Buradasınız
Ana Sayfa > Bildiriler > İklim Adaleti Koalisyonu: Sulak Alanlar İklimin Teminatı

İklim Adaleti Koalisyonu: Sulak Alanlar İklimin Teminatı

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar günü dolayısıyla sulak alanların önemi ve korunmasına ilişkin bir basın açıklaması yayınlayan İklim Adaleti Koalisyonu Son altmış yılda göllerimizin dörtte üçünü kaybettiğimizi vurgulayarak göllerimizin iklim değişimi ya da havzalar arası su transferi, tarımsal sulama vb. nedenlerle su çekilmesi ve kuruma tehlikesi yaşadığını ve göllerimizin bir de evsel kanalizasyon atıkları tarımsal zehir atıkları gibi etkenlerle kirlendiğine de değinerek sulak alanların gözden çıkarılacak atık depolama alanı değil iklimin ve temiz suyun teminatı olduğunu belirterek mutlaka korunması gerektiğini ifade etti.

Bugün (2 Şubat) Dünya Sulak Alanlar Günü. Suyumuzun temiz olmasını, temiz gıdaya sahip olmamızı sağlayan sulak alanlar dünyadaki yaşam için çok değerli. Genellikle bataklık ya da sazlık olarak bildiğimiz bu alanlar içerdiği tür toplulukları bakımından olduğu kadar genel su sistemi bakımından da çok önemli bir yere sahipler

Sulak alanlar, dünyanın en verimli ekosistemleri arasındadır ve yaban hayatının korunması için kritik öneme sahiptir. Sulak alanlar iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmamıza ve kritik tatlı su kaynaklarını güvence altına almamıza yardımcı olur. Sulak alanlar ayrıca yüzyıllar boyunca insan kültürlerini şekillendirmiş ve yaratıcılığımıza ilham vermiştir. Geleceğimiz ve refahımız için sağlıklı sulak alanlara ihtiyacımız var.

Dünyanın yüzde 6’sı sulak alan olarak nitelendirildiği halde bitki ve hayvanların yüzde 40’ı bu alanlarda yaşar. Kıyılardaki sulak alanlar, yağmur ormanlara göre karbondioksit emilimini yüzde 55 daha hızlı gerçekleştirmektedir. Bu hızlı karbondioksit emilimi özelliğiyle çok önemli bir karbon yutağı olduğu halde sulak alanlar, tropik yağmur ormanlardan üç kat hızlı yok olmaktadır. 1970’den bu yana dünyadaki sulak alanların yüzde 35’i haritadan silindi.

Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık %6’sını kaplar. Dünyadaki tüm canlı türlerinin %40’ını ve tüm hayvan türlerinin %12’sini barındırırlar. Sulak alanların taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, fırtınalardan koruma, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, su arıtımı, gıda kaynağı olma, turizm faaliyet alanı sağlama gibi birçok işlevi vardır.

Sulak alan ekosistemleri hakkında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta Dünya Sulak Alanlar Günü kutlanmaktadır. Ancak atılan adımların sulak alan kaybını durdurmaya yetmediği ortada.

Son Üç Yılda Sulak Alanların Yüzde Seksenyedisi Yok oldu

Ramsar Sekreteryası’nın 2018 yılında yayımladığı Global Wetland Outlook verilerine göre yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi çeşitli sorunlar nedeniyle son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların %87’si, 1970’ten bu yana ise %35’i yok oldu. Ülkemizde de 1960’lardan bu yana, sulak alanların yarısı ekosistem özelliklerini kaybetti.

Dünya Sulak Alanlar Günü, Uluslararası Sulak Alanlar Günü olarak da bilinir ve her yıl dünya çapında 2 Şubat’ta kutlanır. Bu tarih, sulak alanların korunmasına ilişkin en önemli uluslararası anlaşmalardan biri olan Ramsar Sözleşmesi’nin 1971’de imzalanmasının yıldönümünü işaret ettiği için önemlidir. 2022’den beri Birleşmiş Milletler tarafından resmi bir anma günü olarak kabul edilmektedir.

BM bu yılki kutlama temasını koruma olarak belirledi. Bu yılki kutlamalar ”Ortak Geleceğimiz İçin Sulak Alanları Koruyun” sloganı altında düzenleniyor. Bu sadece bir slogan değil, aynı zamanda harekete geçme çağrısıdır. Sulak alanlar olmadan iklim istikrarı, temiz su veya biyolojik çeşitlilik olmaz. Yine de bu ekosistemler endişe verici bir oranda yok olmaya devam ediyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güncel son verilerine göre Türkiye’de 93 sulak alan bulunuyor. Bunların 14’ü Ramsar Alanı, 59’u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 20’si Mahalli Öneme Haiz Sulak Alandır. Tüm koruma eylemlerine karşın Türkiye’de son 50 yıl içinde toplam 1,3 milyon hektar, yani Van Gölü’nün üç katı kadar sulak alan kayboldu.

İlgili haber için tıklayınız: 20 Sulak Alan Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya

Konya Kapalı Havzasında 67 Bin Kaçak Kuyu Bulunuyor

Tuz Gölü, yer altı suyunun aşırı kullanımı ve iklim krizi nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Konya kapalı havzasında toplam 67 bin kaçak kuyu olduğu belirtiliyor. Bu sayı gün geçtikçe artıyor ve Tuz Gölü’nün eşsiz biyoçeşitliliği hızla yok oluyor.

Türkiye’de sulak alanlarımızı etkileyen en önemli tehditlerden biri hidroelektrik santralleri (HES). Türkiye’de toplam HES projesi 1700’lü rakamlara ulaşmış durumda hâlihazırda faaliyette olan HES sayısı ise 764. Ayrıca, inşaat faaliyetlerini de unutmamak gerekiyor. Artan insan nüfusunun bir ürünü olarak yaşam alanlarının hızla bozulması sulak alanları da etkiliyor. İnsan baskısı, drenaj faaliyetleri ve tabi ki küresel ısınmaya bağlı iklim değişim yüzünden pek çok sulak alanımızı kaybettik.

Sulak Alanlar bu denli önemli, bu günün önemine dair bir açıklama yapan İkim Adaleti Koalisyonu grubu DSİ’nin sivrisinekle, sıtma ile mücadele adına sulak alanları kurutarak buraları tarım alanına dönüştürdüğünü ifade ederek şu noktalara dikkat çekti “Yakın tarihimizde DSİ Devlet Su İşleri aracılığıyla onbinlerce hektar sulak alan sivrisinek yaptığı gerekçesiyle kurutularak tarım alanı yapıldı. Türkiye’nin dünyanın en önemli kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle kurutulan sulak alanlar kuş popülasyonunu önemli ölçüde azalttığı söylenebilir. Kurutulan sulak alanlarda yıllarca söndürülemeyen turba yangınları çıktı. Geri kalan kuruyan zeminde kimi yerde birkaç metreye varan çürümüş bitki toplulukları olan turbalık alanlar yoğun oranda bir sera gazı olan metan gazını havaya karışmasına neden oldu.

Önemli Bir Karbon Yutağı

Doğal durumda iklim krizini engelleyen önemli bir karbon yutağı olan sulak alanlar kurutulmuş haliyle Anadolu’da kurak iklimin oluşmasında rol oynadığı söylenebilir. Geçmişten kalan derlemelerde sulak alanların kurutulmasının tarımsal üretimi de etkilediği, yumuşak iklimin sertleşerek tarımsal üretim çeşidinin değiştirdiği aktarmaktadır.”

İklim Adaleti Koalisyonu, açıklamasında son yıllarda bozulan iklim nedeni ile hızlanmakta olan göl kayıplarına da değiniyor. Son altmış yılda göllerimizin dörtte üçünü kaybettiğimizi vurgulayarak göllerimizin iklim değişimi ya da havzalar arası su transferi tarımsal sulama vb. nedenlerle su çekilmesi ve kuruma tehlikesi yaşayan göllerimizin bir de evsel kanalizasyon atıkları tarımsal zehir atıkları gibi etkenlerle kirlendiğine de değinerek “1965’ten bu yana Türkiye’de göl sayısı 240’tan 54’e düştü. Bu da geçen 60 yılda her biri sulak alan olan göllerimizin dörtte üçünden fazlasını kaybettiğimiz anlamına geliyor. Kalan göllerimiz de susuzluk ve kirletilme baskısı altında sık sık görülen alg patlamalarıyla can çekişmektedir. Ramsar Sözleşmesi kapsamında korunma sözü verildiği halde ülkemizde uluslararası öneme sahip sulak alan niteliğine 12 sulak alan da kirletilme ve susuzluktan ciddi oranda etkilenmektedir.” Görüşüne yer veriyor.

Yüzey sularını kirleterek kullanılamaz duruma getirmekle yetinilmeyip zor zamanlarda kullanılması gereken ya da yüzeysel su kaynağı yoksa tekrar dolma hızını geçmeyecek biçimde kullanılacak olan yeraltı sularının tarımsal amaçla kullanılmasındaki tehlikeyi de ifade ediyor “Sulak alanların yaşadığı susuzlukta en büyük neden iklim krizi gibi görünse de sanayi ve tarım amaçlı yoğun yer altı suyu kullanımının daha büyük etkisi olduğu unutulmamalıdır. Tarım alanlarında yer altı suyu kullanımı Bakanlık tarafından sınırlandırılsa bile sanayide sınırsız kullanım söz konusudur. Pek çok sanayi tesisi izinli bir yer altı kuyusuna karşılık birkaç kaçak kuyuya sahip oldukları bilinmektedir.

Kaçak Su Kullanımı Engellenmiyor

Yeraltının bir çeşit röntgenini çeken teknolojik yöntemlerle kaçak yer altı su kuyuları saptanabileceği halde bu hiçbir zaman uygulanmadı. Kimi fabrikaların bir kasabada insanların yıllık su tüketiminin bile üzerinde su kullandığı bilinmektedir. Yakın geçmişimizde yeraltı kuyularından 5-10 metrede su çıkarken, günümüzde birçok yerde 200 – 300 metrenin altına düştü. Aşırı yer altı suyu kullanımı, sulak alanların, göl ve derelerimizin de kurumasına etkili olmaktadır.”

Koalisyon yaptığı açıklamada yüzey sularını kirleten kanalizasyonlara ve sanayi tesislerine de yer veriyor: “Son 24 yılda AKP iktidarı kanun ve yönetmeliklerde yaptığı yüzlerce değişiklikte çevre koruma önlemlerini kaldırıp işlevsizleştirerek sermaye dikensiz gül bahçesi sundu.” Diyen İklim Adaleti Koalisyonu açıklamasında şunlara yer veriyor “Sulak alanlarımızı tehdit eden diğer büyük sorun ise sanayi ve kanalizasyon atık sularıyla kirletilmesidir. Kirletilme sulak alanın kenarına yapımına onay verilen sanayi tesisleri olduğu kadar alanı besleyen derelerin de kirletilmiş olmasıdır. Son 24 yılda AKP iktidarı kanun ve yönetmeliklerde yaptığı yüzlerce değişiklikte çevre koruma önlemlerini kaldırıp işlevsizleştirerek sermaye dikensiz gül bahçesi sundu. Baca gazlarında olduğu gibi atık su deşarjlarında da arıtılmış demenin olanaksız deşarjlarla dere, göl ve deniz kıyılarımız kısaca sulak alanlarımız kirletilmektedir.

Müsilaj Yeniden Ortaya Çıktı

Bu kirletilmenin sonucu oluşan müsilaj Marmara Denizi’nde günümüzde yeniden ortaya çıktı. Bir deniz ekosistemi olduğu halde çoğunlukla kıyılarda gözlendiği için müsilaj bir sulak alan sorunudur. 2020 yılında AKP iktidarının kendilerine göre dâhiyane çözümle Ergene Derin Deşarjı’nın ÇED süreci bile işletmeden Marmara Denizine boşaltmaya başlandıktan kısa bir süre sonra deniz dibinde müsilaj oluşumu gözlendi. Nisan 2021’de müsilaj Marmara denizaltını tümüyle sardı ve deniz yüzeyinde hızla yayılmaya başladı. İktidarın yalnızca deniz yüzeyini temizleyerek makyajı tamamlandığında bile müsilaj deniz altında olanca yoğunluğuyla varlığını sürdürüyordu. Müsilajı önlemek için hazırlanan, yetersiz nitelikte Marmara Denizi Eylem Planı’nı bile AKP iktidarı uygulamaktan acizdi. Üç yıl sonra Ekim 2024’te müsilaj çok daha hızlı yayılarak Marmara Denizi altında yoğunlaştığında Eylem Planının en önemli maddesi atık su arıtma tesislerinin ileri biyolojik arıtma niteliğine taşınmasında %1 bile başarı sağlanamadığı ortaya çıktı. Müsilajın baharı beklemeden deniz yüzeye çıkarak hızla yayılması, 2025 yılının Marmara’da üç yıl önceye göre çok daha yoğun müsilaj felaketinin yaşandığı yıl olacağını göstermektedir.”

AKP’nin sulak alanları canlı yaşamın teminatı ve susuzluğu önleyici en önemli varlık olarak görmek yerine gözden çıkarılabilir, atıkların boşaltılacağı bir vahşi depolama alanı gibi gördüğünü belirten kuruluş bu konuda şu ifadelere yer veriyor “ Sulak alanlar yalnızca susuz bırakılma ve kirletilme ile değil herhangi bir nedenden dolayı hızla gözden çıkartılacak yer olarak görülmektedir. Bunun son örneği hepimizi yasa boğan 2023 Antakya merkezli depremden sonra moloz yığınlarının Samandağ’da bulunan Mileyha Sulak Alanına yığılması oldu. Oysa Mileyha Sulak Alanı, Afrika Avrupa arasında yol alan göçmen kuşların dünyanın en önemli göç yolları üzerinde çok önemli bir konumda kurtarıcı, sığınak, dinlenme ve beslenme alanıdır. Bu da yetmezmiş gibi sıvılaşan zemine sahip olduğu halde deprem öncesi askıya çıkan imar planı ile yapılaşmaya açılan Mileyha’da sulak alanın yok edilme, kirletilme ve insan varlığından dolayı kuşlar tarafından güvensiz alanlar yaratılmak istenmektedir.”  Kuruluş açıklamasında sulak alanların önemine korunmasının önemine dair kendi bakış açılarını da şöyle özetliyor “Biz İklim Adaleti Koalisyonu olarak sulak alanlara yönelik yukarıda anlattığımız tüm sorunların çözümünün siyasi iktidarın elinde olduğunu önemle vurgulamak istiyoruz. Belediyeleri de sulak alanlara sahip çıkmaya davet ediyoruz. Sulak alanların, derelerin, göl ve denizlerin kirletilmesine son verilmeli, sanayinin aşırı yer altı suyu kullanımı engellenmelidir. İklim krizine karşı karbon yutak alanları korumak için güçlü yasalara ihtiyacımız var. Biz sulak alanlarımızı kaybettikçe geleceğimizi de kaybediyoruz.”


Yeşil Direniş

Ekoloji Birliği
Ekoloji Birliği; yaşama yönelik artan tehditlere karşı, yurt genelinde faaliyet gösteren bir çok ekoloji örgütünün bir araya gelmesi ile 2018 yılında oluşmuştur. Amacı; birlik ve dayanışma temelinde ekoloji mücadelesini yükselterek, daha güçlü şekilde doğayı ve yaşamı savunmaktır.
https://ekolojibirligi.org

Bir yanıt yazın

Top