevat Er, şimdi de VTG Madencilik yönetim kurulu üyeliğine getirilmiş, ayrıca Sardes şirketinin Turgutlu’daki bürosunun tabelasına daha yerel bir isim vermeye özen gösterilecek şekilde “Çaldağ Nikel Madencilik” yazılan şirketin de genel müdürü. Yani; şirketin genel müdürü aynı, teknik personeli aynı, madencilik anlayışı aynı, uygulamak istediği yöntem aynı. Ama sürekli isim ve kılık değiştiriyor!

Kısacası; Çaldağı’ndaki maden şirketi isim değiştiriyor, kimlik değiştiriyor, tabela değiştiriyor, kılık değiştiriyor. Ama hiç değiştirmediği tek bir şey var: O da dünyada hiç bir yerde uygulanmasına izin verilmeyen “sülfürik asit liç yöntemi ile açık maden işletmesi projesi”. Bu proje ise “dünyada sadece European Nickel şirketi projesi”dir. Öyleyse bu durumda European Nickel şirketi “proje patronu”, VTG Madencilik ise sadece “proje taşeronu” oluyor.

İhale mi, İngiliz oyunu mu?

Her yönüyle pis kokular saçan bu şaibeli ihalenin sonrasındaki gelişmeler de ilginçti tabii. Örneğin ihaleyi kazanan şirket 6 ay boyunca ortaya çıkıp da kendini tanıtmadı. Hatta hangi şirketin ihaleyi kazandığına ilişkin bilgi edinmek için en başta kendilerine çalışma ruhsatı verecek bakanlık yetkililerinden başlayarak ilgili tüm kurum temsilciliklerine ve yetkililerine sormamıza karşın tüm sorularımız cevapsız bırakılmış, herhangi bir açıklama yapılmayıp Çaldağı‘ndaki madencilik proesini devam ettirmek üzere ihaleyi kazanan şirketin kimliği hakkında esrarengiz bir sis perdesi yaratılmıştı. Öyle ki, ancak “Çaldağı’ndaki bu madencilik projesi sonrası Gediz vadisini kaybedersek, bu cinayete faili meçhul mü diyeceğiz?” sorumuzun ardından yeni şirket ortaya çıkmak zorunda kalmış ve güçlü reklam spotları da kullanılan haberlerle kendilerini basın ve kamuoyuna tanıtmışlardı.

CHP Manisa milletvekilleri Hasan Ören ve Tur yıldız Biçer, TURÇEP ve sivil toplum örgütleri ile birlikte madene karşı eylemde

3 genç ihaleyi nasıl kazandı?

Konuyu araştırınca, ilk olarak VTG Madencilik şirketinin ihalenin gerçekleştirilmiş olduğu 15 Ekim 2011 tarihinde mevcut bile olmadığı, İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası‘na bildirilen verilere göre ihaleden ancak 1,5 ay kadar sonra kurulmuş olduğunu fark ettik. Üstelik ihale ile ilgili olarak verilen bilgilerde, söz konusu ihaleye Vestel ve Çalık grubu gibi güçlü firmaların bile katıldıkları, ancak ihaleyi bu 3 gencin kurduğu firmanın kazandığı belirtiliyordu. Ama European Nickel şirketinin 200 milyon doların çok üzerinde (300 milyon doları bulan) masraf ve yatırım yaptığını söylediği tesisleri ve paravan şirketi Sardes‘i 40 milyon gibi komik bir fiyatla nasıl devrettiği soruları halen cevap beklerken, cevaplanamayan sorulardan biri de Vestel ve Çalık gurubu gibi çok güçlü firmaların da katıldığı belirtilen ihaleyi bu 3 gencin kurduğu adı sanı şimdiye kadar hiç duyulmamış bir firmanın nasıl kazanabildiği sorusu oldu.

VTG Madencilik şirketinin Genel Müdürlüğü görevini yürüten şirket sahiplerinden Gökhan Kantarcıgil, bu soruyu “ihale sırasında kendilerine diğer şirketlerin ihaleye katılmaktan vaz geçtiklerinin söylendiği, böylece ihaleyi kolayca kazanabildikleri” şeklinde oldu.

Ancak bu kez de şu sorumuza cevap veremediler: “Vestel ve Çalık gurubu gibi bu dev firmalar eğer bu ihaleden vaz geçtilerse bunun nedeni ne olabilir? Bu kadar komik miktarda bir paraya sahip değiller ve bulmakta da zorluk çekiyorlar da, bu paraya sadece bu 3 genç mi sahip? Yoksa böyle bir madencilik faaliyetine ellerini bulaştırmak istemedikleri, halkın da karşı olduğunu bildikleri bu madencilik projesinin akıl mantık işi olmadığını fark ettikleri için mi vaz geçmiş olabilirler?” Dolayısıyla yapılanın aslında ihale değil, bir İngiliz oyunu olduğu veya ihalenin bu 3 gencin sırtına yüklendiği ortadaydı.

Neden ODTÜ’lü 3 genç diye tanıtıldılar?

İhaleyi Oremine Madencilik adı ile kazanan şirket, nedense kamuoyuna kendilerini VTG Madencilik adıyla açıklıyordu. VTG adı şirketin kurucusu olan Vuslat, Tarık ve Gökhan adlı 3 gencin adlarının baş harflerinin birleşmesinden geliyordu. Bu arada şirketin sahibi bu 3 genç, basında yer alan haberlerde özellikle ODTÜ mezunu girişimci 3 genç olarak açıklanıyor, böylece ODTÜ’lülükleri ön plana çıkarılarak, ODTÜlülere ilişkin toplumdaki olumlu izlenimlerden yararlanacak şekilde kendileri için parlak bir referans yaratılarak, böyle bir makyajla vahşi madencilik projesi örtülmek isteniyordu.

Peşkeşin adı: AKP-cemaat ittifakı, yeni şirket de FETÖcü

VTG Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Vuslat Bayoğlu, Yönetim Kurulu üyesi Tarık İmre, Yönetim Kurul Başkanı Gökhan Kantarcıgil İngiliz şirketinin taşeronu olarak vahşi madencilik projesini hayata geçirme misyonunu devraldılar

Çevreci mücadelenin titiz araştırmalara da dayanan mücadeledeki kararlılığı ile sağladığı başarı, bu madencilik hayali peşinde koşanların en çok güvendikleri bu konularda da sıkıntı yaşamalarına neden oldu. Örneğin; kamuoyuna özellikle “ODTÜ mezunu 3 genç” olarak tanıtılan bu 3 gencin aslında cemaatçi oldukları, ama özellikle ODTÜlülükleri ön plana çıkarılarak bu gerçeğin üzerinin örtülmeye çalışıldığını açığa çıkarmıştık. VTG Madencilik şirketinin kurucu başkanı olan Vuslat Bayoğlu’nun, Fettullah Gülen Cemaati’nin genç işadamları içinde önemli bir isim olduğu ve Fettullah Gülen cemaatinin Güney Afrika’daki bir kuruluşu olan Güney Afrika Genç İşadamları Derneği SATBA’nın kurucusu ve başkanı olduğunu ortaya çıkardık.

Ayrıca VTG Madencilik şirketinin Genel Müdürü olarak görev yapan Gökhan Kantarcıgil de yine cemaatçi birisiydi. Kendisi ile ilgili ilk bilgilerimiz, mezun olur olmaz yaptığı ilk işinin Tayyip Erdoğan’ın en yakın dostlarından olan Cihan Kamer’in sahibi olduğu Atasay Kuyumculuk ile birlikte Güney Afrika’da kömür madenciliği işine girmiş olması şeklindeydi. (Bu ayrıntı, ihale sonrası yaratılan o sisli ortamda Çaldağı’ndaki tesislerin Atasay Kuyumculuk tarafından işletileceği şeklinde bazı yorumlara da neden olmuştu.)

İlgili yazı için tıklayınızAKP, Çal Dağı’nı Fethullah’a nasıl verdi? / Ahmet Çınar
Ayrıca Gazeteci Murat Ağırel’in açıklamalarını izlemek için tıklayınız

Burada özellikle bilinmesi ve anlaşılması gereken asıl ayrıntı; yeraltı zenginliklerimizin korkunç çevre katliamları ve doğa talanı yaratma pahasına yabancılar ve yandaşlara peşkeş çekildiği ve böyle bir yağmalanmaya açıldığı gerçeğidir.

İngiliz European Nickel şirketi tarafından nikel maden işletmesi için Turgutlu Çaldağı’nda açılmış olan ve yöre halkının “cehennem çukuru” adını verdiği sülfürik asit havuzu, sömürge madenciliği olan vahşi madenciliği anlatıyor.

Çaldağı’nda uygulanmak istenen yönteme bilim adamları “madencilik” bile demiyor. Yapılmak istenen şey sadece “canavarlık” olarak tanımlanabilir. Açılımı “sülfürik asit liç usulü ile açık maden işletmesi” olan bu projeye bugüne dek dünyanın hiç bir ülkesinde izin verilmemesinin asıl nedeni de işte burada yatıyor. Çünkü bilim adamlarının hazırladıkları raporlara göre;

  • Bu projenin uygulanması durumunda tüm Gediz vadisini etkileyecek büyük bir çevre felâketi, insanlarımızı da ciddi bir kanser tehdidi bekliyor olacak.
  • Çaldağı’nda uygulanacak bu madencilik projesi ile Gediz vadisi açık bir kimya laboratuarı haline dönüştürülmüş olacak.
  • Uygulanacak olan sülfürik asit liç usulu ile açık maden işletmesi projesinin süreceği 15 yıl boyunca oluşacak asit buharlaşmaları ve ardından da asit yağmurları nedeniyle Eşme’den Çeşme’ye kadar çok büyük bir alan ciddi çevre felaketi ile tanışmış olacak.
  • Dünyanın en büyük asit fabrikalarından birisi, dünyanın en cennet vadilerinden Gediz vadisinin göbeğine kurulacak. Oysa böyle bir asit fabrikası dünya standartlarına göre ancak çöllük arazilerde kurulabiliyor. Sadece bu bile başlı başına bir çevre felaketi anlamına geliyor.
  • 15 yıl boyunca 20 milyon ton civarında asit kullanılarak yapılacak bu çalışmalarda dünyanın en cennet toprakları asitle yıkanacak. Geriye ise sadece çölleşmiş bir arazi bırakılmış olacak.
  • İlk etapta 300 binin üzerinde ağaç kesimi ile başlayacak Çaldağı’ndaki orman katliamı, 15 yıl sürecek çalışmalarla 2 milyona yaklaşan korkunç bir ağaç katliamına dönüşecek. Bunun ardından da erozyon tehlikesini önleyebilmek imkansız hale gelmiş olacak.
  • Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımız maden şirketinin faaliyetleri için tüketilmiş olacak, çiftçi arazisi ve hayvanları için sulama, yurttaşlar da içme suyu bulamaz duruma getirilecek.
  • 15 yıl boyunca sürecek bu madencilik faaliyeti ile havaya, toprağa, suya karışan nikel tozları da insanlarımızı bekleyen kanser tehlikesinin bir diğer boyutunu oluşturacak.

Metin Sert
1959 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dünyaya geldi. Çevre sorunları ve ekoloji mücadelesi ile ilgisi 1997 yılında Leylek Çayı‘nın akibeti ve bazı çocuk ölümlerini araştırarak başladı. Bugün başta Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel madenciliği ve diğer çevresel tehditlere karşı mücadele yürüten TURÇEP YK üyeliği ile ayrıca EGEÇEP ve Ekoloji Birliği'nde de YK üyeliği görevlerinde bulundu.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top