Buradasınız
Ana Sayfa > Bildiriler > Kanal İstanbul projesinde bilirkişi incelemesi: “ÇED olumlu kararı iptal edilsin”

Kanal İstanbul projesinde bilirkişi incelemesi: “ÇED olumlu kararı iptal edilsin”

Kanal İstanbul Projenin iptali için açılan davada yeni bir bilirkişi incelemesi yapılacak. İnceleme öncesi yapılan açıklamada, “ÇED olumlu kararı iptal edilsin” denildi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “Kanal İstanbul” projesine verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararına karşı açılan iptal davasında, Danıştay 4’üncü Dairesi, projeye ilişkin yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi.

İki gün sürecek incelemenin ilk gününde, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nde davacılar projeyle ilgili görüşlerini bilirkişilere sunuyor. İncelemeye, 14 davacı kurumun yanı sıra 190 bireysel davacı da katılım sağladı. Ayrıca Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu ve bileşenlerinin yanı sıra TMMOB temsilcileri, Şahintepe sakinleri ve DEM Parti milletvekilleri de katıldı.

Keşif ve bilirkişi incelemesi öncesi İstanbul Bölge İdare Mahkemesi önünde Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada ÇED olumlu kararının iptal edilmesi gerektiğini belirtti.

“İSTANBUL HÜKÜMETİN SALDIRISI ALTINDA”

Açıklamada, “İstanbul’un ölüm fermanı olan Kanal ve Yenişehir projelerine karşı ÇED iptal davasında 5 yıl sonra yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi kararı verildi. 2020’de verilen ÇED olumlu kararına karşı açtığımız dava neredeyse 5 yıldır devam ediyor” denildi.

Açıklamada ayrıca, 2011’de “çılgın proje” olarak duyurulan Kanal İstanbul’a karşı halkın direnişinin projeyi bugüne kadar durdurduğuna dikkat çekilerek, “İstanbul, hükümetin yeni imar planlarıyla saldırı altındadır. Kentin en eski mahalleleri ve tarım alanları inşaat sektörü için kazanç alanlarına dönüştürülmektedir” ifadeleri kullanıldı.

“BÖLGEDEKİ TÜM CANLI YAŞAMI TEHDİT EDİLİYOR”

Koordinasyon, projenin çevresel etkilerine de dikkat çekerek, Kanal İstanbul’un yalnızca İstanbul için değil, tüm Marmara Bölgesi için ekolojik bir yıkım anlamına geldiğini vurguladı. Açıklamada, “Bu kanal ve yeni kent projesi; İstanbul’un ormansızlaşmasına, tarım alanlarının yok olmasına ve bölgenin betonlaşma nedeniyle bir ısı adasına dönüşmesine neden olacak. Sonuçlar, bölgedeki tüm canlı yaşamını tehdit ediyor” denildi.

“SON KALAN DOĞAL ALANLAR SERMAYENİN KÂR HIRSINA KURBAN EDİLEMEZ”

Açıklamada ayrıca ekonomik kriz vurgusu yapılarak, “İstanbul halkının büyük bir kısmı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Enflasyon yüzde 100’ün üzerinde, halk geçim derdindeyken iktidar milyarlarca dolarlık ‘çılgın proje’ peşinde” ifadelerine yer verildi. Projeye ayrılan bütçenin halkın yararına kullanılabileceği belirtilerek, “İstanbul daha fazla yapılaşamaz, son kalan doğal alanlar sermayenin kâr hırsına kurban edilemez” denildi.

“İNCELEME YETERSİZ”

Açıklamanın ardından Danıştay 4. Dairesi’nin talebiyle İstanbul Bölge Adliyesi’nde keşif öncesi toplantı yapıldı. Mahkeme heyeti, davacılar ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna itirazları inceleyen mahkeme heyeti, tarafların iddialarını ve ÇED raporundaki savunmaları değerlendirdi. Heyet, teknik bilgilerin yetersiz kaldığı gerekçesiyle bu konunun hukuki bilgiyle çözülemeyeceğini belirterek teknik bilgiye de ihtiyaç olduğunu söylendi.

Davacı Tevfik Can Üzüm, davayı beş yıl önce açtığını, ancak süreçte yavaşlık yaşandığını ifade ederek projenin İstanbul’a ve çevreye büyük zararlar verebileceğini vurguladı. Avukat Pervin Çelik ise Marmara Denizi’nin 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı kararıyla özel çevre koruma bölgesi ilan edildiğini, ancak ÇED raporunun bu kararı içermediğini söyledi. ÇED raporundaki eksiklikleri vurgulayan Çelik, incelemenin yetersiz olduğunu dile getirdi.

Projenin yalnızca çevreye değil, aynı zamanda insan haklarına da zarar vereceğini belirten davacı avukatları, mülksüzleştirme ve yerinden etme gibi insan hakları ihlallerinin de göz önünde bulundurulmasını talep etti.

“İSTANBUL’UN SU KAYNAKLARI YOK OLACAK”

Eski CHP milletvekili Ali Şeker, projenin bir kişinin kararıyla dayatıldığını ve İstanbul’un doğal kaynaklarını tehdit ettiğini öne sürdü. Şeker, projenin hayata geçirilmesi durumunda İstanbul’daki su kaynaklarının yok olabileceği ve longoz ormanlarının zarar göreceği konusunda uyarıda bulundu. Şeker ayrıca, olası bir deprem durumunda ulaşımın tamamen aksayabileceğini belirtti.

DİSK adına konuşan avukat Mazlum Demir, ÇED raporunda projenin etki alanının dar tutulduğunu ve bilimsel olarak yetersiz kaldığını savunarak mahkemeden yürütmenin durdurulmasını talep etti.

Dem Partili milletvekili İbrahim Akın da projenin uluslararası boyutları olan bir proje olduğunu ve şeffaf, katılımcı süreçlerin işletilmesi gerektiğini vurguladı.

“ALANDAKİ DEĞİŞİKLİKLER GÖZ ÖNÜNE ALINMALI”

Prof. Dr. Beyza Üstün ise, projenin yalnızca kanal ile sınırlı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirtti. Üstün, bilirkişi heyetinin bölgedeki arazilerde, ormanlık alanlarda ve ekosistemde yaşanan değişimlerin tüm yönleriyle incelenmesi gerektiğini vurguladı. Proje alanının önceki ve şimdiki durumu arasındaki değişikliklerin de dikkate alınması gerektiğini söyleyen Üstün, orman ve ekosisteme zarar verecek dönüşümlerin dosyaya eklenmesini talep etti ve yürütmenin durdurulmasının önemine dikkat çekti.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) adına konuşan temsilci ise İstanbul’un yoğun nüfuslu bir mega kent olmasına rağmen, biyoçeşitlilik açısından kritik önemde olduğunu belirtti. Vakıf temsilcisi, özellikle tatlı su kaynaklarının azalması ve biyoçeşitlilik kaybının yaşandığını ifade ederek, projenin doğal kaynaklar üzerinde kalıcı etkiler yaratabileceği konusunda uyardı.

“BU KARARLA PROJE MEŞRULAŞTIRILMAK İSTENİYOR”

Ardından söz alan şehir plancısı Prof. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, projenin ekolojik açıdan Türkiye’nin en önemli davalarından biri olduğuna dikkat çekti. Giritlioğlu, davanın en kritik konusunun planlama olduğunu vurguladı ve projeye yönelik hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun İstanbul’un doğal yapısına aykırı unsurlar içerdiğini belirtti.

Giritlioğlu, ÇED raporunun Kanal İstanbul’u meşrulaştırmaya yönelik hazırlandığını ve kentin doğal olarak korunması gereken alanlarının, özellikle orman ve mera alanlarının, bu proje ile tahrip edileceğini öne sürdü. ÇED raporunun eklerinde de projenin yaratabileceği potansiyel tehlikelerin itiraf edildiğini söyleyen Giritlioğlu, “ÇED raporunun eklerine bakın. Tsunami riskinden, Sazlıdere gibi İstanbul’un suyunu karşılayan yerin yok edileceğini söylüyor. Deprem etkilerinin yanı sıra kumul alanlarının yok olmasından bahsediliyor” diyerek raporun eklerine dikkat çekti.

BAKANLIK PROJEDE SORUN OLMADIĞINI SAVUNDU

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı temsilcisi, davacıların ÇED raporuna yönelik eleştirilerine yanıt verdi. Temsilci, ÇED raporunun titizlikle hazırlandığını ve projeye dair olumlu ve olumsuz tüm etkilerin değerlendirildiğini belirtti. Raporda her yönüyle incelemelerin yapıldığını ve gerekli sorumluluğun gözetildiğini vurgulayan bakanlık yetkilisi, davacı iddialarının büyük kısmının raporda zaten dikkate alındığını savundu.

Temsilci ayrıca, Boğazların korunmasına dair projenin yaratacağı potansiyel güvenlik riskleri hakkında Milli Savunma Bakanlığı’ndan görüş alındığını ve bu bakımdan herhangi bir sorun görmediklerini ifade etti. Bilirkişi heyetinden de projeye destek beklediklerini belirterek, Kanal İstanbul’un “hayırlı uğurlu olmasını” diledi. Bu açıklamanın ardından salonda bulunanlardan büyük bir tepki yükseldi; bazı katılımcılar “ne uğruna” ifadesiyle itirazda bulundular.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı şirketinde Daire Başkanı olduğunu belirten Avukat Özgür Çelik’in, projenin Marmara Denizi ve çevresi üzerinde bir etkisi olmayacağına dair açıklaması, salonda sert tepkilere neden oldu. Katılımcılar, bu büyüklükteki bir projenin çevre üzerinde ciddi etkiler yaratacağını vurgularken, Marmara Denizi’ndeki ekosistemin zarar görebileceği, biyolojik çeşitlilikte düşüş yaşanabileceği ve deniz kirliliğinin artabileceği konularında uyarılarda bulundu.

BAKANLIK YETKİLİLERİNE “YALAN SÖYLÜYORSUNUZ” İTİRAZI

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda müdür olan Yalçın İlgün ise projeye dair olumlu görüşler sunarak, Kanal İstanbul’un İstanbul’a pozitif katkı sağlayacağını iddia etti. İlgün, “Yaptıklarımızı iki kere kontrol ettik; küçük bir su kaybı olabilir ama bunun bir zararı olmayacak” şeklinde konuştu. Bu açıklamanın ardından salondan “Utanmadan yalan söylüyorsunuz” şeklinde tepkiler yükseldi. Katılımcılar, su kaynaklarına zarar verebilecek bir projeyi desteklemenin İstanbul için büyük riskler taşıdığını belirtti.

Davacılar arasında oturan ve bakanlık temsilcisi olduğu söyleyen temsilci davacılara, “Kesin sesinizi” diyerek yüksek sesle itiraz etti ve ayağa kalkarak davacıların koltuklarına doğru yürüdü. Bu durum üzerine davacılar, temsilcinin salondan çıkarılmasını talep etti ancak mahkeme heyeti talebi kabul etmedi.

KEŞİF BAŞLADI!

Toplantının ardından Bilirkişi keşfi başladı. Arnavutköy’de Kanal İstanbul’un Karadeniz kıyısının 300 metre batısındaki bölgeden başlatılan keşifte mahkeme heyeti, bilirkişilerle birlikte bölgeyi inceledi.

Keşif sırasında, Mahkeme Başkanı tarafından bölgenin dronla da görüntülenmesi planlandı. İlk durak Karaburun’a yaklaşıldı ve bölgenin Kanal İstanbul’un dolgu giriş alanına yakın olduğu ifade edildi.

Evensel’e konuşan yaşam alanı savunucusu, konuya dair endişelerini dile getirerek, “Kanal İstanbul projesi için yapılacak dolgu alanlarıyla yok edilecek Karaburun köyümüzdayız. Buradaki kumul ekosisteminde, milyonlarca yılda deniz ile kara arasındaki etkileşimle oluşan kumul tepelerdeki flora ve fauna varlığı yok olacak” dedi.


Evrensel

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur. Amacı; birlik ve dayanışma temelinde ekoloji mücadelesini yükselterek, daha güçlü şekilde doğayı ve yaşamı savunmaktır.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top